Krizler gökten zembille inmiş ya da meçhul olaylar değildir, sermaye sahiplerinin yönetişim ve siyasi-mali kararlarının sonuçlarıdır. Bu durumda, Yunan hükümeti toplumu kontrol etmek ve yönlendirmek için “Hukuk ve Düzen”i uygular. Peki böylesine acımasız bir kontrole neden ihtiyaç var
Son zamanlarda, Yunan sosyal medyasında çeşitli şiddet görüntüleri dolaşıyor. Sokak çatışmaları, tutuklamalara yol açan çok sayıda vahşi kovuşturma sonucu hızla tırmanan gösteriler ve Yunan polisi tarafından gerçekleştirilen akıldışı operasyonlar… Örneğin, 22 Temmuz öğleden sonra, Exarhia’da bir polis silahını kalabalığa doğru yönelterek feminist bir gösteriyi şiddet kullanarak durdurdu. Zorla girdikleri bir kafede protestocuları kuşatınca durum daha da tırmandı, orada bulunanların çoğunluğu hakkında dava açıldı. O gün insanlar nedensiz bir şekilde mahkeme ve hastane arasında mekik dokudular. Bu olaydan birkaç hafta önce, saldırgan polis şiddeti Exarhia’da yeniden ortaya çıkmış, Yunan polisi barlara girip, katılımcıları ve çalışanları akıl almaz bir şiddet kullanarak kovuşturmuştu. Yunan polisinin son zamanlardaki bir diğer “zirve”si, doğrudan kalabalığın üzerine ses bombaları atarak çok sayıda öğrenciyi yaraladıkları Selanik Aristoteles Üniversitesi’ndeki protestocu öğrencilere yönelik saldırganlığıydı.
Hükümet kararlarına ve mevcut statükoya muhalif olduğunu düşündükleri herkese yönelik acımasız baskı yöntemleri devam ediyor.
Yunan toplumunun bugünkü imajı, 2008’den beri süren ve pandemi sırasında daha da artan birikmiş krizlerden dolayı işkence gören bir toplumun resmidir. Ek olarak, Rusya-Ukrayna savaşının sonucu olarak halihazırda ortaya çıkmakta olan (birkaç örnek vermek gerekirse yakıt krizi, enerji krizi ve gıda gibi temel kaynaklardaki kriz) çeşitli yeni mücadelelere bakmak anlamlı olur.
Elbette, bu olayların birincil muhatapları, pandemiden bu yana sürekli artan bir nüfus olan alt sınıflardır. Yunanistan örneğinde, sürekli soylulaştırmanın (gentrification) eşlik ettiği enflasyon, hâlâ herkesin erişemeyeceği asgari ücretle büyük çelişki içindedir.
Kriz devam ederken alışıldık bir durum ortaya çıktı. Sosyal sınıfın diğer ucundaki çok az sayıda insan güç ve fon biriktirmeye devam ederek bu olaylardan yararlanır. Bu süre zarfında Yunan üst sınıfı, sadece statülerini mümkün olan her araçla sürdürmekle kalmadı aynı zamanda toplumsal tepkileri susturmak için sayısız çözüm üretti.
Krizler gökten zembille inmiş ya da meçhul olaylar değildir, sermaye sahiplerinin yönetişim ve siyasi-mali kararlarının sonuçlarıdır. Bu durumda, Yunan hükümeti toplumu kontrol etmek ve yönlendirmek için “Hukuk ve Düzen”i uygular. Peki böylesine acımasız bir kontrole neden ihtiyaç var?
Devlet kararlarının çoğu halkın iradesine karşıdır. İlginçtir ki, hükümetin planları onların özel yan kuruluşları ve çıkarları desteklenir, bu da kaçınılmaz olarak halkın talepleriyle çatışır: Etkili, erişilebilir bir sağlık sistemi, katılımcıları kapsayan bir bakış açısına sahip halk eğitimi, finansal sosyal planlama ve haftalık, hatta bazı durumlarda günlük olarak kitleleri harekete geçiren, protestoya yönelten bir dizi talep. Bununla birlikte, halkın iradesi hükümet medyası tarafından sürekli olarak baskılanır ve susturulur, bu nedenle protestolar ve diğer tüm hareketlilikler, halkın taleplerini kontrolsüz ve doğrudan dile getirdiği ve doğrudan dile getirdiği son iletişim aracıdır.
Mevcut hükümetin yönetimi devraldığı 2019 yılından bu yana bu eylemlerin çoğunda, katılımcılar Yunan polisinin acımasız baskısına maruz kaldı. Davranışları o kadar haksızdı ki, Uluslararası Af Örgütü bile Yunan makamlarının protestoculara karşı yasadışı güçler kullanarak protesto hakkını ihlal ettiği yorumunu yaptı. Yetkililer, itaatkar vatandaşlar yaratma korkusunu beslemenin yanı sıra, yasal sistemi kendi isteklerine göre kullanarak düzenli olarak eylemleri suç haline getirmeye çalışıyorlar. Kısacası devletin emrine karşı çıkan herkes mahkemede kötü muameleye maruz kalıyor ve hatta var olmayan suçlamalarla hapse atılıyor. Anarşistlerden, aktivistlerden ve sol partilerin siyasi rakiplerinden öğrencilere ve vatandaşlara (son yıllardaki her eylemlilikten sonra insanların kamuoyuna açıkladığı gibi) vakalar, gerçekler yerine hükümetin anlatısına hizmet edecek şekilde değiştiriliyor.
Emirleri azınlığın çıkarına olduğu sürece, insanlar bugünleri ve gelecekleri için haklı mücadeleye devam edeceklerdir.
Protesto ve eylem hakkı ihlal edilip kriminalize edildiğinde protestocuların sesleri daha yüksek çıkmalıydı. Onlar şiddeti artırarak bu taleplerin meşruiyetini ve kendi çıkarlarıyla çeliştiğini kabul ediyorlar. Yetkililerin davranışları, gerçek yüzlerini göstermeye zorlaması nedeniyle protestocular için genel olarak bir zafer olarak görülmeli ve herkes bu amaçta ısrar etmelidir. Değişime dönük ilk kıvılcım, durumu bir sorun olarak tanımak ve analiz etmektir. Yunan hükümeti, sorunlu bir duruma işaret eden güçlü bir örnek teşkil etmektedir. Devlete bağlı kuruluşlarını ve konumlarını güçlendirmek için bunu bilinçli bir tarzda kullanan burjuva kapitalistlere bir örnektir. Bu, son toplumsal mücadelelerin ürettiği ve insanların korkmadan her şeyi hissetmeye devam etmeleri ve çıkarları için kolektif olarak daha yüksek sesle yanıtlamaları gereken çözümdür.
Kaynak: alinteri6.org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.