Hollanda’da FNV Sendikası tarafından düzenli olarak yılda bir kez organize edilen Sınır Tanımayan Dayanışma Festivali, 700 kişinin katılımıyla gerçekleşti. FNV’nin ve uluslararası sendikal çalışmaların izlerini taşıyan festival, oldukça verimli ve başarılı geçti. Ülkesel, bölgesel ve uluslararası sorunların gündemde olduğu konular atölyelerde tartışıldı
Hollanda’da FNV Sendikası tarafından düzenli olarak yılda bir kez organize edilen Sınır Tanımayan Dayanışma Festivali, 700 kişinin katılımıyla gerçekleşti. FNV’nin ve uluslararası sendikal çalışmaların izlerini taşıyan festival, oldukça verimli ve başarılı geçti. Ülkesel, bölgesel ve uluslararası sorunların gündemde olduğu konular atölyelerde tartışıldı. Katılımcılar organizasyonun sorunsuz ve içeriğin oldukça verimli, tartışmaların da doyurucu olduğunu dile getiriyorlardı.
Bu da ihtiyaç duyulan gündemlerin tartışılmasının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor.
Festival, 20 Eylül 2025, Ru Pare, Amsterdam’da, saat 10.00-19.30 arasında gerçekleşti. Program baştan sona kadar heyecan vericiydi. Her konunun, katılımcılar ve sunumunu yapan kişiler tarafından bütün belge ve dokümanlarla ön hazırlığı yapılmıştı. Saat 10.00’da festivalin açılışı ile ilgili kısa bir bilgilendirme yapıldı. Başlangıç ve programın nasıl sürdürüleceği anlatıldı. Büyük salonda gündemlerle ilgili stantlar açılmıştı. Her tartışma programıyla ilgili yazılı materyallerin olduğu stantlarda bilgi edinmek mümkündü.
FNV sendikası çalışanları, geçmiş deneyimlerin de ışığıyla hazırlıklarını profesyonelce yapmıştı. Bütün program akışı zamanında ve sorunsuz bir şekilde sağlandı. Asıl ihtiyaç duyulan Hollandaca, İngilizce ve İspanyolca çeviri hizmeti, çalışanlar tarafından görev dağılımı yapılarak elektronik cihazlar üzerinden ihtiyacı olan kişilere sunuluyordu.
Festival süresince yapılan titiz hazırlık ve organizasyon, katılımcılar tarafından büyük takdir topladı.
Festivalin genel gidişatı ve kapsamıyla ilgili bilgilere sahibim, ama bütün tartışmalara girme imkanım olmadı. Çünkü iki tur biçiminde yapıldı ve aynı anda birden fazla konunun tartışıldığı atölyelerde sürdürüldü. Bir anda hepsini izleme imkanı yoktu. FNV kadro üyelerinden iki kişi de bu konuda tuttukları notlardan ve kısa öz anlatımlarıyla gündemle ilgili bana katkıda bulundu. Verdikleri bilgiler ışığında tartışmaları yazıya dökerek sizinle paylaşacağım.
Diğer iki temanın tartışmasına kendim girdim ve sonuna kadar izledim. Aldığım notlarda da görüleceği gibi oldukça acil, önemli sorunlar ele alındı ve açıklamalarda bulundular. Büyük salondaki tartışma oldukça sağlıklı bir şekilde yürütüldü. Katılımcılar soru ve düşüncelerini söyleme fırsatı buldu. Bütün tartışmalara saygılı bir şekilde sonuna kadar dinleme sağlandı ve cevaplanırken de mütevazı bir şekilde en ince detayına kadar anlatılarak bilgilendirildi. Canlı coşkulu müzik festivale her alanda renk kattı.
Sağlık alanında işgücü ve göç (Arbeidsmigratie in de zorg)
Bu toplantıda ciddi sorunlara dikkat çekildi. 2011’de başlayan ve 2016’da tamamlanan sağlık alanındaki “düzenlemeyle” aslında özelleştirme ve tasfiye etme süreci tamamlandı. Sahibinin sesi medya tarafından ilk başta bir yaygarayla topluma yutturulmaya çalışıldı. Yeni sağlık sigortaları paketlere bölündü: Minimum, orta ve yüksek içerikli biçimde topluma sunuldu. Herkesin istediği biçimde kendine uygun seçeneği seçmesi istendi.
Bu tümden sağlığın ticarileşmesiydi. Ve öyle de oldu! Çok geçmeden COVID-19 sürecinde sağlık alanı yaşanan yoğunluğa cevap veremedi. Birçok alandan ülkeden gönüllü talep edildi ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden oldu. ABD gibi bir dünya devi ülkesinde her 24 kişiden yalnızca birine solunum sistemi için bir makine düştü. Sıradaki yüzlerce insana “ölmeyin, bekleyin sıra size de gelecek” dercesine!
Avrupa’da bu konuda kısmi olarak Almanya, COVID-19 sürecinde makinalaşmanın verdiği potansiyelle işi kurtarmaya çalıştı. Onlar da personel anlamında çuvalladı. Başta Doğu Avrupa ülkelerinden ciddi bir sağlık çalışanı alıyorlar. Ücretler oralara göre daha yüksek ve gelenler için cazip geliyor. Ama gelenlerin ücretlerini yüksek tutmuyorlar. Tam tersine buradakilerin ücret düzeyini aşağı çekerek razı etmeye çalışıyor.
Huzurevleri özelleştirildi. Diğer birçok alanda ticarileşen sağlık sektörü tam bir dram yaşıyor. Birçok alanda yaşanan skandal sağlık sorunları insanların ölümüne ve sakat kalmalarına neden oluyor. Bu konuda daha sayısız örnek sıralamak mümkün.
Yukarıda tartışılan ana başlıkların altında çok verimli ve iç içe geçmiş sorunlar ele alındı. Bir ülkede yaşanan sorunların benzeri komşu ülkede ya da dünyanın başka bir ülkesinde de yaşandığı görülmektedir. Bu da gösteriyor ki sorun sistem sorunudur. Sağlık, güvenlik, eğitim, doğa, savaş, kadın sorunu, çocuk sorunu, dil, din, renk vb. bütün bunların kaynağında bu barbar kapitalizmin kendisi vardır. İnceden inceye toplumları birbirine düşüren ve katleden; din adı altında yok eden; renk adı altında aşağılayan; istediği sıfatı biçip savaş vesilesi sayan bu dünya düzeni halklara ne barış ne kardeşlik sunuyor ne de karnını doyurtuyor. İşçi ve emekçilerin devrimci ruhunu boşaltıp birer üretim makinasına çevirip kendi sistemi içinde öğütüyor. İşçi sınıfı sınıf kimliğini öne çıkarmadıkça ne kendi kazanılmış haklarını kazanabilir ne de genel anlamda toplumun sorunlarını iyileştirme, çözme kudretini bulabilir. Kapitalist sistemin bugün bu kadar rahat davranmasının ardında da bu vardır. Dünyada işçi ve emekçi eylemleri giderek geriledi. Örneğin Avrupa’da 20 küsur yıl önce yüzbinlerce işçi eylemlerine sahne oluyordu. Gelinen aşamada lokal eylemler, çeşitli hak arama eylemleriyle sınırlı ve güdük kaldı.
Filistin ile sendikal dayanışma (Vakbondssolidariteit met Palestina)
Konu ülkenin gündeminde olduğu gibi uluslararası gündemi de hayli ilgilendiriyor. Konu ile ilgili ülke genelinde ciddi bir duyarlılık var. Bu halk nezdinde böyledir. Örneğin yapılan iki büyük kitlesel yürüyüşe 100.000’den fazla insan katıldı. Kırmızı çizgi (Rodelijn) şiyarı etrafında yapılan çağrı toplum nezdinde ciddi bir karşılık buldu. Bunun hükümet nezdinde böyle olmadığını dünya alem biliyor. Sadece Hollanda hükümeti değil, bütün dünya ülkeleri aynı kulvarda “üç maymunu” oynuyor. Kısmi olarak, İspanya ve Güney Afrika’yı dışta tutarsak, başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere iç politikalarını bunun üzerinde sürdüren sahtekar iktidarlar bu ikiyüzlülüğünü sürdürmeye devam ediyor.
Ne var ki bu iktidarların ardına giden milyonlar da çıplak gözle görülebilen bu utanmazlığı göz göre göre hükümetlerine desteklerini vermeye devam ediyorlar. Söylenen yalanların ortakları olarak.
FNV, uluslararası çalışmalarda bu konunun üzerinde hassasiyetle duruyor. Sürekli gündemde tutarak tartışıyor ve başta kendi tabanı olmak üzere genel anlamda toplumu duyarlı olmaya çalışıyor. FNV hiçbir din ve mezhebin etkisinde değildir. Laik, demokratik, ilerici bir sendikadır. FNV, Avrupa Sendikalar Birliği (EVV) ne de üyedir. Bu konuda olduğu platformda konu ile ilgili duyarlılığını en ileri düzeyde gösteriyor.
Sadece Gazze sorunu ile ilgili değildir. Yıllardır Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, Asya’da, Afrika’da halklara karşı işlenen suçlar karşısında sessiz kalmadı. Bu konuda sorunların yaşandığı ülkelerdeki sendikalarla düzenli ilişki içinde oldu. Sorunu uluslararası demokratik platformlara taşıdı. Çözüm için mücadele etti.
1 Eylül Dünya Barış Günü için, FNV çalışanları ve kadroları bir günlük iş yavaşlatma için FNV yönetimine başvurdu, ama pratikte bu gerçekleşmedi. Sadece o gün için bütün bölgelerde gündemde tutuldu Gazze’de işlenen soykırım sorunu. Bugün biz Hollanda halkı olarak Gazze’de bir soykırım var diyoruz. Bunu Hollanda devleti desin ya da demesin, orada bir soykırım var. Birçok katliam ve çatışmaları “terör örgütlerine” yükleyen bugünkü dünya devletleri, dönüp bir baksınlar, Ortadoğu’nun tümünde katledilenlere, bugün Gazze’de katledilenlere. Dünyanın dört bir yanını kan gölüne çeviren bugünkü mevcut düzenidir ve onun iktidarlarıdır.
Festival oldukça başarılı ve verimli geçti. Kadınlar tartışmalarda, stantlarda ve bir bütün olarak organizasyonda etkin görev almışlardı. Katılımcılar artık terimleri gizlemeden, açıktan; emperyalizm, kapitalizm, sosyalizm, soykırım, sömürge vb. sözcükleri açıktan ifade ediyorlardı. Toplum gittikçe korku duvarını aşıyor. Yaşanan neyse onu olduğu gibi ifade ediyor. Bu da gelişecek hareketliliğin önünü açacaktır. Terimler fobi olarak kalmayacak. Ve devrimci damar kendi rolünü oynarsa gelecek güzel şeylerle süslenecektir. Buna inancım tamdır.
* Ali Solmaz, FNV-DAF İşyeri İşçi Temsilcisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.