Yeni parti kuracağı iddiası gündemdeki yerini koruyan Ahmet Davutoğlu, ilk kez canlı yayına çıktı. Erdoğan’ın kendisinden “başbakan gibi görünmesini ama başbakan olmamasını” istediğini aktaran Davutoğlu, başkanlık sistemini ise “çarpık” olarak niteledi ve referandumda “evet” çağrısı yapmadığına dikkat çekti. Davutoğlu, Babacan ile bir arada olmayı istediğini söylemekten çekinmezken kafasındaki plana göre hareket ettiğini de ifade etti
Tayyip Erdoğan tarafından önce başbakanlıktan azledilen ardından da AKP’nin tüm yönetsel mekanizmalarından tasfiye edilen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni parti kuracağı iddiaları gündemdeki yerini korurken canlı yayında İsmail Saymaz, Akif Beki ve Yavuz Oğhan’ın sorularını yanıtladı.
Açıklamalarının büyük çoğunluğu AKP içindeki konumu ve tartışmaları olan Davutoğlu, önceki açıklamalarına nazaran Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirilerinin dozunu artırmış göründü, partideki tek adamlığı ve başkanlık sistemini eleştirdi, yeni parti kuruluşuna bir sinyal daha verdi.
Davutoğlu’na sorulan sorular ve yanıtlardan öne çıkanlar şöyle:
“Pelikan çetesi” denilen çete, herkes tarafından malum oldu. Bu bildirinin arkasındakileri biliyorum, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. Beni istifaya zorlamak isteyen bildiri beni Alman ajanı ilan ediyordu. Ben ne yaptım ki bu kadar ağır bir ithamla karşı karşıya kaldım?
MKYK’da muhtıravari bir tavır yaşadım. Ondan iki gün sonra böyle bir bildiri yayımlandı. Ola ki yanlış birtakım politikalar geliştirmiş olabilirim. Hepsine açığım ama niye bu şekilde hedef alındım?
AK Parti’nin ittifak ilişkilerine girmesinden rahatsız olduğumu hep söyledim. Mart ayında bunu Erdoğan’a da aktardım. Bu ittifak ilişkisinin AKP’nin doğasını bozmakta olduğunu ve MHP’ye oy kaçırmaya neden olacağını anlatmaya çalıştım. Bundan dolayı Bahçeli’nin bana öfkelenmesini anlarım ama anlayamadığım şey, kendileri için makamımdan ayrılmayı göze aldığım kişilerin hedefinde olmam.
Eşimin tıp konferansının iptal edilmesini anlayamam. Benimle çalışan 16 tanesi, aralarında profesör bir hanımefendi var başdanışmanların yerine bir gün bile danışmanlık yapmamış inanların getirtilmesini anlayamam. 15 Temmuz gecesi sokağa inip, beyaz gömlekleriyle direnmiş İstanbul, Ankara il başkanımızı “Davutoğlu döneminde atandı” diye görev teslimlerinde konuşmalarına bile izin vermeyip atmak nedir?
Şimdi düşündüğümde bunun daha kapsamlı bir planın, arka arkaya gelen seçimler ve son derece özünden koparılan bir başkanlık sistemiyle Türkiye’nin yüzde 50+1’e mecbur edildiği bir koalisyon için benim devre dışına bırakılmam gerekiyordu.
Baktım ki 7 Haziran’da zor bir süreç geçirmişiz. İnsanlar cumhurbaşkanına gidip, benim onun altını oymaya çalıştığımı söyleyip, fitne koydular. Gidip cumhurbaşkanı ile konuştum. “Ben anladım ki siz gücü elinizde toplamak istiyorsunuz. Bunu yadırgamam siyasi liderler bunu isterler. 258 milletvekili ile başkanlık sistemini getirmemiz mümkün değil. Gelin Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuşayım, onları zaten istedikleri parlamenter sisteme ikna edelim. Bir ay içinde anayasal reformu yapıp yetkileri başbakanda toplayalım. Sonra Kongre’ye gidelim, genel başkan ve başbakan siz olun. İsterseniz ben de akademik kariyerime geri dönerim. Benim size meydan okumak gibi bir kaygım yok” dedim. Erdoğan, “Böyle devam edelim” dedi. Eğer onu yapmış olsaydık sonraki birçok tıkanma yaşanmayabilirdi. Aramızdaki hukuk zedelenmezdi.
O gece (Pelikan bildirisinin yayımlandığı 2 Mayıs gecesi) çalışma odama çekildim. Bu muameleyi ne kalbim, ne aklım ne vicdanım kabul etti. Ne yaptım ben? Bana “Sen başbakan gibi görün ama başbakan olma, yetki kullanma” dendi. Bunu benden cumhurbaşkanı ve MKYK’de imza atanlar istiyordu. Ben kendimi bilirim; benden her şey olur da düşük profilli olmaz.
Çarpık bir sisteme geçtik, daha net tavır almalıydık. 15 Temmuz’dan 6 ay sonra yapılan bir oylama bu. 15 Temmuz’un etkisi var. Parti içinde bir kriz çıksa darbeciler umutlanabilirdi. Ben kaygılarımı cumhurbaşkanına ilettim. “Bu kaygılarla ben kampanyaya katılmam” dedim. Ağır eleştirilere rağmen “evet” oyuna çağrıda bulunmadım.
Genel başkanlık ayrılmalı, cumhurbaşkanı yardımcısı kesinlikle seçimle gelmeli, bakanlar Meclis’ten onay alarak göreve başlamalı, yargı bağımsızlığı teminat altına alınmalı, Meclis’ten atanan yargı üyeleri ile Cumhurbaşkanlığı arasında bir denge sağlanmalı, yasama güçlendirilmeli, bakanların siyasi ve teknokratik niteliği netleşmeli. Şimdi karma bir şey var.
Türkiye’yi yüzde 50+1’e mahkûm etmek parlamenter sistemden çok daha yoğun bir belirsizliği önümüze getirdi. Herkes istediği andan koalisyonu bozup başka bir alana geçebilir.
Sayın Gül ve Babacan bir parti kurma konusunda bir irade beyan ettiklerini ben duymadım. Babacan ile aramızdaki hukukun ölçüsü yoktur. Hep bir güven ilişkisi oldu aramızda. 1 Kasım’da ısrarla olmasını istediğim arkadaşlarımızdan biriydi. O süreç içinde çok istişarelerde bulunduk. Ben beraber olabilmek için elimden geleni yaptım. Önümüzdeki dönem ne gösterir bilemem, Ali Bey’e de sormak lazım.
Ali Babacan’a soruşturma başlatıldığında aradım, destek verdim. Onun arkasında durmak benim görevim. Manifestodan sonra bir kendisiyle görüştük. Öneri götürmedim. 31 Mart öncesinde Ali Bey’e 31 Mart’tan sonra Türkiye’yi kritik bir zaman beklediğini, hepimizin konuşması gerektiğini, AK Parti zafer kazansa da kazanamasa da yanlış gidenleri söylememiz gerektiğini söyledim.
Sayın Esad’la ilk görüşmemiz Şubat 2003, Irak Savaşı başlarken gittim, Irak Savaşı’nı engellemek için ilk önce Suriye ile temasta bulunduk. O zamandan sonra aramızda güven ilişkisi oldu. 62 kere gittim ben Suriye’ye, vizeleri kaldırdık. Arap Baharı başladığında Suriye’yi korumak için her şey yaptık. Suriye’nin yanında olduğumuzu küçük reformlarla bunu yönetilmesi gerektiğini söyledik. Suriye’de tek bir yürek yıkıldıysa onun hüznünü içimde hissediyorum ama gereken her şeyi yaptık. Yetersiz kaldığımız yerler de oldu.
Mezhepçilik yapmadık. Esad o zaman da Nusayridi. “Şam’da, Emevi Camii’nde namaz kılacağım” diye bir ifadem yok. Algı operasyonu yapılarak bütün bunlar bizim üzerimize yapılıyor. DEAŞ’a karşı operasyon emrini veren de 2015’te biziz.
İçişleri Bakanlığı’na bunu neden yaptınız diye sorulmuyor ama Dışişleri Bakanlığı’na soruluyor. Sınır güvenliğini sağlamak benim görevim mi?
Süleyman Şah türbesinin taşınması Milli Güvenli Kurulu’nda alınan karardır. Sanki 1921’de taşınan toprak ile bizim taşıdığımız toprağın aynı olduğu düşünülüyor.
(PYD ile ilişkiler) PYD ile yürütülen o şeyler Erdoğan’ın başlattığı çözüm süreci devam ederken yürümüştür. Kürt halkını rencide edilen her türlü söylemin karşısındayım. Bunun Tükiye’nin birliğine zarar verdiğini söylüyorum.
(10 Ekim sonrası “Oylarımızda artış var” açıklaması) Gar Katliamı ile ilgili olay yerine ilk giden benim. O katliam Türkiye’deki siyasi ortamı zehirlemek için alçakça yapılan bir terör saldırısıdır. Katliamla oy artışı arasında hiçbir bağ kurmuyorum ben. Katliam konuşulduktan sonra ayrı bir soru var burada. O zaman “Oylarımızda artık gözetiyorum” diyorum. İkisi arasında hiçbir bağ yok. Bunu söylemeyi ahlaksızlık olarak görürüm.
(Beyaz Toroslar) Van’da yaptığım konuşma… O dönemde PKK ve HDP de öyle bir terör havası estiriyorlardı ki o mitinge bile yansıyan bir asayiş sorunu vardı. “Türkiye’de kamu düzeni sağlanamazsa 90’lı yılların hadiselerini canlandırmak isteyenler çıkabilir” dedim.
(S-400’ler) Türkiye’nin kendi egemenliği içinde alacağı her tedbir haklı tedbirdir. Rusya ilişkilerinin derinleşmesi doğrudur ama alternatifler üretilmeden bu ilişkinin derinleştirilmesi ileride sorunlar doğurabilir. Amerika ile ilişkilerin yeniden masaya yatırılması, kurumsal düzeyde aradaki ilişki nereye gidiyor diye konuşmak gerekir. Avrupa ile ilişkiler mutlaka rehabilite edilmeli.
(Önümüzdeki dönem) Zihninizin süreç ayarlı olması lazım. Dinamik süreç yürüten devlet adamları net takvimlerin şartları oluşmadan söylemez. Ben bu manifestoyu ocak ayında hazırlamıştım. Kafamda bir plan var. Gönlüm ister ki cumhurbaşkanımız manifestoda geçen teklifleri göz önüne alır, partide yeniden kurumsallaştıracak adımları atar, ben de kitaplarımı yazarım. Bu olmadığı anda da atılması gereken adım, üstlenmesi gereken bir misyon varsa, ne olması gerekiyorsa yaparım.
Programın tamamı için:
Ahmet Davutoğlu gazetecilerin sorularını yanıtlıyor… https://t.co/IwZp03438X
— Ahmet Davutoğlu (@Ahmet_Davutoglu) July 18, 2019
Sendika.Org