Siyasi iradesini kontrgerillaya teslim eden bir CHP merkezinin siyasi fonksiyonunun “Erdoğan’ın kuklası” olarak muhalefeti manipüle etmek ve açık faşizme geçiş sürecinin önünü açmak olduğunu görmek ve göstermek gerekiyor
Siyasi iradesini kontrgerillaya teslim eden bir CHP merkezinin siyasi fonksiyonunun “Erdoğan’ın kuklası” olarak muhalefeti manipüle etmek ve açık faşizme geçiş sürecinin önünü açmak olduğunu görmek ve göstermek gerekiyor
Açık faşizme geçiş süreci, siyasi tarihin özel bir anıdır. Faşizm bir “mutabakat rejimi” değildir ama açık faşizme geçiş için “mutabakat” gerekir. Önce egemen sınıflar ve güçler arasındaki bir mutabakat oluşturulur; sonra da bu mutabakat halkın büyük çoğunluğunun pasif veya aktif desteğine dönüştürülür.
“2019 süreci” olarak adlandırılan şimdiki açık faşizme geçiş süreci, kısa bir süre öncesine kadar ne egemen sınıflar içerisinde ne de halk içerisinde böyle bir desteğe sahipti. Açık faşizme bu seviyedeki bir destekle geçemeyeceğini gören iktidar merkezi, bu desteği oluşturmak için Afrin saldırısına girişti. İlk hedef egemen sınıfların tümünü ve düzen partilerini açık faşizme geçiş süreci karşısında kıpırdayamaz hale getirmekti. Bu hedefe önemli ölçüde ulaşıldı. CHP ve TÜSİAD hizaya geçirildikten sonra iktidar demokratik halk muhalefetinin hizaya geçirilmesine ağırlık verdi.
Bu noktada CHP merkezinin Afrin saldırısı üzerinden açık faşizme geçiş sürecine verdiği desteğin üzerinde özel olarak durmak gerekiyor. CHP merkezi açık faşizme geçiş sürecine başından beri bilinçli olarak çanak tutuyor. 7 Haziran’ın ardından “istikşafi görüşmeler oyunu”na dahil olması, 15 Temmuz’un ardından “Yenikapı mutabakatı” aymazlığı, 16 Nisan hırsızlığını üç günde tanıması ve son olarak ortada fol yok yumurta yokken başlatılan Afrin saldırısına “milli çıkar” adına verdiği sınırsız destekle CHP merkezi tek adam diktatörlüğüne geçiş sürecinin bütün kritik adımlarında iktidarın yanında yer aldı.
CHP merkezinin bu tutumunun ne anlama geldiğini ve sonuçlarının neler olacağını anlamak için CHP’nin 12 Mart ve 12 Eylül öncesindeki tutumları ve 12 Mart ve 12 Eylül sonrasında yaşadığı gelişmelere bakmak gerekir.
CHP merkezi açık faşizme geçiş sürecine ilk defa çanak tutmuyor. 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de CHP merkezi açık faşizme geçişe (birincisinde “anarşi”, ikincisinde “sağ-sol terör” söylemiyle) çanak tuttu. Açık faşizme çanak tutan her iki “merkez” de açık faşizme geçişin ardından tasfiye oldu. Açık faşizme geçişe karşı çıkışın (sözcüğün geniş anlamıyla) sol siyaseti, CHP’nin açık faşizm sonrasındaki çizgisine damgasını vurdu. 12 Mart açık faşizmine karşı çıkışın CHP içindeki sol siyaseti “Ortanın Solu” hareketinde, 12 Eylül açık faşizmine karşı çıkışın sol siyaseti 44’ler çıkışında ifadesini buldu. 12 Mart sonrasında Ecevit hareketinin, 12 Eylül sonrasında SODEP’in yükselişlerinin arkasında bu dinamikler yön verici oldu.
Şimdi CHP merkezi aynı köprüden üçüncü kez geçiyor. CHP merkezinin “çanakçı” çizgisinin bir başka siyasi iflasla ve tasfiyeyle sonuçlanacağı kesin. Bu gidişle 2019 sürecinin şimdiki CHP merkezini tasfiye etmesi kaçınılmaz görünüyor. CHP içerisinde açık faşizme geçiş sürecini durdurmayı hedefleyen açık bir sol inisiyatif gelişmezse, CHP’nin kendisinin de bu sürecin bir yerinde (tıpkı Yunanistan’daki muadili PASOK gibi) tasfiye olması kaçınılmaz.
Bu noktada CHP’yi Santiago Nasar* gibi siyasi ölümüne yürüten “merkez siyaseti”nin arkasındaki “irade merkezi”nin açığa çıkarılması önem taşıyor.
CHP merkezine hükmeden ve parti hayatının tamamen dışında olan bir “irade merkezi”nin varlığı uzun bir süredir hissediliyor. Bu irade merkezinin oluşumunun Süleyman Demirel’e ve DYP-SHP koalisyonuna uzanan bir öyküsünün bulunduğu da tahmin edilebiliyor. İsmi kontrgerilla iktidarıyla özdeşleşmiş Demirel’in CHP’nin merkezine yerleştirdiği bu iradenin kontrgerillanın siyasi iradesi olduğunu düşünmek için de çok sayıda nedenimiz var. CHP merkezi, siyasetini belirleyen bu irade merkezini “devlet” olarak görüyor ve izlemekte olduğu bugünkü “çanakçı” çizgiyi “devletçilik”le izah ediyor. Erdoğan iktidarının, kontrgerillanın krizi ile damgalanan bugünkü siyasi krizin olası tek “çözüm koalisyonu” olduğu da ortada. Dolayısıyla siyasi iradesini kontrgerillaya teslim eden bir CHP merkezinin siyasi fonksiyonunun “Erdoğan’ın kuklası” olarak muhalefeti manipüle etmek ve açık faşizme geçiş sürecinin önünü açmak olduğunu görmek ve göstermek gerekiyor.
CHP’nin açık faşizme geçiş sürecinin bu denli aciz bir parçası haline gelmesinde, bir “düzen partisi” olarak CHP’nin düzene entegrasyonunun bu özel biçimi belirleyicidir.
* Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanının ilk cümlesine (“Santiago Nasar öldürüleceği günün sabahında, saat altı buçukta dışarı çıktı.”) konu olan kişi. Katillerin niyetlerini gizlememesi nedeniyle kasabadaki herkes Nasar’ın öldürüleceğini bilmektedir ve kimsenin engel olmadığı bu cinayet sarsıcı ve vahşi bir biçimde gerçekleşir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.