Salon terk edilmekten harap oldu! 12-14 Şubat 2016 tarihleri arasında İstanbul’da toplanan DİSK’in 15. Genel Kurulu, birinci gün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın salona girdiği anda salondan gerek cumhurbaşkanı gerekse AKP’ye yönelik protestoların yükselmesi ve bakanın salonu terk etmesi ve son gün ise Birleşik Metal İş, Nakliyat İş ve Sosyal İş delegasyonunun adaylıktan çekilerek salonu […]
Salon terk edilmekten harap oldu!
12-14 Şubat 2016 tarihleri arasında İstanbul’da toplanan DİSK’in 15. Genel Kurulu, birinci gün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın salona girdiği anda salondan gerek cumhurbaşkanı gerekse AKP’ye yönelik protestoların yükselmesi ve bakanın salonu terk etmesi ve son gün ise Birleşik Metal İş, Nakliyat İş ve Sosyal İş delegasyonunun adaylıktan çekilerek salonu terk etmeleriyle gündeme geldi.
İşçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin içinde bulunduğumuz dönemde giderek ağırlaşan sorunlarla karşı karşıya olduğu ortada iken ve DİSK sayısal ağırlığından bağımsız olarak her dönem işçilerin kulaklarını kabarttıkları bir konfederasyon iken gerek kendine üye sendikaların üyelerine, gerekse kendi dışına bu genel kurulda anlamlı bir mesaj verememiş gibi gözüktü.
Diğer taraftan, DİSK içindeki işleyişi biraz bilenler açısından, yaşananlar bir takım gelecek gelişmelerin işareti olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle söylenenlere değil, satır aralarına bakılarak ya da gerçek niyetleri açığa çıkararak değerlendirme yapmak; DİSK’e kendini gönülden bağlı hissedenlerin bundan sonra atacakları yanlış adımları önleyecek, kimi art niyetli yönlendirme çabalarını boşa çıkaracaktır.
Aslında yaşananların oturduğu bağlam gerçekten çok önemlidir. Her iki terk edilme eylemi de aslında sendika-siyaset bağlamından kaynaklanmaktadır.
Bakan’ın terk etme eyleminden sonra yaptı açıklamada “katil biz değiliz, gerçek katil içerde oturuyor” demiştir.
Birleşik Metal İş genel başkanı Adnan Serdaroğlu (AS), DİSK yönetimini işçileri tanımamakla eleştirmiş, DİSK’in siyasal ilişkileri nedeniyle kendilerinin işçiler karşısında zor durumda kaldıklarını, “DİSK’i işçiler karşısında savunmak” zorunda kaldıklarını söyleyerek çekilme gerekçesini (bir bölümünü) açıklamıştır.
Yine Nakliyat İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, (kendisi ve sendikası sendika siyaset ilişkisinde “klasik” volan kayışı anlayışını dibine kadar savunur ve uygularken) yine isim vermeden DİSK ile siyasal partiler arasındaki ilişkinin sendikal bağımsızlığa aykırı olduğunu iddia etmiştir, edebilmiştir!
Nasıl Nakliyat İş ile BMİS arasında sendika siyaset konusunda ortaklık yok ise BMİS ile Sosyal iş arasında da bir ortaklık aslında yoktur.
Sosyal İş yıllar önce BMİS çalışanları arasında örgütlenmeye çalışmış ve AS bu sendikal örgütlenmeyi baskı ve tehditler yolu ile sona erdirmiş iken şimdi her iki sendika başkanının aynı karede yer alması sendikal tarih kitaplarında mutlaka yer almalıdır.
Dillerin altındaki bakla!
Her iki çekilme eylemi sendika siyaset ilişkisine yöneliktir ve çekilen taraflar açısından bu genel bir sorun olmasının ötesinde tümüyle özel bir adrese gönderme yapılmaktadır.
Gerek Bakan, gerekse sendikacıların adını vermekten çekindikleri, DİSK ile ilişkisini sendikal bağımsızlık ilkesine aykırı buldukları parti Halkların Demokratik Partisi’ (HDP)dir. Bunu niye açık açık ifade etmedikleri ayrı bir yazının konusu olabilir ama dillendirilmeyen parti HDP’den başkası değildir.
Bu noktada DİSK kongresindeki çatışma ve gerilimin oturduğu ikinci ve belki de gerçek bağlam ortaya çıkıyor: KÜRT sorunu.
Eğer meseleyi bu şekilde açık ve net, ismini koyarak değerlendirirsek kimi çifte standartları, ikiyüzlülükleri, tutarsızlıkları görme ve anlama şansımız olacaktır.
AS, DİSK yönetiminin HDP ile vermiş olduğu görüntülerin kendi örgütlü olduğu fabrikalarda kimi işçiler tarafından (her ne kadar AS bunu tüm işçilerin ortak tepkisi imiş gibi sunsa da, biliniyor ki, kendi üyeleri temsilcileri, şube yöneticileri, genel merkez yöneticileri, uzmanları arasında HDP’li olan, HDP’ye son iki seçimde oy veren çok sayıda insan vardır) DİSK’in PKK ile işbirliği yaptığı, bunun engellenmesi gerektiği biçiminde tepkilerle karşılaşmakta ve bu durumda DİSK’i savunmakta zorlandıklarını söylemektedir.
Diğer taraftan AS, DİSK’i savunuyoruz derken işçileri ne tür yalanlarla kandırdıklarını söyleyememektedir.
Eğer sen, işçilerin karşısında DİSK’i savunabiliyorsan bu DİSK’in doğru yaptığını gösterir. Yok eğer genel kurulda bunu mesele haline getirip, DİSK’le HDP arasındaki ilişkiden kendinin de rahatsız olduğunu söylüyor isen o zaman işçilere DİSK’i yalanlarla savunmuşsun demektir.
Bir grup işçinin tepkisini, tüm işçilerin tepkisi olarak sunmak önemli bir gelecek yönelimi göstermektedir. AS, bir grup işçinin (PKK, HDP ve Kürt karşıtı) rüzgarını arkasına almayı tercih etmiş ve o yolda yürümeye karar vermiştir.
Bu anlamda işçilerin bir bölümünün siyasal tercihlerini diğerlerine rağmen sendikal politikası olarak belirlemiştir. Sendikal bağımsızlığı hedeflerken, ırkçı-milliyetçi-faşist siyasetlerin uygulayıcısı konumuna düşmüştür. (Arzu Çerkezoğlu’nun “gerici” ithamından alınması boşuna değildir.)
AS, HDP ile görüntü vermeyince kendine yönelik tepkilerden kurtulacağına inanarak manevra yapmaya çalışmaktadır.
Hatırlatmakta fayda var: 2015 metal grevlerinde, greve destek veren partilerden bir tanesi de (aslında en önde geleni) HDP’dir ve kimi HDP milletvekillerine AS tarafından grev gözcüsü önlüğü giydirilmiştir. AS önlük giydirmiştir ama kendisi ve yönetimi ve kimi şube yöneticileri bu görüntülerin yayınlanmasından büyük rahatsızlık duymuşlardır.
Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Hem kendi sendikanın amblemi ve isminin yazılı olduğu grev gömleğinin her hangi bir partinin temsilcisine giydireceksin hem de bir başkası sadece ziyaret, davet vb. düzeyinde ilişki kurduğunda kazan (tencere) kaldıracaksın. Sonradan savunamayacağın bir işi ya yapmayacaksın, ya da yaptığın işi sonuna kadar savunacaksın.
Adam (İnsan anlamında! Kadın arkadaşlar kızmasın) olmak bunu gerektirmez mi?
Irkçılığa-milliyetçiliğe-faşizme taviz
Gerçi sosyal paylaşım ortamlarında AS’nu işyerlerinde sıkıştıran kimi işçilerin genel kurul’u terk etme kararı nedeniyle memnun olduğu ortaya çıkmaktadır. Özellikle ırkçı-milliyetçi-faşist siyasetlerin etkisi altındaki işçiler internette zafer kutlaması yapmaktadırlar. Bu normal! Ancak diğerlerinin sessiz kalması… İşte asıl tehlike bu!
AS, HDP-DİSK görüntülerine gösterdiği tepki nedeniyle ırkçı-milliyetçi-faşist işçiler nezdinde kendi paçasını kurtarsa ve genel kurulda uğrayacağı yenilginin ortaya çıkmasına engel olmuş olsa bile; herhangi bir sendika son 6 ayda 1000 (yazı ile bin)’den fazla insanın öldüğü ve giderek açık bir savaş halini alan Kürt sorununun çevresinden dolanarak sendikal faaliyet yürütebilir mi?
Elbette ki yürütemez! Bırakın kurumları, insan olan herkes bu noktada taraf olmak zorundadır ve zorunda kalacaktır. BMİS, genel olarak Kürt sorununda ve özel olarak içinde bulunduğumuz duruma ilişkin görüşünü açıklamak zorundadır. Bayrak, millet, terör vb. edebiyatı ile bu çalının çevresini dolanamazlar.
Sendikal bağımsızlık herhalde, kendi kongrelerine “bağzı” partileri çağırmayıp, “bağzı”larını kapı önünde dövmek değildir.
Sendikal bağımsızlık, kontr-gerillacı (ya da bilinen tabirle derin devletçi) partilere, ya da açık ismiyle Vatan Partisi’ne kürsü vermek değildir. (Bu iddiayı aşırı bulanlar, VP’nin yönetiminde kaç kişinin Ergenekon davasından yargılandığına ya da kısaca VP’nin Kürt sorunu ve sendikalar konusunda söylediklerine bakabilirler.)
AS’nun tercihi açıktır! Tüm devletçi-sermayeci, ırkçı, dinçi, milliyetçi ve faşist eğilimleri serbest bırakıp, devrimcilerin, sosyalistlerin ve komünistlerin (elbetteki gerçek olanların) tasfiyesi, susturulması ve pasifize edilmesi.
AS’nun tercihi, sendikaların siyasal partilerden bağımsızlığı kisvesi altında devlet ve hükümete yakın bir sendikal hat izlemektir.
AS’nun tercihi, sendikasını sermaye ile yeniden barıştırmak ve belki de bir başka sendika ile birleştirmektir.
Bakandan özür dilemenin BMİS’çesi
Bir özel istihbaratı paylaşalım. Bakanın protesto edilip, salonu terk ettiği günün akşamında BMİS’in “çiçeği” burnunda genel sekreteri Özkan Atar (ÖA), kimi kapalı devre haberleşme gruplarına mesajlar göndermeye başladı.
“Bakanın çağrılması yanlıştı, hadi çağırdınız protesto etmek yanlıştı”, gibi.
ÖA, sendikanın yıllardır bakanlık ve bürokratları ile bağlantısını kuran kişi. Yaşanan protestonun en fazla kendisini sıkıntıya sokacağını düşündüğü için böylesi mesajlar gönderiyor.
Umalım bu mesajlar RTE’nin açtığı davada kimi DİSK’liler aleyhine kullanılmasın!
Çünkü yazdığı mesajlarda ÖA, “bazı grupların kirli pazarlıkları” gibi ifadeler kullanarak, DİSK üzerine gölge düşürmüştür. Muhbir damgası yemek istemiyor ise hemen grupların kimler olduğunu ve yapılan kirli pazarlığın ne olduğunu detayları ile açıklamak zorundadır.
Mesele sadece BMİS’in yönetimde yer almaması ise ve böylesi açıklamalar sadece bu nedenle yapılıyor ise konfederasyonu zor durumda bırakacak bu açıklamalar konfederasyonun Disiplin Kurulu tarafından değerlendirilmelidir.
Umalım kongreden çekilme kararı ÖA’nın mesajlarının ardında yatan psikoloji ile alınmamış olsun!
Eğer böyle ise ÖA ve/veya AS bakanla, bürokratları ile görüştüklerinde biz katılmadık, biz de sizin gibi kongreyi terk ettik deme zeminini yaratmak amacıyla bu çekilme kararını almış ve bunun peşinden pek çok insanı sürüklemişler demektir. Ve bu durumda sendikalarını siyasal partilerden bağımsız kılmak için hükümete (devlete) bağımlı kılmaya çalışmaktadırlar. .
Edep ya hu!
Genel Kurul sonrası sanal ortamda yazılanlar, BMİS’in nasıl bir ruh hali içinde olduğunu ortaya çıkarmaktadır. BMİS’in kimi uzmanları salatalığa tuzla koşmakta gecikmediler.
DİSK’i otomobile, sendikaları patlak tekerleğe benzettiler (dolayısıyla kendilerini istepne konumuna indirgediler) , bu araba gitmez dediler?
Yüzde 70’i oy kullanan bir kongrede, terk eden yüzde 30’a “atan kalp”; kullananlara “küsurat” etiketi yapıştırdılar.!
Biraz edep, edep, edep!
Ya da gerçek, gerçek, gerçek!
Sendika siyaset ilişkisi ve Kürt Sorunu konusuda BMİS’in de oy verdiği karar ve tüzük hükümlerine herkes bakmalıdır. Aynı şekilde DİSK ve Maden İş tarihinde sendika-siyaset ilişkisinin ne kadar sorunlu bir alan olduğunu da bakılmalıdır. Kimi belge ve örnekleri burada paylaşalım ama herkes detayını incelemekle görevlidir.
Birincisi şu: DİSK’in ortaya çıkış ve Türk İş’ten ayrılma nedenlerinden bir tanesi, Türk İş’in “partiler üstü” siyaset anlayışıyla, her koşulda sermaye ve devletin siyasetine işçiler tarafından karşı konulmamasına tepki olduğu bilinmek zorundadır. Yani, 2016’da DİSK’e siyaset yapıyorsun demek komedidir. 1967’den beri siyaset yapıyor, siyasetleri doğru ya da yanlış ama siyaset yapıyor ve yapması da doğru.
İkincisi, DİSK bizzat siyasal bir faaliyetin yani Türkiye İşçi Partisi’nin etkisi ile kurulmuştur. DİSK kurucuları aynı zamanda TİP üyesidirler ve TİP milletvekilliği yapmışlardır.
Üçüncüsü, BMİS’in kökenlerinden biri olan Maden İş sendikası kuruluşundan itibaren sendika-siyaset konusunda sorunlu sendikalardan bir tanesidir. AP-CHP-TİP geriliminden her zaman etkilenmiş, 70’lerin sonlarına doğru Sovyetik TKP’nin denetimine girmiş ve CHP ile ittifak için tüm sol, devrimci ve komünist yapılanmaları tasfiye etmiştir.
Uzatmayalım! Çarşafa dolanmadan cevap versinler, nedir sendikal bağımsızlık? 1950’ler mi, 1970’ler mi, 1990’lar mı?
Bir örgütün en temel metni tüzüğüdür. Varsayılan herkesin bu tüzüğe inceleyerek üye olması ve tüzüğe uymasıdır. İşte DİSK’in tüzüğünde son kongrede çatışmalı konulara (sendika siyaset ilişkisi ve Kürt Sorunu) ilişkin saptamalar:
Madde: 3
Konfederasyonun Amaç ve İlkeleri
Kaynağını emeğin yüce değerinden, gücünü işçi sınıfından alan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu “DİSK”, demokratik, bağımsız bir sınıf ve kitle örgütü olarak;
İşçi sınıfının hak ve çıkarlarının toplumcu, çoğulcu, katılımcı ve özgürlükçü temellere dayalı gerçek demokrasi ortamında kazanılıp geliştirilebileceğinin bilinci içinde, işçi sınıfı ve emekçi halka yönelik her türlü sömürü ve baskının ortadan kaldırılmasını,
Evrensel temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmayı,
Tüm uluslararası antlaşmalar, sözleşmeler ve Uluslararası Çalışma Örgütü kararlarına dayalı sendikal hak ve özgürlükleri eksiksiz yaşama geçirmeyi, geliştirmeyi, çalışma ve yaşama koşullarını uygar ve çağdaş bir düzeye ulaştırmayı,
Üyeler arasında dayanışma, birlik ve dirliği sağlamayı,
Uluslararası sendikal dayanışma içinde, Türkiye işçi sınıfının ve emekçi halkın ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesini artırıcı her türlü bilimsel çalışmaya öncelik tanıyarak, işçi haklarına örgütlülük bilinci ile sahip çıkmayı, bu bilinç temeli üzerinde kalıcı sonuçlara ulaşmayı,
Çağdaş ve demokratik yöntemler yoluyla sınıfsal ve toplumsal kalkınmayı hedef alan bir mücadeleyi sürekli kılmayı,
Sınıfının onursal görevi olarak, faşizme, cuntacılığa, oligarşiye, baskıya, zulme ve işkenceci tüm rejim ve dikta yönetimlerine karşı mücadele etmeyi TEMEL AMAÇ;
Irk, cins, inanç, din, mezhep, dil ve düşünce ayrımı yapmaksızın, tüm işçilerin, işyerlerinde, işkollarında, ulusal ve uluslararası düzeyde birlik ve dayanışmasını sağlamayı,
Tüm sendikal çalışmalarda tabanın söz ve karar sahibi olmasını, demokrasinin ve demokratik hukuk düzeninin her alanda egemen kılınmasını TEMEL İLKE sayar.
Madde: 4
Konfederasyonun Görev ve Yetkileri
1.n)Konfederasyonun amaç ve ilkeleriyle bu maddede sayılan görev ve yetkileri konularında siyasi partileri yönlendirmek, Konfederasyonun önerilerini benimseyen veya uygulamayı kabul eden ve diğer partilere göre Konfederasyonun görüşlerine, amaç ve ilkelerine daha yakın ve işçi sınıfı ile emekçi halkın çıkarlarını korumada daha yararlı politikaları savunan, uygulayan partiler ile organik bağ kurmamak kaydıyla ilişkileri geliştirmek, bu partilerin ülke yönetimi ve yerel yönetimlerde iktidara gelerek programlarını uygulayabilmeleri için çaba harcamak, gerektiğinde politikaları ve uygulamaları Konfederasyon amaç, ilke ve görevleriyle uyuşmayan partilere karşı tavır almak, karşı kampanyalar örgütlemek.
Bunlar tüzükte yer alan hükümler. Tüm sendikaların oy birliği ile 13 genel kurulda alınan kararlar ise şöyle:
DİSK 13. Genel Kurulunda Oybirliğiyle Karar Altına Alınan Yönlendirici Belge
“Ayağa kalkış çağrısı”
Ülkemizde bağımsız, demokratik, sınıf ve kitle sendikacılığının tek temsilcisi DİSK’tir.
….
DİSK, işçileri, memurları, köylüleri, kadınları, gençleri, emeklileri, işsizleri, yoksulları, aydınları, ezilen milyonlarca çoğunluğu, bugünümüzü ve yarınımızı ellerimizden almak isteyen, emek ve demokrasi karşıtlarına, onların işbirlikçi politikalarına karşı mücadeleye çağırmaktadır.
….
DİSK, bu çağrısının bir gereği olarak önümüzdeki dönemde hayatın her alanında emekten, insandan, doğadan, demokrasiden, barıştan, bağımsızlıktan, özgürlükten, eşitlikten yana aktif tutum almaya ve mücadele etmeye ant içmektedir.
…
Toplumumuz yüzyıllardır birbirlerine “kardeşim” diye seslenen bir dayanışma ve barış kültüründen uzaklaştırılarak Türk-Kürt düşmanlığının dipsiz uçurumuna doğru itilmektedir.
DİSK, siyasal, sosyal ve kültürel alanda:
Kürt sorununun çözümünde, şiddete, baskıya ve teröre dayalı politikalara karşı çıkacağını; eşitlik, özgürlük, kardeşlik, barış içerisinde bir çözümü kararlıca savunacağını,
Tutuklu ve hükümlülerin, insan haklarına ve onuruna saygı gösterilmesi için mücadele ederek, cezaevlerindeki tecrit ve baskı uygulamalarına karşı çıkacağını, ilan eder.
DİSK’in gerek siyasetle ilişkiler konusunda, gerek Kürt sorunu konusundaki yaklaşımı kendi resmi belgelerinde yer olmaktadır. Her iki başlık da sınıf mücadelesinin konusu olmaları nedeniyle, tartışmalı başlıklardır. Ama DİSK’in politikaları, temel belgelerine yani tüzük, yönlendirici genel kurul belgesi, genel kurul kararları vb. göre değerlendirilmek ve eleştirilmek durumundadır.
Sonuç
BMİS, Nakliyat ve Sosyal İş sendikaları DİSK genel kurulunu terk etmiş ve yeni oluşan DİSK yönetimini ağır ithamların altında bırakmışlardır.
DİSK işleyen bir yapıdır.
Yönetim Kurulu, Başkanlar Kurulu, Genişletilmiş Başkanlar Kurulu, Temsilciler Kurulu, DİSK Bölge Temsilcilikleri gibi organlar tüzüğü tarafından belirlenmiştir.
Kendilerinin ev sahibi olduğunu iddia edenler bu kurullara isim verme konusunda ne düşünüyorlar ve DİSK’in faaliyetlerine bundan sonra ne ölçüde katılacaklar?
Esas mesele budur!
AS, kendi paçasını kurtarmak ve yenilgisini gizlemek için BMİS’i alet etmeye çalışmaktadır.
AS, her türlü ilkeyi işkembesinde öğüterek, sağcıyla sağcı, solcuyla solcu bir yönelimi yerleştirmek çabasındadır. Kazı çevirecek, ama her koşulda kendisi yemek isteyecektir.
Bu çerçevede 8 yıldır katılmadığı Başkanlar Kurulu toplantılarına yine katılmayacaktır.
Geçmişten farklı olarak şube başkanlarının DİSK bölge temsilcisi olmalarına engel olmaya çalışacaktır.
Burada sorunu çözecek olan DİSK ve BMİS şube yönetimleridir.
Eğer işçiler sendika adından önce DİSK diyorlar ise şube yönetimlerinin alması gereken doğru tavır ortadadır.
BMİS kadroları ve üyeleri buna AS ve uzantılarının DİSK’i tasfiye planlarına karşı çıkmak zorundadır. Çünkü yolun sonu görünmektedir. Irkçı-milliyetçi-faşist siyasetin BMİS saflarında başarılı olmaması gerçekten mücadeleci sınıf sendikacılığı kavgasını verenlerin sessiz kalmamasına bağlıdır.
Yaşasın İşçilerin Birliği!
Yaşasın DİSK!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.