Chavez ve partisi PSUV, 1998’den bu yana 18 seçimden 17’sinden zafer ile çıktı. PSUV iktidarında burjuva devlet yıkılmadı, sadece yeni uluslararası dengelere uygun hale getirildi ve geliştirildi. Bolivarcı sistemin, uzlaşma ve reform stratejisiyle tıkandığı açık görülüyor. Bolivarcı devlet, her gün yeni rüşvet skandalları ile gündemleşiyor. Halk ise gıda kıtlığı ile enflasyonun getirdiği sorunlarla karşı karşıya […]
Chavez ve partisi PSUV, 1998’den bu yana 18 seçimden 17’sinden zafer ile çıktı. PSUV iktidarında burjuva devlet yıkılmadı, sadece yeni uluslararası dengelere uygun hale getirildi ve geliştirildi. Bolivarcı sistemin, uzlaşma ve reform stratejisiyle tıkandığı açık görülüyor. Bolivarcı devlet, her gün yeni rüşvet skandalları ile gündemleşiyor. Halk ise gıda kıtlığı ile enflasyonun getirdiği sorunlarla karşı karşıya
Dünyanın en büyük petrol kaynaklarına sahip Venezüella halkı yüz yıldır emperyalizmin saldırısı altında yaşıyor. 1990’lı yıllara kadar süren iki partili sistemin çöküşü ve 1999’tan itibaren Hugo Chavez denetimde ilerici Bolivarcı hükümete karşı, ABD emperyalizmi ve ulusal oligarşi rejim değiştirme konusunda askeri işgal dışında bütün kartlarını çekti.
Dünya ekonomik krizi, sosyal demokrat PSUV’un hükümet projesini sarstı. Aralık ayında parlamento seçimlerinde sağcı muhalif partisi üçte iki çoğunluğu kazandı, Chavezim tarihsel sınırlarına yaklaştı. Venezüella sol güçleri, emperyalizmin müdahalesi, darbe ve ABD işgaline karşı PSUV hükümeti ve Maduro’yu her seçimde destekledi. Yunanistan’da Syriza ve Arjantin’de Kirchner Peronisten’in ardından Venezüella’da da reformizm stratejik başarısızlığı görülüyor. PSUV emperyalizm ve muhalifler ile barışmayı tartışırken, halkın gıda temini konusunda sıkıntılar büyüyor.
Latin Amerika’da bağımsızlık mücadelesi
200 yıl önce General Simon Bolivar, halk ordusuyla Latin Amerika’yı sömürgecilikten ve İspanya işgalinden kurtarmıştı. Fakat sömürgecilik Latin Amerika kıtasında halkların başına bela olma gerçekliğini fazla değiştirmedi. Kapitalizm döneminde dünya güçleri, ABD ve İngiltere’de, sermayeyle ve “diplomasiyle” kıtayı sömürmeye devam etti. Venezüella, ABD’nin yeni büyük sömürgesi olmuştu. 1920’den itibaren ABD’li büyük tekeller, dünyanın en büyük sermaye tekelleri haline geldiler. Yeni kapitalist sömürgeciler, ülkenin zenginliğini kendi karı için çaldı ve ikinci dünya savaşı için yakıt besleme için değerlendirildi.
ABD ve diğer yabancı büyük petrol tekelleri, darbeler, rüşvet ve yerli işbirlikçi büyük burjuvazi ve oligarşiyle ittifak yaparak Venezüella devletini kendi kontrolü haline getirmeye çalıştı. Venezüella’da büyüyen ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerini önlemek için 1959 yılında ABD’nin onayıyla, iki parti sistemine geçiş yapıldı. İşçi ve halk hareketleri, belli düzeylerde hakların verilmesi ile birlikte büyük yalanlar ile iktidarı korumaya çalıştı. Diğer yeni sömürgelerde olduğu gibi Venezüella’da güçlenen komünist ve sol hareketin on binleri aşan savaşçıları (gerilla) kriminalize edildi ve katledildi.
“Bolivarcılık” ve yeni sömürgeciliğin yapısal krizi
Yeni hükümet sistemi, belli bir istikrara sahip olmasına rağmen 40 yıl sonra çöktü. Yeni sömürgeciliğin ’80 ve ’90’lı yıllarda yaşadığı yapısal krizin ardından Latin Amerika’da neoliberalizm sonucu sefaletin hızlı şekilde artması, yoksul mahallelerin çoğalmasını sağladı. Bütün kıtada uluslararası sermayenin çıkarı sonucu devlet krizleri ve özelleştirme uygulandı. Venezüella’da 1989’de IMF’ye karşı büyük kentlerde gösteriler düzenlendi.
’90’lı yıllarda bütün kıtada IMF karşıtı hareket büyüdü. Bunun sonucunda Venezüella’da iki parti sistemi tarih oldu ve Hugo Chavez’in önderliğinde hükümet oluşturuldu. Chavez’in 99’da hükümete gelmesi, bütün kıtada bir değişim anlamına geldi. Ardından Bolivya, Ekvator ve Arjantin’de gelişen halk hareketliği değişik şekilde demokratik sol hükümetler oluşturdu. Bu hükümetler, Simon Bolivar’a dayanan hareketler olarak, ABD emperyalizmi müdahalesi ve sömürgeliğe karşı demokratik ilerici haklar için mücadele etti. Venezüella dışında bütün hükümetler ilk yıllarında uyguladığı demokratik haklara rağmen ardından gelen seçimleri kaybetti yada darbe yaşandı.
‘Chavezizm’ ve tarihsel gelişimler
Venezüella’da değişimler diğer ülkelerden daha farklıydı. Ondan dolayıda Chavez ve partisi PSUV, 1998’den bu yana 18 seçimden 17’sinde zafer ile çıktı. Son olarak Aralık 2015’de sağcı muhalif partisi MUD’a karşı kaybetti. Chavez’in öncülüğünde 1999’da yapılan anayasa toplantısının sonucunda kadın hakları, azınlıkların haklı ve politik özgürlükleri tanınmıştı ve anayasada garanti alınmıştı.
Latin Amerika’da bir ilkti. Chavez, 2001’de yabancı petrol sermayelerinin kar oranını düşüren yasayı hayata soktu. 2002’de ABD, işbirliğinde olan asker, polis, istihbarat örgütleri ve devlete ait petrol şirketi PDVSA’nın yöneticileri ile darbe girişimde bulundu. İlerici hükümeti düşürmeye çalışan ABD, devlet yapısında reform ve değişimleri durduramaz hale geldi.
Latin Amerika’da yeni bir olgu oldu ve aynı zamanda mücadeleye güç kattı. ABD’nin planları suya düşünce diğer ülkelerde de sol hükümetler oluştu ve halklar arasında dayanışma gelişti. 2002’de darbe, milyonlarca işçi ve ezilenin sokak mücadelesi sonucunda engellendi. 2003’den itibaren Chavez’in dilinde antiemperyalist ve sosyalist söylemler arttı. Simon Bolivar ve İsa’nın yerine artık Lenin ve Che Guevara’dan söz etti. Aynı zamanda halk içinde sosyalizmin yeniden gündem olmasını sağladı. Bunlar, enternasyonal sosyalist devrim yolunda önemli ve tarihi gelişimler olarak kaydedildi.
Bolivar Devrimi’nin tarihsel sınırları
Emperyalizme büyük darbeler vurulsa bile ABD’li tekellerin çoğunun halen ülkede üretim ve ticaret yapma şansları vardı. Sadece yeni koşullar belirlenmişti. Artık yabancı tekellere, yaptıkları karda büyük oranda Venezüella devletine vergi ödeme zorunluğu getirilmişti. ABD ile yapılan anlaşma dışında Chavez, Çin ve BRICS devletlerinin sermayelerinin ülkeye girişine izin vermeye çalıştı. Özellikle petrol alanında buna izin vererek diğer emperyalist blok ile askeri ittifakı geliştirmek istedi. Halk tabanının isteklerine kulak vermek ile “yeni” sömürgeciler arasında kalan Chavez, aynı zamanda yeni darbe girişimlerini deşifre etti. Venezüella halkının yaşam koşullarının düzeltilmesi ve yeni düzey, Latin Amerika için bir ilk oldu.
Petrol ticaretinden yüzlerce milyar dolar kar kaldı. Bunun ile sağlık ve eğitim alanında yatırımlar yapıldı, emeklilik sistemi oluşturuldu. Çok sayıda devlet kurumu yeniden oluşturuldu. Ama ulusal burjuvazinin temel üretim merkezlerine dokunulmadı. Chavez hiçbir zaman devrimci programa sahip olmadı ve bu dönemde büyük devrimci parti veya örgüt oluşmadı.
2001 yılında tarım reformu, büyük toprak sahiplerinin, belli bölümleri çiftçilere vermek zorunda kalmasını gerektirdi. Bu uygulamayla birlikte küçük kooperatifler oluşturuldu.
Chavez döneminde ayrıca işçi koruma yasası çıkarıldı. Kiralar düşürüldü, gıda ve petrol fiyatları devlet tarafından belirlendi. 21. yüzyıl başlangıcında Bolivarcı halk hareketinde semtlerde ve köylerde oluşturulmaya çalışılan binlerce meclis ve konsey, “21. yüzyıl sosyalizmi” diye duyuruldu. Chavez yönetiminden ekonomik yardım alan meclis ve konseylerin, siyasi etkisi 2007’den itibaren arttı.
Chavez’in burjuva devlet yapısında dokunmadan uygulamak istediği “21. yüzyıl sosyalizmi”, “şiddetsiz antiemperyalizm”, “taban demokrasiye dayanan komün devlet” teorileri, bütün ilerici yanlara rağmen başarısız olmak zorundaydı. Antiemperyalist ve sosyalistlerin önemli kesimi, bu hayallere kapılıp devrimci örgütleri oluşturma fikrinden uzaklaştı.
Sonuç olarak PSUV iktidarında burjuva devlet yıkılmadı, sadece yeni uluslararası dengelere uygun hale getirildi ve geliştirildi. Sömürgecilik ortadan kalkmadı, yerine yeni bağımlık alanları yaratıldı. Chavez ekibinde devlet bürokrasinde ve kamulaştırılmış tekellerde rüşvetçi yeni bir klik doğdu. Onlar bugün yeni devlet burjuvazisini oluşturuyor.
Tıkanma ve kriz
Bolivarcı sistemin, uzlaşma ve reform stratejisiyle tıkandığı açık görülüyor. Bolivyarcı devlet, her gün yeni rüşvet skandalları ile gündemleşiyor. Halk ise gıda kıtlığı ile enflasyonun getirdiği sorunlarla karşı karşıya.
Bir yıldır BRICS devletlerinde yaşanan ekonomik kriz, Venezüella’yı da etkiliyor. Kriz kendisini ithalat faaliyetleri, kıtlık ve ülkeye yabancı para girişinde gösterdi.
Kapitalist kriz ve petrol fiyatların düşüşü, Venezüella’yı derinden etkilediği gibi halkın gözünde hükümet de inandırıcılığını kaybetti. Milyonlarca kişi gıda ve ilaç kıtlığı yaşarken ve saatlerce dükkan önünde sıra beklerken, hükümetin devletin dışarıya borçlanmasından bahsetmesi, Maduro ve çevresinde lüks ve rahat hayatın devam etmesi büyük kırılma yarattı.
Yeni devlet burjuvazisinin, emperyalizm ile karşı karşıya gelmekten çekinmesi, kitlelerin gücüne dayanarak emperyalistlerin açtığı ekonomik savaşa karşı devrimci bir sonuç çıkarmadı.
“Halkın yeniden doğuşuna” giden uzun yol
Son olarak, 7 milyon üyeye sahip PSUV, son seçimlerde kaybetti. Seçim sonrasında parti üyelerine seslenen Maduro, “Zor durumda olmamızın nedenleri bulunduğumuz ekonomik savaş ve kendi hatalarımız. Bürokrasi ve rüşvet devrimci siyasetimizin önüne geçti. Ya biz bu zor durumdan devrimi sahiplenerek çıkacağız ya da Venezüella daha büyük sorunlar yaşayacak ve bu kendisini bütün kıtada gösterecek” dedi.
Maduro devrimci eleştiri-özeleştiri tartışmasını açarak, “Yaşanan krizi devrimci krize dönüştürmeliyiz, Bolivarcı devrimin halkların gücüne dayanarak yeniden doğmasını istiyorum. Radikal sosyalist devrimi örgütlemeye hazırım, sizde hazır mısınız?” diye konuştu.
Maduro’nun dile getirdiği bu hedefleri PSUV ve mevcut devlet yapısıyla uygulamanın imkanı yok. Maduro bu “devrimci sözlerin” ardından tekeller ile açık bir ittifak arayışına girdi. Krizi devrimci krize dönüştürmenin tam tersini yaptı. Benzeri bir siyaseti Yunanistan’da SYRIZA hükümeti yaptı ve bugün halk genel grev ile yanıt veriyor.
Sosyal demokrasiye gerçekten güçlü devrimci alternatif oluşturmadan, ‘devrimci lafazanlık’ sadece daha fazla umutsuzluk yayacaktır ve muhalefeti güçlendirecektir.
Muhalefet partisi içinde faşist örgütlenmenin giderek güçlenmesi dikkat çekiyor. Halkın hayatını sürdürmek için ihtiyacı olduğu bazı temel gıdanın ulaşılamaz hale gelmesi tepkiyi büyütüyor.
Venezüella sol hareketi içinde büyük örgütsel tartışmalar yürütülürken, iki emperyalist blok (ABD-Çin) Venezüella’da paylaştıkları petrol kaynağından vazgeçmeyecektir.
İki emperyalist blokun rekabeti sonucunda büyüyen bölgesel sorunlar, (Libya, Suriye, Ukrayna), dünya ekonomik krizini göz önünde bulundurursak, Venezüella’da devrimci, antiemperyalist ve sosyalist halk güçlerinin kendisini yeniden örgütlenmesi ihtiyacı ve aciliyeti gündemini koruyor.
*Çeviren: Adil Demirci ETHA/Dünya Servisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.