1 Kasım, Pinochet gibi Erdoğan’ın da “büyük kumar” oyununa dönüşebilir
1 Kasım seçimlerini bir anlamıyla 1988 Şili referandumuyla benzeştirebiliriz. 1 Kasım, Pinochet gibi Erdoğan’ın da “büyük kumar” oyununa dönüşebilir
Diktatörlüğün devamı için referandum öncesinde “Evet” kampanyasına katılan bir Pinochet taraftarı; tedirginliği bakışlarına yansımış.
1 Kasım’da neyi seçeceğiz? Seçime ilişkin, olursa eğer, herkesin kafasında değişik değişik sorular var. Anayasa referandumu sonrası emareleri daha net görülmeye başlanan otoriter bir rejim kurma süreci geldi 1 Kasım’a dayandı. Haziran seçimlerinde istediğini alamayan Erdoğan, seçim sonrasında bir kez daha iradesini koyarak otoriterleşme sürecinin kesintiye uğramasını engelledi. Bunun ülkeye bedeli ağır olsa da artık yapacak bir şey yok. Erdoğan kendi siyasal kaderiyle Türkiye’nin orta vadeli kaderini bir ve aynı süreç haline getirdi. Bu anlamıyla 1 Kasım seçimlerinin muhalefet açısından en dar anlamı örülmeye çalışılan bu kader birliğini ayırmak ve Türkiye’yi Erdoğan’ın pençesinden kurtarmak!
Türkiye’nin beğenelim, beğenmeyelim kendisine özgü bir parlamenter hukuk sistemi var ve vatandaşlar olarak uzun yıllardır bu sistemin içerisinde yaşıyoruz. 12 Eylül darbecileri yaptıkları bütün zulmü diktatörlüğün yasalarına dayanarak yaptılar. Darbeden sonra “bir daha darbe olmasına gerek kalmayacak” şeklinde açıkladıkları devletin yürütme erklerini güçlendiren yasaları çıkarttılar ve “sivil” rejime tekrar dönüldü tabii ki Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığının gözetimi altında…
Bu bağlamda Erdoğan, “Cumhurbaşkanını halk seçtikten sonra aslında reel olarak Türkiye’de rejim değişmiştir, söz konusu olan yasaları bu realiteye uydurmak lazım” derken aslında bu geleneğin dışına çıkarak, geleneğe uymayan bir iş yapıyor. Hem Türkiye’nin siyasal kurumları, bürokrasisi, partileri vs. hem de vatandaş kitlesinin sağduyusu sistemin bu kadar zorlanmasına kuşkuyla yaklaşıyor.
1 Kasım seçimlerini bir anlamıyla 1988 Şili referandumuyla benzeştirebiliriz. Bildiğimiz gibi Şili’de 1973 yılında sosyalist Allende hükümeti faşist askeri darbeyle devrilmiş ve bütün sol güçlerin acımasızca yok edildiği bir dönem yaşanmıştı. Şili ile Türkiye’nin kimi siyasal özellikleri birbirine benziyor. Şili, Latin Amerika’nın 1932’den beri seçim yapan tek ülkesi idi, yani bir parlamenter hukuk geleneği vardı. Darbe sonrası Pinochet tıpkı bizim 12 Eylül darbecileri gibi hayata geçirdiği tüm uygulamaları çıkardıkları yasalara göre düzenledi. Yeni bir anayasa yaparak “demokrasiye geçiş” programı açıkladı, 1980 yılında yaptığı anayasayı tıpkı bizimkiler gibi fiili baskılarla %67 oyla kabul ettirdi. Yeni kurulan rejim yine tıpkı Evren gibi Anayasa’nın kabulüyle Pinochet’nin 8 yıl cumhurbaşkanı olmasını sağladı.
1988 yılı sonunda Pinochet’nin görev süresi dolduğunda Pinochet, Şili’nin halen kendisine ihtiyaç duyduğunu ileri sürerek “kural dışı” bir hamle yaptı ve 8 yıl daha iktidar talep etti. Bunun halk tarafından onaylanacağından çok emin olarak referanduma gidildi. Bu oylama sonucunda halk %55 oyla Pinochet’ye “hayır” dedi ve Pinochet başkanlığı bırakmak zorunda kaldı. 1989 yılındaki ilk seçimleri sağcı parti kazandı ve “sivilleşme” yoluna girildi.
Haziran seçimleri sonrası Erdoğan’ın yaptığı “tekrar seçim” hamlesi bu anlamıyla “kural içi” kabul edilebilir. Ancak kabul etmek gerekir ki Erdoğan’ın hareket alanı giderek daralıyor ve yasal düzeni kendi otoriterleşme realitesine uydurma gayretleri giderek ülkeyi riskli bir sürece sokuyor. Ekonomik dengeler, işsizlik/yoksullaşma, uluslararası ilişkiler, PKK ile savaşın yarattığı siyasal/sosyal gerilimler… Bütün bunların hepsi bir kişinin iradesine bağlı hale geliyor… Hiç kuşkusuz bu durum sadece muhalefetle AKP iktidarı arasındaki ilişkiyi değil ve fakat Türkiye’nin burjuva siyasal iklimini de haddinden fazla geriyor. 1 Kasım, faşist devlet mekanizmasının aşağıdan faşizmle buluşmasının ne kadar mümkün olduğunun anlaşılacağı önemli bir eşik olacak. Bu anlamıyla 1 Kasım Pinochet gibi Erdoğan’ın da “büyük kumar” oyununa dönüşebilir…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.