Haziran İsyanı’nın ardından 3 seçimli bir sürece giren Türkiye siyaseti 7 Haziran’daki genel seçimlerin ardından seçim sürecini şimdilik tamamlamış oldu. AKP, bütün saldırılarına ve provokasyonlarına rağmen tek başına iktidarını kaybetti. Bu genel seçimlerin ardından hem Türkiye egemenleri hem de devrimci güçler açısından yeni bir dönem başlamıştır. Egemenler açısından rejim krizi devam ederken devrimciler açısından çeşitli […]
Haziran İsyanı’nın ardından 3 seçimli bir sürece giren Türkiye siyaseti 7 Haziran’daki genel seçimlerin ardından seçim sürecini şimdilik tamamlamış oldu. AKP, bütün saldırılarına ve provokasyonlarına rağmen tek başına iktidarını kaybetti. Bu genel seçimlerin ardından hem Türkiye egemenleri hem de devrimci güçler açısından yeni bir dönem başlamıştır. Egemenler açısından rejim krizi devam ederken devrimciler açısından çeşitli olanakların arttığını söylemek mümkündür. Hem yeni bir sürecin başlaması hem de yeni olanakların ortaya çıkması gençlik hareketi açısından da geçerlidir. Üniversitelerin yaz tatiline girmesi ile bir dönemini daha kapatan gençlik mücadelesi açısından kapsamlı bir dönem değerlendirmesi zorunludur. Bu zorunluluk hem geçmişin değerlendirmesini yapmak hem de yeni döneme çok yönlü bir hazırlık için başlangıç olacaktır.
Gençlik hareketinde 2 yıl içinde ne oldu?
Haziran İsyanı’na giden süreçte toplumsal direniş alanlarının en etkin öznelerinden bir tanesi de kuşkusuz ki üniversite muhalefetiydi. 2010 yılı sonunda SBF’deki yumurta eylemi ile sıçrama sürecine giren üniversite muhalefeti yükselişini Haziran İsyanı’na kadar sürdürmüştür. Bu süreç boyunca ülke çapında birçok üniversitede çeşitli konular etrafında kitlesel eylemler gerçekleştirilmiş, üniversite gençliği AKP iktidarı ve onun uygulamaları karşısında kendisini sokakta da ifade eden bir politizasyon süreci geçirmiştir. Bu süreç kendisini en etkili bir biçimde Haziran İsyanı’nda somut olarak göstermiştir.
Özellikle 2010 yılından Haziran İsyanı’na kadar tepki hareketleri biçiminde yükselişini sürdüren gençlik hareketi isyanın ardından benzer bir yükseliş veya üniversite muhalefetinin nicelik ve nitelik değiştirdiği yeni bir siyasal kırılma yakalayamamıştır. Bu durum gençlik hareketinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Ancak gençlik hareketi üniversitelerden doğru kendi siyasallaşmasını ve beklenilen hareketi inşa edememiştir. Elbette ki bu durumun ortaya çıkmasında nesnel ve öznel şartların belirleyiciliği göz önünde bulundurulmalıdır.
Öncelikle gençlik hareketinin ülkedeki siyasal durum ve gelişmelerden bağımsız olmadığını hatta doğrudan bu siyasal sürece göre kendisini konumlandırdığını belirtelim. Dolayısıyla gençlik hareketinin son iki yıldır yaşadığı süreç ülke siyasetinin ve toplumsal güçlerinin içerisine girdiği siyasal dönemden bağımsız tartışılamaz. 2013 Haziran’ından Eylül ayına kadar etkisini belirleyici olarak sürdüren Haziran İsyanı kısa zamanda ‘3 seçimli bir dönemin’ handikabı ile karşılaştı. İlk iki seçimi de kazan AKP sürecin ilk aşamasından güçlenerek çıktı. Bu durum Haziran İsyanı’ndan sokağa çıkan geniş kitlelerde önemli bir demoralizasyon sürecinin yaşanmasına sebep oldu. Elbette ki bu süreçte siyasi iktidar ve onun uygulamaları karşısında sokak eylemlerinde bir kesinti olmasa da siyasal arenada belirleyiciyi bir etkiye sahip olmadı, fakat iktidarı zayıflatan etken olarak varlığını sürdürdü. Bu süreçte toplumun genel beklentisi AKP iktidarının üçüncü seçiminde, yani genel seçimde, zayıflatılmasıydı. Bu nedenle seçimler toplumun geneli için önemli bir saflaşma unsuru oldu. Bu saflaşma unsuru genel olarak geniş gençlik kitlelerini özel olarak da gençlik hareketini baskılayan bir etkendi. Gençlik hareketi geçirdiğimiz iki yıl boyunca seçimlerin belirleyici olarak gündeme oturduğu bir arenada kendi politik ve pratik programını inşa etti.
Bu süreçte AKP iktidarının üniversiteyle kurduğu ilişkide önceki yıllara göre bir değişim geçirdi. İsyana kadar üniversitelerde siyasal bir tahakküm kurma çabasını oldukça görünür kılan ve bu yönde adımlar atarak üniversitelere saldıran AKP isyanın ardından bu politikasını değiştirdi. Hatırlanacağı üzere üniversitelere ÖGB yerine polisin yerleştirilmesi hedefinden hemen vazgeçilmişti.
İsyan’ın ardından üniversite muhalefeti temel politikleşme dinamiğini üniversiter sorun ve krizlerden değil Gezi sonrası politik atmosferin ortaya çıkardığı siyasal durum ve krizlerden aldı. AKP ve Tayyip Erdoğan karşısındaki politik saflaşma derinleşti. Yolsuzluk, Berkin Elvan ve Soma katliamı eylemlerinde üniversitelerde belirgin bir hareketlilik yaşandı, İTÜ’de işgal gerçekleştirildi. Ancak bu hareketliliklerin ortak yanı dönemsel ve kısa süreli olmalarıydı. Gençlik hareketi Gezi’nin ardından geçirdiği ilk yılında önemli bir hareketlilik yaşasa da bu hareketlilik geniş ve etkili bir öğrenci hareketine evrilemedi. Sadece üniversitelerde dönemsel ve kesintili kitlesel çıkışlar yaşandı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından yeni bir sürece başlayan öğrenci hareketi ve üniversiteler bazı istisna durumların dışında AKP’nin somut siyasal saldırıları ile karşılaşmadı. Dönemin genel seçimin yoğun baskısı altında geçeceğine ve AKP’nin üniversitelere dönük bir saldırı programı çıkarmayacağına işaret eden Devrimci Gençlik üniversite muhalefetinin siyasi iktidar karşıtı programının sürdürülmesi ve üniversitelerdeki yerel örgütlenme faaliyetlerinin güçlendirilerek seçim sonrası döneme de hazırlıklı olunması şeklinde bir strateji çıkardı.
Üniversite muhalefetinin genelinde bu strateji hakim olurken üniversitelerde iki yeni durum gerçekleşti. Birincisi AKP’nin 2011’de yaptığı yasal değişiklikten kaynaklı dönem başında yaptığı yeni kanun düzenlemesi ile üniversite harçlarını yeni bir sistemle geri getirmeye çalışması oldu. İkinci ise Yunus Söylet’in AKP’den milletvekili olmak için istifa etmesinin ardından İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne seçimlerde birinci olan Raşit Tükel yerine Mahmut Ak’ın atanması oldu. Birincisinde başarılı bir süreç geçiren gençlik hareketi AKP’nin geri adım atmasını sağladı. Öğrenci Kolektifleri’nin öncülüğünde yaklaşık 3 aylık iradi bir program çıkaran gençlik hareketi harçların üniversiteye yeniden gelmesinin önüne güçlü bir set çekmiş oldu. Seçim öncesinde üniversitelerden güçlü bir muhalefetin çıkmasını istemeyen AKP de geri adım atmak zorunda kaldı.
İstanbul Üniversitesi’nde ise ilk başta etkili bir kampanya yürüten üniversite muhalefeti ülkedeki nesnel durumdan kaynaklı ön açıcı bir süreç örgütleyemedi. Atamanın yapıldığı güne kadar etkili bir süreç geçiren İstanbul Üniversitesi AKP’nin taktiksel adımı ile karşılaştı. Mahmut Ak, Çağlayan’daki Savcı eyleminin hemen ardından atandı. Savcı eyleminin ardından İstanbul Üniversitesi iki gün polis işgali altında kaldı ve Mahmut Ak bu iki günün sonunda atandı. Ülke ve üniversitelerdeki yoğunlaşan baskıyı kıramayan öğrenci hareketi Mahmut Ak’ın atanmasına karşı duyulan politik tepkileri kitlesel bir harekete dönüştüremedi.
Toplamda geçtiğimiz iki yılı özetleyecek olursak;
AKP yükseköğretim politikasında taktiksel bir değişikliğe gitti. AKP yükseköğretimdeki piyasacı ve gerici politikalardan vazgeçmese de Haziran İsyanı öncesinde olduğu gibi saldırgan bir pozisyonda olmadı. İsyanın ardından neredeyse hiçbir AKP temsilcisi üniversiteye adım atmadı. Üniversiteye dönük, harçlar dışında, herhangi bir kapsamlı ve yıkıcı yasal değişiklik planlanmadı, yapılamadı. Sadece Tayyip Erdoğan’ın ‘Kızlı erkekli kalınamaz’ çıkışı olsa da bu üniversite gençliğinde ters tepti ve hemen geri adım attılar. Dolayısıyla daha önceki yıllarda AKP’nin kapsamlı saldırıları karşısında politikleşen üniversite gençliği/gençlik hareketi bu dönem AKP’nin üniversitelerde geri adım atmasından kaynaklı genel olarak etkisiz bir süreç geçirdi diyebiliriz. Siyasi iktidarın saldırılarının olmaması üniversite muhalefetinin daha fazla kampüslere kapanmasına yol açtı. Gençlik hareketi üniversitelerde hegemonik bir güç olmaya devam etse de ülke siyasetindeki etkisi giderek azalmış oldu.
Sermaye-üniversite ilişkisindeki var olan somut durum üniversitelilerin bütününü doğrudan mağdur eden, etkileyen bir pozisyonda değil. Ancak şu gerçek ki sermaye giderek üniversitelerin içerisinde daha fazla yerleşiklik kazanıyor, alanı genişliyor. Özellikle yeni açılan üniversiteler bu alanın önemli parçaları arasında. Öte yandan geleneksel üniversitelerde sermaye-üniversite ilişkileri çeşitli sermaye projeleri üzerinden şekilleniyor. Bunun yanında üniversite yönetimleri de kampüslerde sermaye algısını güçlendirecek adımlar atmaya devam ediyorlar (kampüskart uygulamaları) ve öğrencileri daha fazla müşterileştirmenin yollarını arıyorlar. Ancak bu somut durum, yani üniversitelerdeki piyasalaştırma ve müşterileştirme adımlarının geldiği nokta üniversitelerde sermaye karşıtı öğrenci hareketini tetikleyen bir pozisyonda değil. Çeşitli üniversitelerde ortaya çıkan hak mücadelesi eylemleri ise yerel kıpırdanmalar şeklinde gelişiyor. Özellikle son iki yıldır ortaya çıkan hak mücadelesi eylemleri gençlik hareketinin ülke çapındaki merkezi etkisini güçlendiren ve ilerleten pozisyonda olmadı. Örneğin Hacettepe Üniversitesi’ndeki ulaşım hakkı eylemleri. Her üniversitenin yapısı ve dinamiği farklı olduğundan kaynaklı sermayenin üniversitelerde yarattığı sorunlar ve yıkımlar da çeşitlilik gösteriyor. Öte yandan birden çok üniversitede eş zamanlı hak mücadelesi süreçleri gelişmediği için bu irili ufaklı gelişen mücadelelerin ülke çapında merkezleştirilmesi ve tek bir hedefe doğru kanalize edilmesinin olanakları da zayıflamış oluyor. İçinden geçtiğimiz iki yılda harçlar karşısındaki mücadele dışında gençlik hareketi sermaye karşıtı mücadelesinde genel olarak somut durumdan kaynaklı böyle bir seyir izledi.
Bu dönem gençlik hareketi gericiliğe karşı mücadelede de önemli bir sınav verdi. Üniversitelerde bir yandan İslamcı gerici grupların saldırıları yaşanırken bir yandan da üniversiter yaşamın İslamcılaştırılmasına dönük hamleler devam ettirildi. Dönem başında İstanbul Üniversitesi’nde IŞİD’e sahip çıkan İslamcı faşistlerle yaşanan fiili çatışmalar yaklaşık 2 ay sürdü. Ankara Üniversitesi’nde Fransa’daki Charlie Hebdo katliamına sahip çıkan gerici gruplarla çatışmalar yaşandı. Gençlik hareketinin bir dönemine (güz) uzanan bu süreç gençlik hareketinin gericiliğe karşı mücadelesinde önemli mevziler kazandırdı. Ankara Üniversitesi’nde gerici grupların üniversite içine yerleşme çabalarına engel olunurken İstanbul Üniversitesi’nde gerici grupların etkisi azaldı ve daha fazla marjinalleştiler. Öte yandan gençlik hareketinin bu süreçte gericiliğe karşı kitlesel çıkışların yaratılmasını sağlayamadığını vurgulamalıyız. Üniversiter yaşamı gericileştirecek politikalar cami ve mescit uygulamaları ile ya siyasi iktidar tarafından doğrudan uygulandı ya da gerici gruplar aracılığıyla ‘Cuma günlerine sınav konulmaması’, ‘üniversite şenliklerinin yapılmaması’ gibi kampanyalarla örgütlendi. Aşağıdan ve yavaş gelişen gerici dönüşüme direnç oluşturmaya çalışılsa da saldırının stratejik olarak kapsamlı olması gençlik hareketine yeni görevler de yükledi.
Dönem başında hedeflenen ‘üniversitelerde yerelleşme ve yaygınlaşma stratejisi’ gençlik hareketinde önemli bir birikim yarattı. Yeni döneme girerken üniversite içerisinde daha fazla kök salma hedefiyle hareket eden gençlik hareketi gelecek dönem açısından çok yaygın olmasa da önemli deneyimler elde etti. Ancak geçtiğimiz 2 yıl boyunca siyasal bir kırılma yaşayamayan gençlik hareketi doğal olarak kitlesel örgütlenme hedefinde de sıçrama gerçekleştiremedi. Gençliğin bugünkü kitlesel örgütlenmesi bütün yaygınlığına ve genişliğine(bütün olumlu özelliklerine) rağmen geniş gençlik kitlelerini kapsayan bir konuma henüz evirilebilmiş değil.
Geçtiğimiz 2 yıl, üniversitelerdeki birçok sol yapı için de turnosol işlevi gördü diyebiliriz. Üniversite siyaseti/hareketi üretmekte ve yaratmakta zorlanan bu yapılar neredeyse üniversiteyi terk ettiler veya oldukça silik bir pozisyonda kaldılar. Üniversiteye bağımsız bir alan ve gençliğin kendine özgün bir hareket alanı olarak bakmayan bu yapılar üniversite hareketine bakış açısındaki çarpılmanın örneğini bir kez daha gösterdiler. Üniversiteyi/gençlik mücadelesini ya kendi siyasi çizgilerine/örgütlerine kadro devşirme alanı olarak gördüler ya da gençlik hareketini üniversite dışındaki programlarına destek pozisyonuna indirgediler. Üniversite siyasetinin üretilmesinde zorlanan ( genel olarak da kendisini zorlamayan) bu yapılar önümüzdeki dönem ya üniversitelerden giderek silinecekler ya da Devrimci Gençliğin üniversite politikasına bir kez daha eklemlenecekler.
Gençlik hareketinin kapsamı ve içeriği geliştirilecek olan bu değerlendirmeleri göz önünde bulundurarak önümüzdeki dönem için çok yönlü bir hazırlık sürecine girmesi gerekmektedir.
Gelecek döneme yönelik bazı çıkarımlar
1-Türkiye siyaseti 7 Haziran’da önemli bir kavşaktan geçti. Seçim sonuçlarının yakın ve orta vadede önümüzdeki dönemi doğrudan şekillendireceği ortada. Egemenler bir yandan kendi iç gerilimlerini çeşitli saflaşmalarla daha fazla belirginleştirecek bir yandan da rejimin krizine çare olmaya çalışacaklar. Devrimci sol güçler ise ortaya çıkan yeni olanakları değerlendirerek rejimin krizini derinleştiren ve devrimci bir halk hareketinin yaratılması hedefinde yeni adımlar atan politikalar ve pratikler geliştirmek zorunda. Koalisyon ve erken seçim tartışmalarıyla yeni bir sürece giren siyasal düzlemin yeni çalkantılara gebe olduğu söylenebilir. Böylesi bir dönemde önümüzdeki genel siyasal sürecin oldukça yukarıdan ve merkezi siyasal gündemlerle ilerleyeceği ortadadır. Bunun yanında geniş gençlik kitlelerinde son yıllarda artan politizasyon sürecinde bir yoğunlaşma yaşanacaktır. Yani gençlik hareketi önümüzdeki dönem üniversiteler açıldığında ülkedeki siyasal atmosferin etkisiyle daha fazla siyasallaşmış bir genç kuşağın var olduğu bir siyaset düzlemiyle karşılaşacak. Dolayısıyla üniversiteli gençliğin politikleşmesini tetikleyen etkenlerin başında üniversiter krizler ve problemler değil ülkedeki siyasal gelişmelerin olması yüksek ihtimaldir. Buna bağlı olarak gençlik hareketinin geçtiğimiz iki yılda olduğu gibi önümüzdeki dönemde de yukarıdan siyasetin egemen olduğu bir süreçle karşı karşıya kalması muhtemeldir. Gençliğin politikleşme dinamiklerinin arttığı ve ülkedeki siyasal gelişmelerin belirleyen etken olduğu böylesi bir süreçte gençlik hareketinin siyasal iddiasının ne olacağı ve gençliğin kitlesel örgütlenmesinin daha gelişkin bir düzeyde nasıl sağlanacağı önemlidir.
2- Üniversite gençliğinin politikleşme kanallarının genişlediği bir siyasal süreçteyiz. Fakat, gençlikte politikleşme dinamikleri güçlenmesine rağmen bu dinamik kitlesel örgütlü bir harekete dönüştürülebilmiş değil. Üniversiteliler tepkilerini dönemsel olarak çeşitli durumlar veya kanallar aracılığıyla ifade ediyorlar. Geçtiğimiz dönem Berkin Elvan protestolarında, Soma katliamı eylemlerinde kendisini gösteren üniversiteli gençlik son dönemde politik tepkilerini seçimler üzerinden gösterdi. Dönemsel, anlık ve siyasal sürece katıldığında bir değişim gerçekleştirebileceğine inandığında ortaya çıkan politik tepkiler kesintili bir biçimde gelişmektedir. Gençlik hareketinin önünde gençliğin bu politik tepkilerinin nasıl örgütlü bir harekete dönüştürüleceği önemli bir sorun olarak durmaktadır. Burada cevaplaması gereken soru şudur; üniversiteli gençliğin bugün var olan kitlesel örgütlenmesi gençliğin politik çekim merkezi haline nasıl dönüştürülecek?
3- Üniversitelerin var olan yapısının ve üniversitelilerin genel profilindeki somut durumun doğru kavranması gençlik hareketi açısından önemlidir. Neoliberal dönemde üniversiteler değişmiş ve bu değişim hala sürmektedir. Bu değişen yapıdan en çok etkilenen de üniversitenin en önemli unsuru öğrencilerdir. Bu iki somut durumunun bütün çerçeveleriyle ortaya konulması ve gençliğin bugünkü kitle örgütünün var olan somut durumun neresinde durduğu gözden geçirilmesi kritiktir. Bu gözden geçirme kitlesel örgütlenmenin demokratik işleyişinden kültürüne kadar genişletilebilir. Eğer kitlesel örgütlenmeyi gençliğin politik çekim ve hareket merkezine dönüştürmek istiyorsak üniversitenin var olan güncel yapısını iyi kavramalı ve yeni genç kuşakların hareket ve politikleşme özelliklerinin bütününe vakıf olmak zorundayız.
4- Gençlik mücadelesinde önümüzdeki dönem yeni bir siyasal iddia ve inisiyatifle hareket etmek en temel zorunluluklar arasındadır. Rejim krizinin derinleştiği ve yeni olanakların genişlediği bir süreçte gençlik mücadelesinde nitelik ve nicel olarak bir sıçrama hedefiyle hareket etmeliyiz. Kuşkusuz böyle bir sürecin inşa edilmesi devrimci kadroların omuzlarının üstünde olacaktır. Önümüzdeki dönemin sürükleyici ve yaratıcı gücü genç devrimci kadrolar olacaktır. Bu nedenle gençliğin kitlesel örgütlenmesinde daha ileri bir noktayı hedefliyorsak devrimci gençlik olarak içinde yaşadığımız politik koşulları, devrimci olanakları, mücadele verdiğimiz alan olan üniversitenin/üniversitelilerin değişen ve dönüşen yapısını bütün ayrıntılarına kadar gözlemleyebilmeliyiz. Devrimci bir gençlik örgütünün yeni dönemin uygun koşullarına göre atılım yapabilmesi nesnel koşulların uygunluğunun yanında ideolojik olarak donanımlı, politik olarak gelişken, siyasal inisiyatif alma becerisi yüksek, yapılan gündelik işlerin siyasi bilincine sahip ve değiştirici, dönüştürücü politik öznelerin varlığına da bağlıdır.
Önümüzde uzunca bir yaz (tatil dönemi değil) ve başlayacak yeni bir dönem var. Gençlik hareketinin geneline bugünden baktığımızda bütün olumlu yanlarına rağmen eksik kalmış, eksik bıraktığımız, birçok yönünün bulunduğunu söylemeliyiz. Geçtiğimiz 2 yıl boyunca yaptıklarımızın yanında yapamadıklarımız önümüzdeki dönem için hazırlıklarımızı ne yönde derinleştireceğimizi de göstermiştir. Gençlik mücadelesi sürekli kendisini yenilemek ve geliştirmek zorundadır, aksine mücadelenin gerilemesi ve kendisini tekrar etmesi kaçınılmazdır. İçinden geçtiğimiz politik süreç gençlik mücadelesinin geleceği açısından çok yönlü avantajlara da sahiptir. Daha güçlü ve etkili ve örgütlü bir hareket yaratmak kendi ellerimizde. Şimdi hep birlikte hazırlanma zamanı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.