Ülkemin iyi insanları bir çocuğun ekmek almaya giderken vurulmasını içine sindiremedi. Çocukların dini, mezhebi, milliyeti olmaz. Bunlar dayatmadır ve büyüklerin egemen dünyasından gelir. Baharda açan yabani bir çiçektir çocuk. Tavrını, tutumunu, güdülerini tahmin etmek güçtür. Bir hayvanın duyarlılığı vardır çocuk bakışlarında: Sevgiyi ve nefreti hemen fark eder… Hakikati ve sahteliği o terazide ölçebilirsiniz… ‘Berkin’ uzun […]
Ülkemin iyi insanları bir çocuğun ekmek almaya giderken vurulmasını içine sindiremedi. Çocukların dini, mezhebi, milliyeti olmaz. Bunlar dayatmadır ve büyüklerin egemen dünyasından gelir. Baharda açan yabani bir çiçektir çocuk. Tavrını, tutumunu, güdülerini tahmin etmek güçtür. Bir hayvanın duyarlılığı vardır çocuk bakışlarında: Sevgiyi ve nefreti hemen fark eder… Hakikati ve sahteliği o terazide ölçebilirsiniz…
‘Berkin’ uzun uykusuna yattığında tedirgin bekleyiş hepimizi esir almıştı. İçimden tekrarlıyordum: “Uyan çocuk uyan” diye. Eğer ‘Berkin’ uyanırsa berrak bir gök bize fısıldayacaktı aydınlık geleceği. Çocuk, soğuk silaha karşı direnip soluk alırsa, yeniden gülmeye başlarsa, sahiden devrim olacaktı. İyi, güzel insanların devrimi…
Bilerek derin uykusundan kalkmamayı seçmiş olabilir ‘Berkin’. O çocuk yüreğiyle sezmiş ve içinde bulunduğumuz bataklığa geri dönmemiş olabilir. Bu da bir mucizedir. Eğer gözlerini açıp aramıza dönse, olacaklara, siyasal kavgalara, birbirine kin ve öfkeyle bakan o kalabalığa çocuk yüreğinin dayanmayacağını bilmiştir mutlaka. Çocuklar, bizim bilmediğimiz bir dille konuşur ve hayatı duyumsar. Bunun için yemin edebilirim.
Bir çocuğun cenazesine gitmek ıstırapların en büyüğüdür. ‘Berkin’in cenazesinde koyu bir sessizlik vardı. Birbirimizin yüzüne bakamıyor, çocuğu yaşatamadığımız için kendimizi suçlu sayıyorduk. Bir simge oldu ‘Berkin’. Vicdanını dinleyen, yaşananları yazgı olarak kabullenemeyen insanlar için bir simge… İlk değildi elbet ve son olmayacaktı. Ceylan Önkol’un bakışlarıyla ‘Berkin’in ki aynıydı. Özgecan da ‘Berkin’dir aslında… Bir insanı çocuk yapan bakışlarıymış meğer…
O gün yayına giderken bir başka ağırlık vardı üstümde. Baba Sami Elvan gelecekti. Yüzüne nasıl bakacağımı düşündüm. Evladını daha birkaç saat önce toprağa vermiş bir babayla konuşma yükü ne ağırdır bilseniz!
Sami Elvan geldiğinde bitkindi, yorgun ve kederli. Tansiyonu düştü. Hemen müdahale etmek istedik, ‘uzan’ dedik acılı babaya. Ayakkabısı çamurlu olduğu için, Cnntürk’ün tertemiz koltuğunu kirletmek istemedi önce. Biz tepki gösterince, eğreti biçimde ilişti koltuğa. Belli ki ne yemiş, ne içmişti. Gözleri derinlere dalıp gidiyordu…
“Dilerseniz bu akşam yayın yapmayalım, sağlığınızı zorlamayalım” dedim. Bana sitem ederek: “Bunu yapma bana… Ben ekrana çıkıp çocuğumun katili bulunsun diye haykırmak istiyorum” dedi. Boynumun borcuydu elbet. Acele tedavisi yapıldı, belki iki yudum su içti, yayına çıktık. Sakin, kinden, nefretten uzak, o yumuşak sesiyle arzusunu dile getirdi Sami Elvan… Aradan altı yüz elli gün geçti ve Berkin’in katilleri bir karanlığın içinde gömülü…
Sami Elvan’ı uzaktan izledim bugüne dek. Hiçbir sözünde ne şiddet çağrısı oldu, ne de toplumsal kutuplaşmaya hizmet etti. Ne milliyetçi vurgu yaptı, ne de mezhepsel. Hatta çocuğu siyasetin lanetli diline alet edildiğinde bile uymadı o kötülüğe. Eşiyle birlikte acısını yaşadı. Başka çocuklar öldüğünde el uzattı kederli ailelere… Ne ‘Burak Can’ı ayırdı, ne ‘Yasin Börü’yü…
Çağlayan’a koşarak gitti; bir kez daha kan kanla yıkanmasın, diye Sami Elvan. Yüreği dağlanmış, çaresiz baba, bir çocuk babasız kalmasın diye gayret etti. Gençler ölmesin diye çırpındı. ‘Berkin’i bir kez daha öldürmesinler istedi. Siyasete alet edilmesin istedi evladının anısı… Olanları bilecek, görecek kadar deneyimliydi. Eli boş döndü evine ve felaket gerçekleşti.
Şimdi hepimize “Artık biz yokuz” diyor Elvan ailesi. Haklılar. Ne çocuğunu koruyabildik, ne anısını saygıyla yaşatabildik… Kötülüğün üstümüze boca edildiği bu günlerde bize vicdan dersi veriyor aile. Çağlayan Adliyesi’nde o gün yaşananlar kısa tarihimizin özetiydi. Özenle yapılmış bir kurgu; faili meçhul cinayetlerindeki kirli el, derken “Hayata Dönüş Operasyonu” benzeri bir son…
Bana kimse o manzara üzerinden devrimcilik dersi vermeye kalkmasın. Eğer Sami Elvan “durun” dediyse, durmak gerekir. Vicdan, saygı, etik bunu söyler. Ben hayatı savunmak zorundayım. Ölümün, öldürmenin yanında duramam. Sevdiklerini toprağa vermiş çok insan tanıdım bu süreçte. Daha dün Abdocan’ın annesinin gözyaşları sel oldu aktı içimize. Yetmedi mi? Sami Elvan: “Kimse bizim acımızı tam olarak anlamıyor” derken haksız mı? Kalem oynatmadan önce ailelerin yanına gidip, yüzlerine bakmak lazım…
Farkında mısınız; babası ölen çocukla, mezara koyduklarımız kardeş.
Elbette tüm ölenler için yas tutacağım, öldüreni ve ölüme göndereni lanetleyeceğim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.