Hakaret gerekçesiyle tutuklanan gençlerden biri olan Kadir Yavaş, Trakya Üniversitesi’nde İktisat okumaktaydı. En büyük derdi babasının paralarını sıfırlamak olan bir başka gencin hırsız babasına “hırsız” dediği için; Ali İsmail’i, Berkin’i Medeni’yi öldürenlere “Öldür” talimatı veren katile “Katil” dediği için şimdi cezaevinde Ülkemizde 12 yıldır ilmek ilmek örülen tek adam rejimi, başkanlık rejimine geçilmesiyle ulaşacağı nihai […]
Hakaret gerekçesiyle tutuklanan gençlerden biri olan Kadir Yavaş, Trakya Üniversitesi’nde İktisat okumaktaydı. En büyük derdi babasının paralarını sıfırlamak olan bir başka gencin hırsız babasına “hırsız” dediği için; Ali İsmail’i, Berkin’i Medeni’yi öldürenlere “Öldür” talimatı veren katile “Katil” dediği için şimdi cezaevinde
Ülkemizde 12 yıldır ilmek ilmek örülen tek adam rejimi, başkanlık rejimine geçilmesiyle ulaşacağı nihai evreden önceki son uğrağında iyice kontrolden çıkmış halde. AKP tipi faşizmin zoraki ürünü olan tek adam rejimi işte bu evrede devletin bekasını Erdoğan’ın otoritesiyle eşdeğer görmektedir. Öyle ki Erdoğan rejim için artık bir bürokratik önder olmaktan öte kamusal bir kutsal obje haline gelmiştir. AKP’lilerce “ona dokunmak ibadettir”, “Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin ilelebet ve ebedi başkanıdır” gibi söylemlerle karizmatik otoritenin yeniden üretimi sağlanmaya çalışılsa da halkın önemli bir kesimi için Erdoğan hala bir nefret sembolü olmaya devam ediyor. İktidar ise kemikleşmiş bu durumu değiştirmenin zorluğunun farkında olduğu için onları ikna etmek yerine sindirme yolunu seçmiş durumda.
Erdoğan’a biat etmeyenleri sindirmek için seçilen yollardan önemli birini ise hakaret davaları oluşturuyor. Özellikle 12 Eylül referandumuyla birlikte yüksek yargının yapısında gerçekleştirilen değişikliklerle işlevli hale gelmeye başlayan bu baskı aygıtı, Cemaatçi hâkim ve savcıların pasifize edilmesi ve iç güvenlik tedbirleri adı altında gerçekleştirilen düzenlemelerle birlikte adeta bir silah halini aldı. Öncelikle Erdoğan’a hakaret ettiği iddia edilen herkese dava açılması, sonrasında gözaltılar, şimdi ise tutuklamalar sıradan bir hal almaya başladı. Öyle bir duruma geldik ki Cumhurbaşkanı sanatçılarla, gazetecilerle, akdademisyenlerle, işçilerle, öğrencilerle, neredeyse uçan kuşla davalık oldu. Sadece muhalif insanlar değil sokaktaki sıradan vatandaşlar, tweet atan gençler bile bu durumdan nasibini aldı. Bu da hayatında Cumhurbaşkanı’nı görmemiş yurttaşların devletin soğuk yüzüyle ilk defa Cumhurbaşkanı vesilesiyle karşılaşmasına sebep oldu.
Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemizde her dönemin konjonktürüne bağlı olarak ceza yasaları iktidarın güdümünde işlevsel bir baskı aygıtı olmuştur. Cumhuriyet’in ilk kurulduğu yıllarda isyanları ve muhalif sesleri bastırmak için çıkarılan “Takrir-i Sukün Yasası”, devrimci hareketin yükseldiği dönemde “komünizm propagandası yapmak suçu (meşhur 142. madde)”, Kürt sorunun yakıcı hale geldiği süreçte “Terörle Mücadele Yasası”, “Taş Atan Çocuklar Yasası”, “301. madde” gibi yasalar bu durumun ilk akla gelen örneklerinden. Çıkarılan bu kanunlar incelendiğinde her dönem iktidarının kendi hassasiyetlerini de açıkça ortaya koyar. Bugünkü iktidar ise Erdoğan’ın kişiliğinde vücut bulduğu için, savunulmasında birincil önem taşıyan değer Erdoğan’ın maddi ve manevi şahsiyetidir. Bu yüzden Erdoğan’ın karizmasını çizecek olan “hırsız”, “katil”, “yalancı” hatta “ampul” gibi nitelemeler iktidarın savcıları tarafından insanüstü bir gayretle soruşturmaya tabi tutulup, yandaş hâkimlerce hukuk dışı cezalara çarptırılmaktadır. Hatta bu cezalandırmalar sadece hukuki boyutla sınırlı kalmayıp muhteşem bir fişleme sistemi aracılığıyla sosyal ve ekonomik cezalandırmaya da ulaşmaktadır. Örneğin hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaretten dava açılan kişilerin gizli tutulması gereken bilgileri UYAP vasıtasıyla kamu kurumlarıyla ve özel şirketlerle paylaşılmakta böylece bu kişilerin kariyer yolu da kapatılmaktadır. Böylece masumiyet karinesi hiçe sayılarak hakkında sabitleşmiş herhangi bir hüküm bulunmayan kişiler dâhil herkesin devletin hışmından payını alması sağlanmaktadır.
Devletin yetkili organları tarafından Erdoğan’ın şahsına yönelik gösterilen bu aşırı hassasiyet durumu son günlerde iyice nevrotik bir hal almaya başladı. Önce Konya’da Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle 16 yaşında bir lise öğrencisinin tutuklanması, geçtiğimiz günlerde ise ÖDP üyesi Onur Kılıç, Kadir Yavaş ve Şafak Kurt’un tutuklanmaları bu durumun giderek bir cadı avına dönüştüğünü gösteriyor. Gündüz basın açıklamalarına katılan gençler, geceleri polis tarafından alıkonulup kendilerini hukuksuz bir biçimde cezaevlerinde buluyorlar. Söylediği şiir yüzünden 4 ay hapis yatışını her fırsatta dile getiren Erdoğan’ın bu tutuklamalardan duyduğu memnuniyetin açıklaması ise kindar fıtratından ziyade halktan duyduğu korku olsa gerek.
Hakaret gerekçesiyle tutuklanan gençlerden biri olan Kadir Yavaş, Trakya Üniversitesi’nde İktisat okumaktaydı. Yaz aylarında okul harçlığını biriktirmek için çeşitli işlerde çalışıyor, okul açıkken ise Gençlik Kültür Evi’nde elinden geldiğince diğer öğrenci arkadaşlarına faydalı olmaya çalışıyordu. En büyük derdi babasının paralarını sıfırlamak olan bir başka gencin hırsız babasına “hırsız” dediği için; Ali İsmail’i, Berkin’i Medeni’yi öldürenlere “Öldür” talimatı veren katile “Katil” dediği için şimdi cezaevinde. Kadir, benim gibi onu uzaktan tanıyanlar için saygılı, çalışkan bir devrimci; yakın dostları tarafından ise örnek alınacak nitelikte bir arkadaştı. Kadir bir devlet büyüğüne hakaret ettiği için değil, bir devlet büyüğünün hala vicdan terazisiyle hareket edebilen, adalet arayan ve doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyen insanlardan korktuğu, onların varlığından tir tir titrediği için hapiste. İşte bu yüzden Erdoğan’ın uykusu her gece kaçmakta, her şehirde yüzünü görmediği, ismini duymadığı binlerce düşman yaratmakta kendine.
Kadir Yavaş, hukuksuzca tutuklanan yoldaşı Onur Kılıç’ı savunduğu, “Onur Kılıç yalnız değildir” dediği için bugün Edirne Kapalı Cezaevi’nde. Kadir’i savunmak, devrimci dayanışmayı ve Erdoğan’ın kâbuslarını büyütmek için izlenecek yol da bizzat yine Kadir tarafından çizilmiş durumda aslında. Hâlihazırda benim de hakaret davam devam etse de bir kez daha yinelemekte fayda var:
Hırsız, katil Erdoğan!
Kadir Yavaş yalnız değildir!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.