11 gün arayla çıkarıldığı iki duruşma sonrası idam cezasına çarptırılarak alelacele katledilen, veda mektubu ve cenazesi ailesine teslim edilmeyen bir arkadaşımızın öyküsü bu Biz, gül kokan arkadaşımızı, Veysel Güney’i geç hatırladık; uzun süre bunun ayıbını taşıdık omuzlarımızda. Şimdi bir başka kaygıya gark olmak üzereyiz: Gül kokan arkadaşımızı çabuk mu unutacağız yoksa? Geçenlerde, yani 10 Haziran […]
11 gün arayla çıkarıldığı iki duruşma sonrası idam cezasına çarptırılarak alelacele katledilen, veda mektubu ve cenazesi ailesine teslim edilmeyen bir arkadaşımızın öyküsü bu
Biz, gül kokan arkadaşımızı, Veysel Güney’i geç hatırladık; uzun süre bunun ayıbını taşıdık omuzlarımızda. Şimdi bir başka kaygıya gark olmak üzereyiz: Gül kokan arkadaşımızı çabuk mu unutacağız yoksa?
Geçenlerde, yani 10 Haziran 2014’te, idam edilişinin 33. yıldönümünde, doğduğu köyde; Malatya Hekimhan Davullu’da anıldı, Veysel Güney. Adına yaptırılan anıtta düzenlendi tören.
Sendika.Org’da konuyla ilgili yayımlanan haberin fotoğraflarına göz attım. 30 bilemediniz 35 kişi vardı anıt mezarın başında. Tanıdığım birkaç arkadaşı gördüm karede; Halkevleri’nden Samut Karabulut, Güvenlik Sen’den Faruk Adıgüzel, “Sizin Veysel” kitabının yazarı Ethem Dinçer oradaydı. Sordum, 78’lilerden, Malatya Dayanışma Evi’nden arkadaşları ve Veysel’in birkaç köylüsü de toplanmıştı anıtın önüne. Hani o, vasiyetine uygun olarak düzenlenen ve üzerinde Veysel Güney’e ait olan, “Mezarımı yol kenarına kazın/ Üzerine devrim şehidi yazın/ Başına yumruklu yıldız kazın/ Gidiyorum ölümsüzlüğe, hoşça kalın” dizelerinin yazılı olduğu anıt.
Anıt mezar değil malumunuz, sadece anıt. Mezarını bulamadık çünkü hâlâ. Bir ara, özellikle 78’lilerin yoğun çabaları sonuç almaya yakınlaştırmıştı ama olmadı. Vasiyetinin bir bölümü yerine getirildi sadece; cuntacıların Veysel’i idam ettikten sonra nereye gömdüğü tespit edilemeyince, şiire bezenmiş anıtı yapıldı.
İlk birkaç yıl daha kalabalıktı anıtın önüne toplananlar; zamanla azaldı. Açıkçası, canı yananlar, candan özleyenler ve Devrimci Yol’u Devrimci Yol yapan kadroların değerini bilenler kaldı geriye. Vefa bir yönüyle, Veysel Güney’in isminde simgeleşen inanmışlığı bugüne taşıma kararlılığından ibaretti.
Veysel Güney’in simgelediği değerleri anlamaktan uzak mıyız? Soru bu aslında.
Sıradan bir öyküyle karşı karşıya olmadığımız açık. Bırakalım işkencedeki direnişini, arkadaşlarına zarar vermemek için mahkemede bile Devrimci Yolcu olduğunu kabul etmeyen, 11 gün arayla çıkarıldığı iki duruşma sonrası idam cezasına çarptırılarak alelacele katledilen, veda mektubu ve cenazesi ailesine teslim edilmeyen bir arkadaşımızın öyküsü bu.
Sanırım devlet refleksi hiç değişmiyor. Veda mektubunu ve cenazesini ailesine vermeyen, hiçbir zorunlu tutanağı kayıt altına almayan devlet, Veysel’in yaralı yakalandığı çatışmada öldürülen Ali İhsan Özer’e ait “Pantolon ve Kemer İmha Tutanağı”nı dört sene boyunca saklıyor ve dava dosyasına sonradan ekliyor. İnsanı değil eşyayı seviyor çünkü.
Sıradan bir ölüm değildi bu. 12 Eylül günlerinde onlarca devrimci darağaçlarında, işkencelerde katledildi ancak devletin “yargılayarak” resmen idam ettiği ve lakin cenazesini kaybettiği tek isimdi.
Neden peki? İdama götürmek için gelip hücresinin kapısına dayananlara, “Üzerime gelmeyin, ben nasıl gideceğimi bilirim” dediği için mi?
Neden peki? İnfaz sırasında bir isteğinin olup olmadığı sorulduğunda, “Benim sizlerden bir isteğim olamaz” dediği için mi?
Neden peki? Yıllar sonra vasiyetine binaen, mezarına yumruklu yıldız yapılma ihtimalinden korktukları için mi?
Önerim şu âcizane: Veysel’in anıtı başındaki yalnızlığı kendimize dert edelim etmesine ama beraberinde O’nu daha yakından tanımak için bir fırsat yaratalım kendimize. Ethem Dinçer’in NotaBene Yayınları’ndan çıkan “Sizin Veysel” kitabını edinelim, bir solukta okuyalım; gül kokan arkadaşımızın neler yaşadığını, nasıl idam edildiğini, cenazesinin nasıl kaybedildiğini, arkadaşlarının mezarını nasıl aradığını öğrenelim.
Recep Tayyip Erdoğan’ın mı, yoksa Ekmeleddin İhsanoğlu’nun mu cumhurbaşkanı seçileceğine dair tartışmaların yarattığı karabasandan ancak Veysel’e sığınarak kurtulabiliriz.
“Sizin Veysel” kitabı, Edip Cansever’in şiiriyle başlamış. Biz de yazıyı şiirin son satırlarıyla bitirelim.
Öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
Bu umutsuzlukları bırakın kardeşler
Göreceksiniz nasıl
Güller güller dolusu
Nasıl gül kokacağız birlikte
Amansız, acımasız kokacağız
Dayanılmaz kokacağız nefes nefese
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.