Türkiye’de olaylar o kadar yoğun ve hızlı akıyor ki, cumhurbaşkanlığı seçimleri bile yer bulamıyor. Neredeyse atı alan Üsküdar’ı geçti durumunu yaşayacağız. Özetle manzaraya bakarsak: 1- CHP-MHP: Ne yapacaklarını bilmez durumdalar. Kapı kapı dolaşıp aday arıyorlar. RTE olmasın da kim olursa olsun. Gül’den Haşim Kılıç’a, Cemil Çiçek’ten Oltan Sungurlu’ya artık kimin b.kunda boncuk bulurlarsa. 2- AKP: […]
Türkiye’de olaylar o kadar yoğun ve hızlı akıyor ki, cumhurbaşkanlığı seçimleri bile yer bulamıyor. Neredeyse atı alan Üsküdar’ı geçti durumunu yaşayacağız. Özetle manzaraya bakarsak:
1- CHP-MHP: Ne yapacaklarını bilmez durumdalar. Kapı kapı dolaşıp aday arıyorlar. RTE olmasın da kim olursa olsun. Gül’den Haşim Kılıç’a, Cemil Çiçek’ten Oltan Sungurlu’ya artık kimin b.kunda boncuk bulurlarsa.
2- AKP: RTE’nin adaylığı aşağı yukarı kesin. Kazanması da kesin gibi görünüyor. Aşağıdaki nedenlerle ilk turda bile olabilir. Yerel seçim sonuçlarına göre 2,5 milyon oya daha ihtiyacı var.
3- BBP, Saadet, Hüdapar vb. partilerin oy toplamı 1 milyon 200 bin civarında. Bu partiler veya tabanları RTE’yi destekleyecektir.
4- Yurtdışındaki seçmen sayısı 2,5 milyon. Daha önce okuduğum bir araştırmada Almanya’daki Türkiyeli seçmenlerin %70’inin Almanya’da çevreci, alternatif, sol, sosyalist partilere oy verdiğini yazıyordu. Anlaşılabilir bir durum. Çünkü ne zaman başları sıkışsa yanlarında solcular var. Ama aynı insanların yine %70’i Türkiye’de sağ partilere oy veriyor. Bir iki seçim tamam. Ama bu oran kalıcılaşmış. İnsan sormadan yapamıyor. “Yahu bu solcular, devrimciler sabah akşam bizim için neden koşturur? Alman ırkçısı, yabancı düşmanı ile kavga eder, polisten dayak yer, hapis yatar” diye düşünmek hiç mi akıllarına gelmez? Hadi ikiyüzlülük demeyelim, bu nasıl beyin, bilinç yarılmasıdır? Özetle RTE yurtdışı oylarının %70’ini alabilir.
5- MHP tabanının önemli bir kısmı 1. veya 2. turda RTE’ye oy verebilir. RTE’nin politikaları, kültürü, tarzı ile bu kitleninki arasında önemli bir fark yok.
6- HDP-BDP: Genel seçimlerde aldıkları oylar tam RTE’nin ihtiyacı kadar. Henüz ne tutum alacaklarını açıklamadılar. İlk turda aday gösterip, 2. turda…
HDP üyesi Hasip Kaplan, “Çözüm sürecine kim destek verirse RTE’yi de, CHP’nin adayını da destekleyebiliriz” demişti. Osman Baydemir de “boykot edebiliriz” diyor. Anlamı var mı yoksa pazarlık için mi göreceğiz. Son İmralı görüşmesi sonrası Pervin Buldan ve S.S. Önder’in açıklamaları her şeyin mümkün olduğunu gösteriyor. Kısaca, HDP BDP 2.turda RTE’ye açık, örtük, zımmi destek verebilir. Rojava, Irak Kürdistanı’ndaki son gelişmeler, çözüm sürecinin bıçak sırtı durumu, 40 yıllık savaşın meşru kazanımlarını yasal kazanımlara dönüştürme isteği gibi etkenleri düşündüğümüzde KÖH “anlaşılabilir.” 2.5 milyon oyla pazarlık yapılabilir. Ama RTE’nin yıllardır süreci rölanti durumda tutma başarısını düşünürsek, “Osmanlı’da oyun çok” tekerlemesini bir kere daha tekerlemek zorunda kalabiliriz. Eninde sonunda KÖH’nin vereceği karardır. Batıdan bakınca durum bambaşka. RTE’ye, “yetmez ama evet”çiler ve liberaller gibi, meşruiyet kazandırmak sosyalistlerin işi olmamalı. İktidarın meşruiyetini yitirdiği, propaganda veya ajitasyon malzemesi değildir. Sabrınıza sığınarak, bilinen olaylardan bir tablo oluşturmaya çalışacağım.
DIŞARDA
– “Ülkeme gelme, gelirsen de doğru dürüst konuş” denilen başka bir başbakan var mıdır? Bunun bir sonraki adımı o ülkeye giriş yasağı konulmasıdır.
– Uluslararası toplantılarda “Bu adam uluslararası siyasette kesinlikle bitmiştir.”( Murat Belge, 24 Mayıs, Taraf)
– İşlerine geldiğinde “uluslararası sözleşmeler, AB normları vb.”, ama işlerine gelmediğinde “tanımıyoruz”. (Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Kıbrıs’la ilgili AİHM kararını tanımıyoruz, 13.5.2014)
– RTE Almanya’daki bir partinin eş başkanına “sözde bir Türk, kökeni itibariyle…” (sözde olmayan bir Türk nasıl oluyor acaba?) “sen kimsin yahu? Önce haddini bil…” ne diyelim ki?
İÇERİDE
– TBMM başkanı Cemil Çiçek: “Türkiye de yargı bağımsızlığı ölmüştür, sabaha kadar kanun çıkarıyoruz ama biz de uygulamıyoruz.” 4 Ocak 2014
-RTE: “Yargıyı ve güvenliği paralel yapı ele geçirmiştir.” 12 yıldır paralel yapı her ne yaptı ise, bu iktidarın siyasi gücü ile yapmıştır. “Aldatıldık, kandırıldık” masalını çocuklar bile yutmaz. Çıkarı olanlar yutmuş görünür. Kendi ifadesi ile kendi dönemlerinin tüm gözaltı ve yargı kararları şaibelidir. Bu şaibe ile tüm yurttaşların 50 TL’lik trafik cezalarını bile geri isteme hakkı vardır.
– Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılan sarayın (pardon konutun) inşaatını mahkeme SİT alanı gerekçesi ile durdurduğunda, RTE “…güçleri yetiyorsa yıksınlar, açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım” (5 Mart 2014) diyerek hukukun, gücü gücü yetene hukuku olduğunu itiraf etmiştir. Artık örneğin her gecekondu yıkımı hukuksuzdur.
– Bilal oğlana “10 milyonu alma! Herkes ne veriyorsa, o da verecek. (artık herkes ne veriyorsa!) nasıl olsa kucağımıza oturacaklar.” (5 Mart 2014 gazeteler) diyerek gaz, TOMA, işkence derken “kucağa oturtmanın” da yeni metot olduğunu “hukuksuz” dinlemelerden ve ses kayıtlarından öğreniyoruz.
– İçişleri Bakanı Efkan Ala “…mahkeme kararına gerek yok. O gazeteciyi kapısını kırıp alın… savcıyı da alın… Şu an KONUTTAYIZ HERKES! burada hangi yasa gerekiyorsa onu yapar, yaptıklarınızı SUÇ OLMAKTAN ÇIKARIRIZ”( 12 Mart 2014) diyerek, yasaların nasıl yapıldığını en veciz şekilde anlatıyor.
– Gezi olayları sırasında “camide içki içildi, seks yapıldı (o kan revan içinde seks (! ) nasıl bir fantazi ise), türbanlı bacım taciz edilip… (Hem de 70 kişi, Kabataş İskelesinde, üstleri çıplak, ellerinde eldiven, üzerine işediler.) Ben de merak eder dururdum, o cenahtan neden güzel sanatlar, roman vb. çıkmaz diye. Bu fantazilerle çıksa çıksa IŞİD çıkar, Nusra çıkar. Onların neler yaptığını da Hüsnü Mahalli’den okuyun.
– Yusuf Yerkel’in bir vatandaşı tekmelemesinden sonra Hükümet SÖZCÜSÜ Hüseyin Çelik “O şahıs Yerkel’i darp etti. Onun için tekmeledi, doktordan bir hafta rapor aldı” açıklaması ertesi gün görüntülerle yalanlandı. SÖZCÜ’den tek söz yok. Tekme mi vahim, sözcünün açıklaması mı?
– Bir bakan, sarrafın 700.000 TL’lik saatini güya kendi ödediğini ispat için “garantisi benim adıma” diyor. Ertesi gün saat firması “garantide isim yazmayız” diye yalanlıyor. Bizimki tıss…
– Bir bakan rüşvet yolsuzluk nedeniyle polisin gözaltına almaya geldiği kişilere “siz evden kaçın, beraber bakanlığa gideriz” diyerek bakanlığı “zanlı gizlenme merkezi” haline getiriyor.
– Bakan Nihat Zeybekçi bir milletvekiline “Senin karşında bakan var. Sen kim oluyorsun?” diye bağırıyor. Usta-çırak ilişkisi. Hele ki bakanın karşısında bir vatandaş yokmuş . Yoksa sayın bakan tekme tokatla kim olduğunu hatırlatabilirdi.
– Ve bir başbakan bir vatandaşa “yuhlarsan tokadı hak edersin” diyor. O kişiyi tokatladığı söyleniyor. Burada MEŞRUİYET BİTMİŞTİR.
– Meşruiyet Roboski’de, Hatay’daki sabotaj karşısında hükümetin tavrıyla bitmiştir.
– Aslında meşruiyet, Sayıştay Kanunu’nu değiştirerek devletin tüm harcama, ihale vb. faaliyetlerini denetim dışı bıraktıklarında bitmişti. (2012) Ama her değişiklik gibi o da unutuldu. Böylece tüm soygunun, yolsuzlukların önü açılmış oldu. Bu tablodan daha fazla gayri meşru bir durum olabilir mi?
Bir de kafalarda “% 45 oy almış bir iktidar gayri meşru olabilir mi” sorusu var.
– Ukrayna’da Yanukoviç seçimlerde çoğunluk oylarıyla iktidara geldi, batı ve ABD tarafından gayrı meşru ilan edildi.
– Kırım’da % 83 katılımla % 97 oranında Kırım’ın Rusya’ya bağlanması sonucu çıktı, gayri meşru ilan edildi.
– Doğu Ukrayna’da yapılan referandumda % 90 Kiev’den kopma kararı alındı, gayrı meşru ilan edildi.
– Mısır’da Mübarek devrilmeden sadece 3 ay önce yapılan seçimlerde % 87 oy aldı. Gayri meşru ilan edildi. Demek ki meşruiyetin başka ölçütleri de var.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak yukarıdaki tabloya MEŞRUİYET KAZANDIRMAK’tan başka bir anlam taşımaz.
KÖH penceresinden bakıldığında Rojava, Irak Kürdistan’ındaki son gelişmeler, çözüm sürecinin gel-gitli hali düşünüldüğünde eğer KÖH “biz 40 yıllık savaşın meşru kazanımlarını yasal kazanımlara çevirmek istiyoruz. Cumhurbaşkanının kim olduğunun bizim için önemi yok, biz 2,5 milyon oyla pazarlık yaparız” derlerse, bu “anlaşılabilir” bir tutum olur.
Ama batıdan bakıldığında durum biraz farklıdır. Sosyalistler bu kadar meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara payanda olmamalıdır. RTE’nin açık veya örtük desteklenmesi ulaşmayı hedeflediğimiz halkla kapatılması mümkün olmayacak uçurumlar açar. Ama bazı sosyalistler daha şimdiden 23 Nisan bayramına katılacak çocuklar kadar şen, seçim elbiselerini giydiler bile.
Boykotu açık veya örtük savunanlar var. Ama utangaçça.
BOYKOT ÖRGÜTLENMELİDİR: Yan yana olabilecek güçler hızla bir araya gelerek program vs. tartışmalarına girmeden,
– Siyasi faaliyetler dışında tüm dokunulmazlıkların kaldırılması.
– İleride yapılacak seçimlerin yargı, baro, uygun olan uluslararası kurumların denetiminde yapılması.
– Örgütlenme ve grev hakkı, gösteri ve protesto hakları önündeki tüm engellerin kaldırılması.
– Basın üstündeki tehdit ve denetimin kaldırılması.
– Taşeronluğun saklanması, iş güvenliğini çalışanların ve ilgili kurumların oluşturacağı kurumların denetlemesi gibi en temel, en uzlaşılabilir taleplerden oluşan (bunlar sadece örnektir) bir deklarasyonla tüm seçim süreçleri boykot edilmelidir. Böyle bir oluşumun kartopu gibi büyüyüp çığa dönüşme ihtimali az değildir.
İktidarın yalnız başına gireceği böyle bir seçimde isterse yüzde yüz olsun, alacağı sonucun ne içerde ne dışarda meşruiyeti olmayacaktır. Bu sonuçların ağırlığı kaçınılmazca üstüne çökecek, bu çöküntü ülkemizde yeni ufukların açılmasına yol açacaktır.
28 Mayıs 2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.