Taşı kaldırsanız altından kıstırılmış bir çığlığın patladığı yurdumuzda, toprağın altına katman katman insan çığlıkları tarihsel “istifleyicisi” devlet, ailelere çocuklara çığlık atmayı öğretmeyi salık vermişti. İnsani değerlerin yerine finansal değerleri geçirirken otoriter devlet şiddetiyle muhafazakâr ahlakçılığı baştacı yapan Türkiye, bu dönemin vahşice geri tepişini “çocuk cinayetleriyle” izliyor. Ve ekolojik yıkımdan kadın kıyımına, iş cinayetlerinden sokakları basan […]
Taşı kaldırsanız altından kıstırılmış bir çığlığın patladığı yurdumuzda, toprağın altına katman katman insan çığlıkları tarihsel “istifleyicisi” devlet, ailelere çocuklara çığlık atmayı öğretmeyi salık vermişti.
İnsani değerlerin yerine finansal değerleri geçirirken otoriter devlet şiddetiyle muhafazakâr ahlakçılığı baştacı yapan Türkiye, bu dönemin vahşice geri tepişini “çocuk cinayetleriyle” izliyor.
Ve ekolojik yıkımdan kadın kıyımına, iş cinayetlerinden sokakları basan devlet terörüne, linç girişimlerine uzanan şiddet kültüne “çocuk cinayet” halkasını eklemek zorunda kalıyordu.
Muhakkak ki, ölü çocukları terörist diye yuhalatan, bir taziyeyi esirgeyen, adını telaffuz etmekten kaçındığınız ülkenizin “güvenlikli” kuytuluklarında çocukların “çığlığı” ehemmiyeti yüksek bir tedbirdi.
Bakınız, Berkin’in son çığlığı öyle 11 aydır havada asılı kalmış bekliyordu hâlâ ve Başbakan’ın dediği gibi Berkin toprağa verildiği gün “ne gam! borsa etkilenmemişti”.
Çocukların “can değerini” gündelik piyasa performansına kattığınız gün zaten “çocuklar toplumların vicdanında yaşar” bayat tekerlemesini yineleyemezdiniz.
Her öldürülen çocuktan geriye kalan karanlığın karartacağı hayatın sizin çocuğunuz olabileceği ihtimali de pek uzak gelirdi.
Eğer bir gün dahi çelik bariyer gibi duvarlarınıza çarpan başkasının çocuklarının çığlıkları kulağınıza erişmemişse…
Sizde de Aile Bakanı’nın ilettiği bu resmi bilgiyi safça “mülklenir”, metropol kavşaklarında kırmızı ışıkta mendil satan çocukların yanından arabanızla hızla uzaklaşırken “acil enformasyonu” favori listenizle paylaşabilirdiniz.
Çünkü “yeni hakikatin de” bir değişim değeri vardı öyle değil mi?
Her anını “maliyet” ve “kârlılığa” ciro ettiğimiz gündelik hayatın ürettiği sinsi bin bir yüzlü şiddet ve siyasi otoritenin misliyle nemalandığı hınç ve öfke köpüklerinin hangi mahallere aktığını ve nerede “biriktiğini” nasıl olsa merak eden çıkmıyordu.
Aslında biraz dikkat kesilseniz buralarda rüzgârın, köklerinden sökülmüş ağaçlar, kurumuş dereler, dilim dilim kazınmış dağlar, kadın ve çocukların ölümcül çığlıklarını önüne katıp estiğini duyardınız.
Küresel piyasalara feda vatan toprağına eklemlenen kadın bedeni üzerinde “namus fetişizmi” yaparken işsiz,güvencesiz ama “öfkeli” erkek lümpenler “ezilmiş maço kimliğiyle” nasıl baş ettiler sanıyordunuz…
Derinleşen yoksulluk ve yoksunluğun “denetimi” ve “rehabilitasyonunda” maalesef “aile değerlerimiz” yani etek boyu, dekolte ölçütlü ahlakçı popülizmi yetmiyor ve evleri basan “aile cinayetleri” “cinnet” psikopatolojisine sığdırmak zor oluyordu.
Yok sayılan, görünemeyen, bir sesin sahibi olamayanlar “şiddetin bedenleşmiş” suretleri içindeki “ezik insanı” ancak daha zayıf olanı ezerek, öldürerek kurtulmayı deniyorlardı.
Çocuktan milyonlarca küçük “gelin” ve “işçi”, çocuktan “terörist” çocuktan “siyasi nefret objesi” yaratan ve meşruiyeti devletçe kazandırılan bir ülkede çocuk tecavüz ve istismarı cezalarını kat be kat ağırlaştırın “çocuklarımız hep katillerinin biraz ötesinde” yaşayacaktı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.