2000’li yıllar teknoloji çağı olarak girdi dünyamıza. Emek yoğun işler günden güne azaldı. Birçoğumuz masa başında yaptığımız işler ile hayatımızı sürdürür olduk. Teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlandık. Televizyon dizilerindeki lükse şehir hayatının gösterişine kaptırdık kendimizi. Masamızın başından bugün de çok yoruldum diyerek attık kendimizi evimize. Biz kendi hayat koşturmacamızda iken; beden gücü ile emek yoğun […]
2000’li yıllar teknoloji çağı olarak girdi dünyamıza. Emek yoğun işler günden güne azaldı. Birçoğumuz masa başında yaptığımız işler ile hayatımızı sürdürür olduk. Teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlandık. Televizyon dizilerindeki lükse şehir hayatının gösterişine kaptırdık kendimizi. Masamızın başından bugün de çok yoruldum diyerek attık kendimizi evimize.
Biz kendi hayat koşturmacamızda iken; beden gücü ile emek yoğun işlerde, maden ocaklarının yerden 300 metre derinliklerinde akşam evime ulaşabilirmiyim, çocuğumu bir kez daha koklayabilirmiyim korkusu ile çalışan, grizu ile her an burun buruna yaşayan maden işçilerinden habersizdik belki de.
Bir patlama yada bir eylem dışında yüzlerini sadece siyasilerin şov uğruna yaptıkları uyduruk ziyaretlerde görebildiğimiz kişilerdi onlar. Çoğu kırsal kökenli, iyi eğitime sahip olmayan, maddi imkanları yetersiz ailelerden gelme. Kalabalık nüfuslu ailelerinin geçim çilesinde kendilerini yerin 9 kat altında budular belki de. Bazıları ise madenlerde iş bulabilmek umudu ile memleketini, eşini dostunu bırakıp geldi gurbete. Bir kısmı erken emeklilik, daha yüksek ücret fikri ile bu çileye katlanma düşüncesinde, büyük bir çoğunluğu ise sigortalılık durumundan bile bihaber sadece ekmek derdinde.
Her seçim dönemi üzerlerinde dönen oyunlar, parti, isim fark etmeksizin kimisinin çıkarları uğruna yıpratılan hayaller de cabası.
Devletin madencilik sektörüne özel yaptığı sgk düzenlemesi ile 3600 gün prim karşılığı 50 yaşında veya 5000 gün prim ile yaş gözetmeksizin emeklilik, ise göz boyamanın, emek sömürmenin en karanlık yöntemi. Neden mi dersiniz belki de. Çünkü devlet bu düzenlemeleri yaparken bir yandan da Maden Ocaklarını yandaş kalkındırma fonundan özelleştirmekte. Özelleşince ne mi olacak sorusuna gelince de önceki örnekleri gözleyerek cevap bulmak mümkün. Büyük maden işletmeleri asgari düzeyde personel çalıştırıp devletin koyduğu sözleşme yükümlülüğünü yerine getirecek, işin asıl emek yoğun kısmını ise maden işletme ruhsatına sahip olmayan, iş güvenliğinden habersiz, yeterlilik sözleşmesi koşullarını yerine getiremeyen taşeronlara paslanacak. Daha sonrası her daim aşikar. Sigortasız, hatta asgari ücretin bile altına çalıştırılan, kırsal kesimden getirilmiş, devletin topraktan dahi yoksun bıraktığı masum insanlar sömürü düzenine kurban olacak.
Bu güne kadar yitirdiklerimizden ders almamamız ise çok manidar. Türkiye ölümlü maden kazalarında çalışan ortalamasına göre maalesef dünyada ilk sırada. Bu da emek sömürüsünde Çin, Filipinler, Bangladeş, Pakistan gibi ülkeleri bile geride bıraktığımız anlamı taşıyor. Bu rakamın bu denli yüksek olmasının tek sebebi ise denetimsizlik ve adam kayırmaca düzeni.
Yanlış anlaşılmasın özelleştirme karşıtı sanılmak istemem, aslında devletin işletmeci olmadığını, her kurumun özel yapıda olmasına inanan biriyim ama devletin kendi asli görevi olan denetimcilik konusundaki yetersizliği veya adamına kıyak geçme mantığı, 3 kuruş fazla rant uğruna kendi insanlarının canını hiçe sayan düzen değişmedikçe sadece insani sebeplerden madenlerin özelleşmesine karşıyım.
Tamam maden ocaklarında sosyal haklarda sınıfta kaldık, peki ya madencilerini ücret olarak koruyabilmiş mi acaba bu rantabl kişiler? Bence hayır. Avrupa da maden ocaklarında çalışan işçilerin ortalama ücretleri 7.000€, bizde ise en donanımlı maden mühendislerinden bile bu ücrete ulaşabilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Her fırsatta 2023 hedeflerinden bahseden kendini dünyada hızla büyüyen ekonomiler arasında gösterenler bu karanlık tabloyu düzeltmedikçe. Seslerine işçilerin sesleri karışmadıkça yaptıkları göstermelik düzenlemeler ile samimiyetlerine inanmaksa imkansız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.