“İşte o uçan kırlangıç mıdır Ya da annemin siyah ve beyaz çığlığı mı?!” (*) 1988 yılının 13-14-15 Mart günleriydi… Katliama ramak kalmıştı. İran-Irak savaşı tüm şiddetiyle devam ediyordu… Başkalarının savaşı Kürdistan topraklarını harabeye çevirmişti. Halepçe, Güney Kürdistan’ın doğu sınırındaydı. Onlara göre Irak-İran hattında… Halepçeliler İran tarafından atılan top atışlarından korunmak için hazırladıkları yer altı sığınaklarında […]
“İşte o uçan kırlangıç mıdır
Ya da annemin siyah ve beyaz çığlığı mı?!” (*)
1988 yılının 13-14-15 Mart günleriydi…
Katliama ramak kalmıştı. İran-Irak savaşı tüm şiddetiyle devam ediyordu…
Başkalarının savaşı Kürdistan topraklarını harabeye çevirmişti.
Halepçe, Güney Kürdistan’ın doğu sınırındaydı. Onlara göre Irak-İran hattında…
Halepçeliler İran tarafından atılan top atışlarından korunmak için hazırladıkları yer altı sığınaklarında yaşamanın gayreti içindeydiler. Birkaç gün içinde 400 Halepçeli can verdi…
Saddam’ın kimyasal silah kullanmasına henüz bir gün kalmıştı…
İran’dan yine top atışı yapıldı…
Lamia Mihemedi; 31 yaşında 3 çocuk annesiydi. Diğer tüm anneler gibi onun derdi de çocuklarını güvenli bir sığınığa kavuşturmaktı.
Lamia’nın iki kızı şehrin diğer çocuklarıyla evlerinin yakınındaki sığınaktaydılar.
Bir havan topu sığınağın kapısına isabet etti. İçerdeki çocuklar ateşin tam ortasında kaldı.
Çoğu çocuk 20 insan orada yanarak can verdi. Aralarında Lamia’nın 6 yaşındaki kızı da vardı.
Kurtulan çocukların yüzleri ise yanmıştı, facianın tüm resmi çocukların yüzlerinden okunuyordu.
Kent sakinleri yaralıları kurtarmaya gittiklerinde Lamia’nın kucağında yüzü yanmış, tanınmayacak durumda bir çocuk vardı…
Lamia’ya çocuğun kim olabileceğini sordular…
Lamia; “Bu benim kızım Xenda… Kalabalığın ortasından ‘anne anne’ diyerek bana doğru geldi. O beni tanıdı, buldu… Ben onu değil…”
Bir gün sonra kimyasal bombalar atıldığında Lamia, ailesi, yaralı kızı diğer Halepçelilerle İran tarafındaki kamplara doğru yol aldılar…
Küçük Xenda üç gün sonra yolda öldü…
Mezarının nerede olduğu bilinmiyor…
Lamia Mihemedi’nin geride 8 yaşındaki oğlu Karzan çocuğu kalmıştı.
Karzan, annesinin yanında kaldı, okudu İngilizce öğretmeni oldu… Ama katliamın izlerini yaşıyordu. 5 yıl önce Halepçe’de öldü…
Lamia şimdi 56 yaşında. Halepçe’de yaşıyor. Vakti mezarlıkları ziyaret etmekle geçiyor…
***
‘Kürdistan’ın en derin yarasını neresinde taşıdığını bile bilmiyorlar’
Yer; Sunxur Kalyayi kampı…
Kirmanşah’a yakın bir mesafede…
Halebçe Katliamı mağduru binlerce insanın sığındığı kamptan bir aile…
Diğer tüm aileler gibi çadırlarda yaşıyorlardı…
Bir akşam 4 yaşındaki oğulları çadıra gelmedi…
Onu çok aradılar ve hiç bir yerde bulamadılar. Son çare olarak Halepçe’den göç ederken kullandıkları yolu izlediler…
4. günün sonunda çocuğun elbiselerini ve minicik kemiklerini Halepçe yolu üzerinde bir dağın yamacında buldular… Çocuk geldiği yere geri gitmek istemişti… Ama aç kurtları hesap edemeyecek kadar küçüktü…
‘Mezarın kayıp…
Vatanımda doğmuş…
Binlerce çocuğun kayıp doğum yıl ve günleri gibi.
Kayıp tıpkı…
Memleketimin cebinden çalınmış binlerce kalem gibi…
Bırak senin mezarını…
Kürdistan’ın en derin yarasını neresinde taşıdığını bile bilmiyorlar!’(**)
***
Halepçeli Xweşrew Eli…
O da katliamda onlarca yakınını kaybetti.
Ancak kısa zaman sonra “onun” hikayesi komşularına oranla biraz değişti.
Xweşrew 1968 yılında 20 yaşındayken kocası 4 yaşındaki kızını da alarak onu terk etmişti.
Adam, annesi eziyet çeksin diye götürmüştü kızı.
4 yaşındaki kız çocuğu ‘Para karşılığında Doğu Kürdistan’dan gelen kaçakçılara’ verilmişti.
Doğu’nun Sine kentindeki kaçakçı iyi biri çıkmış, çocuğu kendi kızı gibi yetiştirip evlendirmişti.
20 yıl sonra yani 1988′de…
Xweşrew Halepçe katliamından sonra Sine yakınlarındaki kampa gittiğinde o kaçakçı gelip kendisini buldu.
Ona kızın hikayesini anlattı.
Kızını ‘ölü bilen’ Xweşrew Eli, onu 24 yaşında iki çocuk annesiyken yeniden gördü…
Babası tarafından annesinden alınıp kaçakçılara verilen 4 yaşındaki kız çocuğunun ismi Neşmil’di..
Annesi onu bulduğunda halen Neşmil’di…
Neşmil şimdi Sine’de annesi ise Süleymaniye’de yaşıyor…
Halepçe’ye gitmiyorlar…
***
Berhem Eli, 26 yaşındaydı bir oğlu vardı.
16 Mart katliamında ailesinden hayatta kalan sadece o ve oğlu oldu… Kirmanşah’daki kampa giderlerken yolda oğlunu kaybetti.
6 yıl sonra oğlunu Kirmanşah’da buldu…
Ancak çocuk annesini tanımıyor, uyum sorunu yaşıyordu. Zamanla anne ve çocuk alıştılar ve bir daha ayrılmadılar.
Berhem Eli oğluyla şimdi Süleymaniye’de yaşıyor… Ailenin diğer tüm fertleri ise Halepçe şehitliğinde…
***
Ve 5 çocuk babası Mamoste Fexreddin…
Halepçe’nin yaşayan fotoğrafı…
Katliam olduğunda öğretmenlik yapıyordu. Onlarca öğrencisi gözlerinin önünde can verdi… Can veren çocuklar arasında Mamoste Fexreddin’in 3 çocuğu da vardı. Sadece çocuğu değil aynı zamanda öğrencisiydiler…
2 Çocuğu ise kayboldu.
Katliam’da kaybolan çok sayıda çocuk daha sonra İran tarafındaki kamplarda bulundu. Her bir çocuğun bulunması onu da sevindirip umutlandırdı. Ama umut çocuklarını geri getirmedi. Yaşıyorlarsa şimdi biri 32, diğeri 30 yaşında…
***
Halepçe Taha Xelil.
Halepçe katliamından iki yıl sonra Rojava’nın Qamışlo kentinde dünyaya geldi. Kürtlerin bu derin yarası hafızalardan silinmesin diye ailesi ona Halepçe ismi verdi.
Yurtsever bir kadın olarak büyüdü. Rojava devriminin kadrolarındandı.
Halepçe katliamının 26. yılına bir hafta kala Qamışlo’da uluslararası çetelerin bombalı saldırısı sonucu bulunduğu belediye binasında 9 arkadaşı ile yaşamını yitirdi.
24 yaşında ve 7 aylık hamileydi.
Halepçe Taha Xelil, dört parçaya bölünmüş Kürdistan’ın başına tekrar ‘Halepçeler’ yaşanmasın diye hayatı pahasına mücadele eden binlerce insandan biriydi.
Dörde bölünmüş Kürdistan’ın duygu ve düşüncede birleşmesinin örneklerindendi..
***
Halepçe katliamı???
Batılı ülkelerin Hollanda üzerinden, oradan Türkiye’nin Mersin ve İskenderun kentindeki limanlardan Irak’a, Saddam Hüseyin verilen kimyevi silahlarla öldürülen binlerce Kürdün ismi…
Halepçe…
Modern dünyanın Kürtleri kalleşçe vurup yaralaması…
(*) ‘Bu söz kör ve sağır olmadan yarım dakika önce Halepçeli bir çocuktan alınmıştır.’
(**) Şiirler Şerko Bêkes’e ait…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.