16 Şubat Pazar günü Kadıköy’de Fenerbahçe tarafından düzenlenen adalet yürüyüşü, Türkiye siyasal tarihinde önemli bir yer edindi
Ailesi stada çağrılarak maç içinde ve sonunda dakikalarca susmadan Ali İsmail’in marşının okunması hem de bunun Tayyip’in yakın “adamlarının” finanse ettiği Kasımpaşa maçında yapılması iktidara büyük bir karşı çıkış oldu
16 Şubat Pazar günü Kadıköy’de Fenerbahçe tarafından düzenlenen adalet yürüyüşü, Türkiye siyasal tarihinde önemli bir yer edindi. Eylemin olduğu günden beri benden yaşça büyük herkese sordum, “Acaba bir kulüp daha önce iktidarı bu kadar karşısına alan topyekûn bir yürüyüş yapmış mı?” diye. Kimse hatırlamadı. Zira hem böylesi bir olay ilk kez gerçekleşirken hem de Türkiye tarihinde yapılmış en kalabalık adalet eylemlerinden biri oldu.
Peki, yüzbinlerce Fenerbahçe -Gazetelerin iddiası 400 bin- taraftarını böylesi bir başlıkla bir araya getiren şey ne oldu? Bu tartışmaya genel bir tablodan kısaca bakmak yerinde olur. AKP iktidarı demek Türkiye’deki siyasal, toplumsal, ekonomik hepsinin üstünde ideolojik kurumlarını yeninden tesis etmek demek. 12 Eylül’den çok daha sert dikta rejimini çok daha ince taktiklerle getiren ve hepsine hükmeden bir tiranı yaratan AKP siyasi hareketinin bütün bu başlıklarda yer alan kurumları yeni rejim doğrultusunda şekillendirirken yaptığı çeşitli operasyonları, davaları, yasaları hepimiz hatırlıyoruz. Bu kurumların en önemlilerinden biri de ülkemizin özgüllüğü düşünüldüğünde tabi ki futbol. Geçenlerde cemaatin kahramanı olan Hakan Şükür’ün itiraf ettiği üzere başbakan futbolu tamamen kendi himayesinde görmek istiyor.
Şike operasyonu
Aslına bakarsanız futbolun büyük kulüpleri AKP’nin yeni rejimine karşı “gelenekseli” temsil eder. Hepsinde aydınlanmacı, laik bir kültür vardır. Ve bu kültür futbol gibi son derece toplumsal bir olguyla, bireylerin düşünsel dünyalarında etkili olur. Düşünün örneğin bir taraftar okullarda haremlik selamlık eğitimi isterken ya da kızlı-erkekli eve karşı çıkarken gönül verdiği ve artık kimliği haline gelen kulübü statlarına daha fazla kadın seyirci çekme derdini taşıyor ve maçlar daha fazla kızlı-erkekli geçiyor. Yaşanan bu ve benzeri çelişkiler iktidarın hegemonya problemi çektiği önemli yerlerden biri. Bir de futbol dünyasının endüstrileşmesiyle birlikte muazzam bir para kaynağı olduğunu ve burada dönen likitidenin, ekonomimiz açısından ne derece önemli olduğunu unutmayalım.
Bu süreçte Türkiye futbolunun en önemli parçasından biri olan Fenerbahçe, bu dönüşüme karşı en fazla ayak direyen kulüp olarak ön plana çıktı. Bu ayak diremenin cezası da hükümetin en iyi bildiği yöntemlerden biri olan polis operasyonu oldu. En az futbol tarihi kadar eski olan ve bütün kulüplerce yapılan şike, teşvik gibi gayri ahlaki yapılan işler Fenerbahçe’ye karşı kullanılarak, kulüpte sömürge tipi faşizmin örgütlenme biçimine uygun olarak üstyapısal bir değişiklik yapılmak istendi. Üstelik bu operasyonda kullanılan ve bilinçli olarak basına servis edilen deliller de son derece yetersiz ve gülünç olunca taraftarlarca “adalet” duygusu hissedilmeye başlandı.
Tam bir sene boyunca her hafta “Düşürülme, puan silinme” korkusuyla ağır psikolojik hezimet yaşayan, Avrupa’ya gitme hakkı elinden alınan kulübün sportif anlamda muazzam bir başarı yakalayarak şampiyonluğu son dakikaya kadar kovalaması taraftarların birleşmesinde uyarıcı etki yarattı. Aziz Yıldırım’ın cezaevine girmesi, kulübün büyük cezalarla karşı karşıya bırakılması da sokak eylemlerini tetikleyerek ve hükümet karşıtlığına dönüşerek bu birlikteliğe politik bir anlam da kazandırdı.
Derken 2011 yılının mayıs ayında süper finalde Fenerbahçe ve Galatasaray karşı karşıya geldi. Maç berabere bitince Galatasaray şampiyonluğunu ilan etmiş oldu. İşte o anlarda stadı boşaltmayan Fenerbahçe taraftarının bütün sezon yaşadıklarından dolayı fikirlerinde uyandığı “Adalet” duygusu büyük ölçüde somutlaştı. “Cemaat dışarı” sloganı atan taraftara polis gaz bombalarıyla saldırdı ve stadı işgal etti. Ve bu durum direnişi bütün geceye yaydı. Bu olaylar aslında futbolun yeni rejime eklemlenmesine karşı tabandan yükselen ilk ve en büyük tepkisel davranıştı. Ama eylem son derece ilkel bir siyasal durumu içeriyordu. İlksel tepkiler olduğundan dolayı çatışmaya katılan taraftarın isyanı bu bilincin dışında gelişti.
Adalete Fener yak
Nihayetinde takip eden iki yılı birçok gelişme izledi. UEFA cezaları, Yargıtay kararları, Tayyip Erdoğan’ın kongrede alınan kararlara karışması, AKP’nin yine kongrede aday çıkarması ve yapılan eylemler taraftarın da giderek daha olgun biçimde politikleşmesini sağladı. Zaten gezi direnişinin de önemli unsurlarından biri Fenerbahçe taraftarı oldu. Çarşı’yla birlikte yaptıkları Taksim eylemi, meydanı dolduran kalabalıkla direnişe farklı bir boyut kazandırmıştı. Direniş sonrası da hemen hemen Şükrü Saraçoğlu’nda yapılan her maçta da hükümetin korkulu rüyası olmayı başardılar. Geldiğimiz noktada Türkiye’deki siyasal ortamın da etkisiyle çok daha olgun bir eylemsellik geliştiriyorlar. Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe tabanınından gelişen bir sahiplenmeyle bütün kulübün kahramanı haline gelmiş durumda. Ailesi stada çağrılarak maç içinde ve sonunda dakikalarca susmadan Ali İsmail’in marşının okunması hem de bunun Tayyip’in yakın “adamlarının” finanse ettiği Kasımpaşa maçında yapılması iktidara büyük bir karşı çıkış oldu.
Yapılan adalet yürüyüşüne katılanlar bilir. Medyanın gösterdiği gibi yürüyüşün genel havasının Aziz Yıldırım’la pek alakası yoktu. Onun bulunduğu bölümlerin dışında Aziz Yıldırım hakkında slogan dahi atılmadı. Atılan sloganların yüzde 80’nini cemaat ve AKP karşıtlığı oluşturuyordu. Adalet talebi çok baskındı ve küfür hiç yoktu. Yürüyüşe damgasını vuran Aziz Yıldırım’dan çok Ali İsmail Korkmaz’dı.
Elbette bütün bu yaşananların iktidarı sarsıcı etkisi var. Ancak bu tepkisellik “Yeniyi” kurmaktan da epey uzak. Her ne kadar bu süreç özellikle son dönemde tabandan yükseliyor olsa da taraftarın kulüp yönetimden bağımsızlaşmadan daha ilerici bir Nika Hareketi1 yaratması mümkün değil. Üstelik şike operasyonu olamasa ya da her şeye rağmen sportif başarı üst düzey olsa böyle bir durumun ortaya çıkacağını söylemek imkansız. Yine de bir taraftar kulübün adaleti, iktidar karşısında varoluşsal bir sorun halinde kavraması ve bunun için yüzbinlerce kişiyle harekete geçmesi ve kalbi soldan atan herkesi birazcık Fenerbahçeli yapması siyasal tarihimiz açısından büyük bir yer etti. Ayrıca içerisinde önemli bir dönüştürücü dinamik potansiyelini de barındırdığını göstermiş oldu.
[1]Bizans tarihinde yer edinen meşhur Nika ayaklanmasında at arabası yarışlarında yeşilleri tutan halkın üretici kesimleri, kendisini mutlak imparator olarak gören İustinianos’a karşı gelişmişti. İstanbul’un tarihini önemli ölçüde değiştiren bu isyan ise İustinianos’un mavileri tutmasıyla patlak vermişti. Ve ayaklanma sonucunda da imparator görevini bıraktığını açıklamak zorunda kalmıştı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.