Gazeteci sanılan Fatih Altaylı adlı fenomen şu günlerde medya ve kamuoyu gündeminin en başında. Bu denli yoğun ilgiyi hak ediyor mu, tartışılır. RTE bunca ilgiyi çektiğine göre Fatih’in ilgi odağı olmasına şaşmamalı. Nasıl ki RTE akıl ve ahlaki tutarlılıktan yoksun, kaba kurnazlık yüklü siyasetin esas oğlanıysa Fatih de geçmişte merkez medyanın şimdi de AK medyanın […]
Gazeteci sanılan Fatih Altaylı adlı fenomen şu günlerde medya ve kamuoyu gündeminin en başında.
Bu denli yoğun ilgiyi hak ediyor mu, tartışılır.
RTE bunca ilgiyi çektiğine göre Fatih’in ilgi odağı olmasına şaşmamalı.
Nasıl ki RTE akıl ve ahlaki tutarlılıktan yoksun, kaba kurnazlık yüklü siyasetin esas oğlanıysa Fatih de geçmişte merkez medyanın şimdi de AK medyanın ahlaktan yoksunlukla temayüz etmiş esas oğlanı.
Bir söyleşide diyordu ki, “Benim etik ile ilgili kafamda takıntılar yoktur.”
Dolayısıyla, “Bu kaset Fatih Altaylı’nın gazetecilik hayatını bitirir” temennisi hüsnükuruntudan ibarettir.
Madem ki, Gezi Direnişi sırasında bile “Başbakan’a secde bile ederim.” teslimiyeti ile biat etmiştir.
RTE’ler var oldukça Fatihler de varolacaktır.
Bir medya feylesofu demiş ki:
Ne utanmaz köpekleriz
Kimi görsek etekleriz.
Köpeklerden özür!
Aşağıdaki satırlar, Devşirmeler Dönekler / Türk Medyasından Portreler kitabından alınmıştır.
“SİYAH” KOD ADLI BORAT
Medya çevrelerinde adı hep maçoluk, saldırganlık, küfür, hakaret, cehalet, patron tetikçiliği ve ajanlıkla anılıyor.
Ajan gazeteciler tartışmalarındaki muarızlarının ifadesiyle MİT’teki kod adı “Siyah”.
Sabah’a transfer olduktan sonra Hürriyet’teki köşesine yerleşen yazarın yakıştırmasıyla da Borat.
Borat, bir Hollywood yapımı. Filmin kahramanı Borat, Kazakistanlı bir gazeteciyi karikatürize ediyor. “Gazeteci Şaban” türü bir karakter olduğu söylenebilir.
Bir söyleşide bu lakaptan rahatsızlık duymadığını, tersine lakabın tuttuğunu ve arkadaşlarının kendisine Borat dediklerini söylediğine göre, bu kitapta da artık Borat diye anılmasına bir diyeceği olmaz herhalde. Ancak, Gazeteci Şaban gibi sevimli ve dürüst olmadığını, Recep İvedik yakıştırması yapılsa bile, Recep gibi dürüst ve iyi niyetli olmadığını da vurgulamak gerekir.
Kendi anlatımıyla varlıklı bir ailenin oğlu olarak Van’da doğdu (1963), İstanbul’da büyüdü. Galatasaray Lisesi son sınıfındayken aile şirketinde işe girdi. Boğaziçi İdari Bilimler Fakültesi’nde okudu. Derken Cumhuriyet’in spor servisinde gazeteciliğe başladı, Basın Yayın Yüksek Okulu’na gitti.[1]
Liseden sonra gittiği okulları bitirip bitirmediği önemli değil. Bitirse bile farklı biri olmazdı. Zaten başka bir röportajda, gazetecinin sorusu üzerine, bitirmediğini söylüyor. Sıkıldığı için, bilmediği yeni bir şey öğrenmediği için bitirmemiş![2]
Meslekteki yolculuğunu Söz gazetesi ve Gelişim Yayınları’nda sürdürdü. Türk medyasının kabak çiçeği Güneş gazetesinin solduğu ve kuruduğu günlerde çiçeği burnunda patron Asil Nadir’in temsilcisi, daha doğrusu fedaisi olarak, gazetenin Ankara bürosunda aylardır maaş alamadıkları için direnişe geçen gazetecilerin karşısına çıktı. Henüz 26 yaşındaydı. “Belinde çifte tabanca taşıyordu. Gazetecileri silahla tehdit etti, yönetime el koydu. Maaş falan önemli değildi. Derhal çalışmaya başlamaları gerekiyordu. Patron böyle istemişti. Eli tabancaların üzerinde geziniyordu. Gazetecileri kovmaya yeltendi, başaramadı. Arkasını dönüp gitti. İstanbul’da patronundan azar işitti.”[3]
En sade değer yargıları geçerli olsa, tek başına böyle bir olay bile patron fedaisini bir daha gazetecilerin karşısına çıkmaktan alıkoyardı. Ne ki, Zafer Mutlu’nun ifadesiyle ahlak palavraydı, “Siyah” kod Borat da ahlaki değerleri megalomanisine konmuş engeller olarak görüyordu. Patronların ise fedailere ve tetikçilere ihtiyaçlarının sonu yoktu.
Patron fedailiğindeki başarısızlığının ardından densizlikte asıl kariyerini 1990’lı yıllarda başka patronların radyolarında yaptı. Best FM, Show Radyo, Show TV’de çalıştı. Dilinin frensizliği ve uluorta hakaretleriyle Hürriyet’in küfürbaz yayın yönetmeninin dikkatini çekti, 1994 yılında Doğan Grubu’nda işe başladı. Hürriyet’te yazmanın yanı sıra bir ara grup çatısı altındaki Kanal D ve Radyo D’nin yayın yönetmenliğini de yaptı.
Hürriyet’te, daha sonra genel yayın yönetmeni olarak başına geçtiği Sabah’ta ve nihayetHabertürk’teki yazılarında, Ekşi Sözlük yazarlarının ifadesiyle, “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların önde gideni” oldu. “Siyah” kod Borat’ın tam da kendisine yaraşan bir dille “kim olduğu, kimin çocuğu oldukları belirsiz tipler” dediği Ekşi Sözlük yazarları iltifat etmişlerdi. Çünkü Borat, bilgi sahibi olmadığı gibi fikir sahibi de değildir, durduk yerde “tetikçi” olarak yaftalanmamıştır. Her şeye karşın, otomobil konusunda hatırı sayılır bilgiye sahiptir.
Bir polemikte “Sen işine bak. Türk basınında gazetecilik ahlakı üzerine söz söyleyebilecek son kişi sensin.” diye yazan Necati Doğru da iltifat etmişti. Çünkü, gazetecilik ahlakı üzerine konuşacak son kişi olmak bile bir parça ahlak sahibi olmayı gerektirir ki, “Siyah” kod Borat, etik değerlerle bağlı olmadığını, etik değerleri gelişmeye konmuş engeller olarak gördüğünü kendisi söylemektedir.
Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfı ve Robert Kolej Etik Kulübü, etik değerler konulu konferans düzenlemişler ve konuşmacı olarak da başka kimse yokmuş gibi “gazetecilik ahlakı üzerine söz söyleyebilecek son kişi”yi çağırmışlar. O da gençlerden esirgememiş bilgisini görgüsünü!
Medyada etiğin sıkıntı verici bir şey olduğunu söylemiş ve eklemiş: “Benim etik ile ilgili kafamda pek fazla takıntılar yoktur. Çünkü ben etiği iki türlü algılarım. Bir yandan etik dünyanın gelişimine, düşüncenin gelişimine, fikrin gelişimine vurulmuş engeller. Neden? Çünkü eğer kendinize bir takım sınırlamalar koyarsanız şu, şu, şunu diye hür düşünceyi pek fazla öteye taşıma imkânınız olmaz. Benim tanıdığım bütün büyük düşünürlerin hepsi ahlaksız. Bir tane iyi ahlak sahibi doğru düzgün büyük düşünür ben görmedim hepsi ahlaksız ve hepsi dünyadaki düşüncenin önünü açan adamlardır.”[4]
Etiği “algılamak” fiiliyle anlatmaya kalkışması zaten cehalet sonucudur. Algı, bilgiyle özdeş değildir. Algıya duyular aracılığıyla ulaşılırken, bilgi düşünme sürecinde edinilir. Eğitim düzeyi itibariyle “Siyah” kod Borat da en fazla algılayabilir, o da yanlış algılar. Nitekim internet ortamında ses kaydıyla birlikte duran aynı konferans konuşmasında “Ben az düşünüp tembel düşünen bir adamım” diyerek, düşünmekten hoşlanmadığını da itiraf etmektedir.
Düşünmekten hoşlanmayan Borat’ın ikinci etik algısı da birincisi kadar sefalet ve cehalet yüklüdür. Bu kez en bilgili olduğu trafik ve otomobil dünyasından bir benzetmeyle etiği anlatma çabasındadır: “Etik değerler şey gibi düşünün bir otobanda gidiyorsunuz hız sınırlaması da olmuyor. Hayatta çünkü hız sınırlaması yok. Çünkü baktığınız zaman isteyen istediği süratte gidebiliyor, isteyen hiçbir yere gitmiyor. Yüksek hızlarla seyahat edebildiğiniz bir otoyolda gittiğinizi düşünün ve bu otoyolda hiçbir işaret levhası yok. Ne giriş levhası var, ne çıkış levhası var, ne hız sınır levhası var, ne kasis levhası var, ne köprü ne sis, ne yağmur hiçbir levha yok. O otobanda sonsuz hızla seyrederken ortalıkta herhangi bir işaret levhasının olmaması size nerede olduğunuzu, nereye gitmekte olduğunuzu, herhangi bir işaret olmaması sizin kaza yapma riskinizi çok artırır. O yüzden etik değerler bu hızlı otobanda giderken lazımdır. Nereden çıkacaksınız, nereden sapacaksınız, nereden sapmayacaksın, nerede hız yapacaksın, nerede gaza basacaksın bunlar önemli. Bir Formula değilsiniz ki o kırmız taşlar gibi onlar dönüşlerdeki noktaları, doğru yerleri gösterir size, onlar gibi etik değerlerde insana lazımdır. Biz buna ahlak da diyebiliriz, iyi insan olmak da diyebiliriz.”
Megaloman Borat
Etikle ilgili algıları, Borat’ın kimliğini, kişiliğini, adının niçin saldırganlık, maçoluk, hakaret ve cehaletle anıldığını, nasıl olup da meslektaşlarının karşısına çifte tabancayla çıktığını açıklamaya yeterlidir. Sadece bir yönüyle vurgulamak gerekirse, “Siyah” kod Borat, megalomandır.
Megalomanisini ve kaba bencilliğini aynı konferansta, üstelik övünülecek, gurur duyulacak bir şeymiş gibi itiraf etmekte, gençlere de öğütlemektedir: “Bence dünyada en önemli adam benim. Benden daha önemli kimse yok. Dünya’nın merkezine kendimi koymamdan daha doğal bir şey yok. Ben varsam dünya vardır, ben yoksam hiçbir şey yok.”
Megalomani, en kısa tanımıyla, büyüklük sanrısıdır, büyüklenme budalalığıdır, narsistik kişilik bozukluğudur. Kişinin kendisini önemsemesinin, bedensel, cinsel, toplumsal ve zihinsel yeteneklerine abartılı değer vermesinin, gerçekte sahip olmadığı üstün nitelikler vehmetmesinin ötesinde bir kişilik bozukluğudur megalomani. Psikiyatrlara göre megalomanin temelinde derin bir aşağılık kompleksi vardır. Aşağılık kompleksini bastırmak için kendisini olduğunun ötesinde önemsemenin sonucu, başkalarını olduklarından değersiz ve küçük görmektir. Megalomani kaçınılmaz olarak yaşamdaki tutum ve davranışlara yansır. Megaloman, yaşamda algılarla yetinir, düşünüp tartma zahmetine katlanmaz, düşünce ve eylemlerinde tutarlı olmaya gereksinme duymaz, kendisini herkesten önemli gördüğü için hep öne çıkmaya çalışır, abarttığı yeteneklerindeki eksikliği saklamak için sahip olduğu tek yeteneği sürekli sergileyerek çok konuşur, seçkinlerle düşüp kalkmaktan hoşlanır, seçkinler kendisine adıyla hitap edip önemsediklerini göstermişlerse kendinden geçer, kendisiyle hep gurur duyar, kendisinden zayıflar karşısında her zaman asabidir, gaddardır. İleri aşamalarda megaloman kendisini peygamber, imparator, ünlü bir artist vb. olarak da görebilir.
“Siyah” kod Borat, aynı konferansta meslek etiğiyle ilgili olarak “Benim etik gözlüğüm kendimim” diyordu; gazeteciliği ve meslek etiği, tam da algıladığı gibi megalomanisiyle ete kemiğe büründü. Etiği kendisine göre algılayanın, kendisini dünyanın merkezine koyanın tutarlılığa gereksinmesi kalmaz. Nitekim yerli Borat, hiç tutarlılık kaygısı taşımaz, çelişkiden çelişkiye düşer. Dün yerin dibine batırdığını ertesi gün göklere çıkarır, binbir hakaretle sövüp saydığı patrona biat edip bordrosuna girer, siyasetçinin karşısında süt dökmüş kedi olur.
[1] Hülya Okur, “ Fatih Altaylı: A.Doğan, ’Gidersen, bitersin’ dedi”,http://www.haberx.com/fatih_altayli_adogan_gidersen_bitersin_dedi(17,n,10079071,057).aspx, Erişim: 20 Mart 2008.
[2] Nuriye Akman, “Fatih Altaylı: MİT beni Ankara’da sorguya çekti”, Zaman, 10 Ağustos 2002.
[3] Emin Çölaşan, “Profil”, Hürriyet, 9 Nisan 2004.
[4] Robert Kolej Etik Değerler Kulübü Konferansı,http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?TabId=3311&mid=28396&ItemId=10597 Erişim: 15 Ağustos 2008.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.