Ne zaman sağlık emekçilerine uygulanan şiddeti anlatmaya kalksam “çok haklısın ama bazıları hak ediyor” sözleriyle karşılaşıyorum Bu soruyu ortaya atmadan evvel, 30 yıllık sağlık emekçiliğimin bende yarattığı inanılmaz güzel anılar ve öyküler olduğu, sağlık emekçilerinin olabilecek en üst düzey bir özveriyle çalıştıklarını unuttuğum düşünülmesin. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığından ne kadar çok sağlık emekçisi arkadaşımın yaşamını kaybettiğini unuttuğumu düşünürseniz, ya […]
Ne zaman sağlık emekçilerine uygulanan şiddeti anlatmaya kalksam “çok haklısın ama bazıları hak ediyor” sözleriyle karşılaşıyorum
Bu soruyu ortaya atmadan evvel, 30 yıllık sağlık emekçiliğimin bende yarattığı inanılmaz güzel anılar ve öyküler olduğu, sağlık emekçilerinin olabilecek en üst düzey bir özveriyle çalıştıklarını unuttuğum düşünülmesin. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığından ne kadar çok sağlık emekçisi arkadaşımın yaşamını kaybettiğini unuttuğumu düşünürseniz, ya da Dr. Melike’nin intiharını atladığımı düşünürseniz incinirim. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun kavgasını anlamamam olacak iş mi? Dr. Ata ömrünü halk sağlığına verdi.
Ama “şiddet” denen insan davranışı üzerine biraz kafa yorunca, olayın büyük boyutuyla şiddet uygulayanın hali ile ilgili olduğu, kişinin nasıl bir “Sağlıklılık” durumunda bulunduğu ile de ilgili olduğu anlaşılır.
Sağlık; bireyin “Bedenen, psikolojik, fizyolojik, ekonomik, siyasal ve sosyal tam bir iyilik halidir” diye tanımlanır.
Bu tanıma uygun bir bireyi kapitalizmden beklemek doğru değildir.
Zaten çelişki de buradır.
Sağlıklı olamayan insan şiddet üretir.
Konu bu değil.
Bu şiddetin zaman zaman neden yön değiştirdiğidir.
Doğrudan düzene, rejime, iktidara yönelmesi gereken tepkinin neden sağlık emekçilerine yöneldiği ve bu sorunun nasıl aşılacağı ile ilgilidir.
Zeynel Abidin’e sorduğum soru şuydu:
“Gece çalışan denetçi hemşire acil servisten sorumluydu. Acilde sürekli çalışan bir doktor ya da personel yoktu. Denetçi hemşiremiz çocuk hastalara bakmaktan hiç hoşlanmıyor, rahatsızlık hissediyordu. Acile çocuk hastalar geldiğinde, uzun süre uzun süre pediatri servislerinde çalıştığım için benim fikrimi soruyordu.
Bir gece beni acile çağırdı, ‘Doktor servisten şimdi ayrıldı, bir bebek geldi, doktoru tekrar çağırmam gerekir mi? Sormak için seni çağırdım’ dedi.
Birlikte muayene odasına gittik, annesinin dizleri üzerinde oturan, elbiseleri çıkarılmış bir bebek gördüm. Cildi kül rengindeydi, gözleri donuk ve solunum güçlüğü vardı. Doktor hemen çağrılmalı ve acil önlem alınmalıydı. Bebeğin oksijene ihtiyacı vardı ve çok hastaydı. Ama denetçi hemşire bebeğin durumundan çok doktorun çağrılmaya nasıl bir tepki vereceğini önemsiyordu. Bebeği kurtarmak için bir çaba göstermedi. Ben fikrimi belirttikten sonra bir şeyler yapılmasını ümit ederek servisime döndüm. Bir saat sonra denetçi hemşire bebeğin öldüğünü söyledi. Doktor daha erken çağrılmış olsaydı belki trakeostomi açılarak solunum sağlanabilir ve bebeğin hayatı kurtarılabilirdi.
Otopsi yapılmadı, bebeğin ölüm nedeni pnömönü olarak gösterildi.
Geriye dönüp baktığımda hemşirenin doktoru çağırması için ısrar edebilirdim, ya da işime son verileceğini bilsem de onu dinlemeyip doktoru kendim çağırabilirdim. Ayrıca doktor da ölümle ilgili rapor yazmadan önce ölüm nedenini yeterince araştırabilirdi.
Hastanede kayıt tutulmasından sorumluydum. Çalışmamın ilk gününde yöneticim hazırladığım günlük uygulamaların yer aldığı listeye ‘Doktor hastaya vizit yapmıştır’ cümlesini eklememi söyledi. ‘Doktor saat kaçta vizit yaptı’ diye sordum. Yönetici hemşire ‘Liste benim söylediğim gibi yazılacak’ dedi.”
Bu çocuğun babası sen olsan ne yapardın?
“Eğitim şart” diyebilirsiniz.
Arkadaşım ilkokul çocuğu kızını psikiyatriste götürmüş. Girişte 350 lira vermiş. “Haftaya tekrar gideceğiz gene 350 lira”
“Yok, canım” dedim, “bir kere verilir, sonra verilmez.”
“Hayır” dedi, “her gittiğimizde 350”, “Tabip odasının listesini gösterdi, muayene başı 350.”
“Ama” dedim, bu muayene değil ki, bir kez muayene etti sonra tedaviyi takip için sizi çağırıyor, neden tekrar para veresiniz ki?
“Sen bilmiyorsun, dünyadan haberin yok” dedi.
“Tabip odasııııı, tabip odasıı. Kazanamadım hasta parası” diye de bir türkü söylemeye başladı.
Biz bunları konuşurken bir telefon geldi, “Amca, Aksaray’dan annemi onkoloji hastanesine getirdik, abim doktorla tartışınca ‘ben bakmıyorum, nereye götürürseniz götürün” dedi.
Bizi daha da biz kılan öz eleştiri vermek ve istemektir diye düşünürüm.
Eleştiri ve öz eleştiri insana has, gelişmenin ve değişmenin düzeneğidir.
TTB’nin ve bağlı odaların çabalarına elbette ki saygı duyulur ama hergelenin hergeleliğine karşı da olmak gerekir.
İğneyi kendine, çuvaldızı ele batır demişler.
Kendimize bir iğne bile batıramıyoruz.
Çuvaldızımız durmuyor.
Ne zaman sağlık emekçilerine uygulanan şiddeti anlatmaya kalksam “çok haklısın ama bazıları hak ediyor” sözleriyle karşılaşıyorum.
Bizimkiler artık ayırdıklarını söylemeliler. Çünkü duyulmuyor.
Bakın Fuzuli ne demiş:
“Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır.”
Böyle de okuyabilirsiniz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.