1943 yılında İran sınırında, aynı köyden 33 Kürdü (aslında 53 kişidir, komşu köyden daha önce 20 kişiyi öldürmüştür) kurşuna dizerek öldürten meşhur general Mustafa Muğlalı, yıllar sonra “haksızlıkların hesabını soracağız, memlekete hürriyet ve demokrasi getireceğiz” savıyla iktidar olan DP’nin zoruyla kurulan ve 20 yıl ağır hapse mahkum edildiği mahkemede kendisini şöyle savunmuştu: “Anlamıyorum, iddia makamının […]
1943 yılında İran sınırında, aynı köyden 33 Kürdü (aslında 53 kişidir, komşu köyden daha önce 20 kişiyi öldürmüştür) kurşuna dizerek öldürten meşhur general Mustafa Muğlalı, yıllar sonra “haksızlıkların hesabını soracağız, memlekete hürriyet ve demokrasi getireceğiz” savıyla iktidar olan DP’nin zoruyla kurulan ve 20 yıl ağır hapse mahkum edildiği mahkemede kendisini şöyle savunmuştu:
“Anlamıyorum, iddia makamının bana yönelttiği suçlamaları kabul etmiyorum. Sözü edilen fiilleri ben yıllardır yapmaktayım. Mesela Dersim harekatında aktif olarak bulundum ve orada yaptıklarım için terfi ve taltif aldım, kahraman ilan edildim. O zaman kahramansam şimdi neden ve nasıl suçlu oluyorum? İsmet Paşa bu duruma nasıl ses çıkarmaz?” (Günay Aslan, Yas Tutan Tarih)
90’lı yılların muktedirleri de, Kenan Evren’in mirasçıları olarak 80 darbesinden aldıkları güç ve yetkiyle, akıl almaz bir devlet şiddetinin (köy yakmalar, boşaltmalar, faili meçhul cinayetler, kayıplar vb.) uygulayıcılarını kahraman ilan ettiler, “vatan için kurşun sıkan kahramandır” dediler ve kahramanlarını terfiye, taltife ve paraya boğdular.
Böylesi kahramanlardan oluşan JİTEM kurucuları Kürtlere ve devrimci muhaliflere yıllarca, kendi deyimleriyle, kan kusturdu. Devamında AKP’nin iktidar sürecinde bu kahramanlar görüş ayrılığına düştüler. En kahramanları, iktidarı AKP’ye kaptırmayacak ve bir darbeyle sonuçlanacak süreci başlattı. Darbe planının bu kez Sam amcadan destek ve onay görmeyeceği anlaşılınca, derin yapının bazı kahramanları (Büyükanıt, Ağar gibi) “iyi çocuklar”ını gözetmekle beraber darbeci yoldaşlarını yüz üstü bıraktılar ve mukadderatlarını devletin bazı has teknokratları gibi AKP’ye bağladılar.
Darbeyi yargılayacağım diye havalanan AKP’nin darbe anayasasına sarılması, yalnızca kendine yapılacak olanı darbe sayması ve dava konusu etmesinin tuhaflığı bir yana, derdinin asla adalet ve demokrasi olmadığını gösteren sayısız icraatıyla da AKP’nin yön verdiği Silivri yargılamalarının da adil olmasını beklemek abesle iştigaldi doğal olarak.
Dert elbette insanlık suçlarını soruşturmak, suçları bu manada ayyuka çıkmış olanları yargılamak değildi. Hatta işin bu boyutu alabildiğine bulandırılmış ve sulandırılmıştır. Roboski’de 34 Kürdün öldürülmesi olayının kahramanlarına AKP ağzıyla alenen teşekkür edilmesi, ve açılan davanın suç mercii olan kuruma devredilmesi, “iyi çocuklar”ın korunma ve kollanma faaliyetinin devam ettiğinin göstergesidir.
AKP’nin alternatifi SİLİVRİ değildir. SİLİVRİ’nin derdi de AKP’nin derdi de, daha doğrusu, her iki süreci yöneten ve birbirinden transferler yapan derin yapıların derdi, hiçbir zaman demokrasi, hak ve özgürlükler olmamıştır.
12 Mart 1971 cuntasının işkencesi ve zulmüne bizzat uğramış olan rahmetli İlhan Selçuk, Kürt özgürlük hareketinin gelişimi karşısında, kendi ulusalcılığının tarifini yaparken “söz konusu olan vatanın birliği ise, eski işkencecimle birlikte olmaktan kaçınmam” demişti. SİLİVRİ’de İlhan Selçuk’un bu manidar tercihinden feyz alan çoğu gazeteci ve akademisyen de işkenceci ve darbeci katillerle neredeyse aynı kefeye konuldular.
Sonuç olarak, halkların hak eşitliği, mücadele birlikteliği ve ayırımsız kardeşliğini esas alan bir demokrasi ve özgürlük cephesi oluşturmadan gerçek bir alternatif yaratılamaz.
Ancak böylesi bir cephenin geçmişle hesaplaşması adil olabilir ve halkların vicdanında gerçek yerine oturabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.