Dicle Üniversitesi’nde Hizbullahçıların bıçaklı, satırlı ‘hafıza tazelemesi’, kontrolsüz bir grubun aşırı tepkisi olarak değerlendirilebilirdi. Eğer, üç gün süren olaylarda polisin kamera kayıtlarına giren ‘gözetimi’ olmasaydı… Başka önemli birkaç ayrıntı daha var. Olayların ardından BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, iki gruba da kapsayıcı mesajlar vermesine karşın, HÜDA-PAR Genel Başkanı Hüseyin Yılmaz “Özellikle BDP yetkilileri sırtlarındaki bu kamburlardan ve […]
Dicle Üniversitesi’nde Hizbullahçıların bıçaklı, satırlı ‘hafıza tazelemesi’, kontrolsüz bir grubun aşırı tepkisi olarak değerlendirilebilirdi. Eğer, üç gün süren olaylarda polisin kamera kayıtlarına giren ‘gözetimi’ olmasaydı…
Başka önemli birkaç ayrıntı daha var. Olayların ardından BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, iki gruba da kapsayıcı mesajlar vermesine karşın, HÜDA-PAR Genel Başkanı Hüseyin Yılmaz “Özellikle BDP yetkilileri sırtlarındaki bu kamburlardan ve bu kamburların yapmış olduğu kışkırtıcı…” diyerek, suçlayıcı ifadeler kullandı. Ama Diyarbakır Barosu Eski Başkanı Emin Aktar, bazı Hizbullah yanlısı imamların, kışkırtıcı nitelikte vaazlar verdiğine dikkat çekti.
Hatırlayalım, İslamcı yazar Ahmet Taşgetiren, bir süre önce “Hizbullahçıların AKP gözetimi altında örgütlendiğini” yazmıştı. Onlar örgütlenirken,10 bine yakın BDP’li, ‘KCK’ gerekçesiyle içeri alınmış, Hizbullah liderleri salıverilmişti.
Dolayısıyla, iktidar gözetiminde örgütlenen Hizbullah’ın hangi işlevi yükleneceğinin yanıtı, Paris katliamına da ışık tutacak bir yanıt olabilir.
Paris’te öldürülen Sakine Cansız, solcu ve Alevi olmasının yanı sıra, örgüt üzerinde etkili isimlerden biriydi. AKP’li Hüseyin Çelik ve ardından Erdoğan, alelacele açıklama yaparak “örgüt içi infaz”a kamuoyunu ikna etmeye çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Nitekim Karayılan, müzakereye hazır olduklarını da vurgulayan bir açıklama yaparak, komploların devam ettiğini, barış görüşmeleri sürecinde Paris’teki suikastın ise Türkiye tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Yine hatırlanacağı üzere, Erdoğan’ın “hepinizi tek tek ininizde buluruz” sözü ve “örgüt liderlerinin kellesini getirene ödül” vaadi de, Paris olayı ile birlikte gündeme gelmişti.
Bir gazetenin olayı “Avrupa’daki Kandil’de üçlü suikast” başlığıyla vermesi pek dikkati çekmemiş olsa da, “üçlü suikast” ve “Kandil”in yan yana anılması bile, önemli bir mesajı içinde taşıyordu.
Yani süreç, bir yandan solcu yönetici kadrolarını tasfiye ederek veya etkisizleştirerek, örgütü zayıflatma; diğer yandan bölgede halk içindeki örgütlenmesini dağıtarak, alanı İslamcı unsurlara açma stratejisiyle birlikte yürüyor. Bir ayağında da ‘görüşmeler’ olan bu süreç üçlü bir sacayağına oturtulmaya çalışılıyor.
Kürt hareketi ise, küresel güçlerin ve AKP’nin hesaplarına rağmen, kendi oyunlarını oynamaya çalışıyor.
Nitekim İran’la PJEK arasında yapılan anlaşma ve YPG lideri Salih Müslüm’ün, Tükenmez Dergisi’nde yer alan, gazeteci Celal Başlangıç’a verdiği röportaj bu açıdan önemli:
“Bizim yol haritamız; halkımızı örgütlemek, kendimizi savunmak ve çok kesin olarak, muhalif görünen dinci akımların ve benzerlerinin askeri olmamak. Rejimi karşımıza almamak ama bize saldırıda bulunulursa kendimizi savunmak…” Müslüm, benzer sözleri birkaç gün önce de tekrarladı ama İslamcı çevrelere yakın yayın organları, ısrarla ÖSO ile PYD’nin birlikte hareket ettiği propagandası yapmaya devam ediyor.
Öte yandan, Türkiye’de silahlı güçlerin sınır dışına çıkmaları sonrasına ilişkin sorulara Selahattin Demirtaş’ın “Demokratik reformların ve yasal alt yapının oluşması beklenecek” yanıtı, üzerinde durulması gereken, sürecin en önemli aşaması olacaktır.
Çok aktörlü, çok paydalı bir savaş, silahlı ya da silahsız sürerken, bu yeni ve çok daha zorlu süreçte, Kürt hareketi bir yandan da Türkiye’deki varlıklarının doğrudan bağlı olduğu demokratik bir yönetim biçiminin oluşturulması için ince bir politika yürütüyor. Eleştiri ve kaygılarımızı AKP karşısında Kürt hareketiyle birlikte bir blok yaratabilmek amacıyla yöneltmek yerine, AKP’nin elini güçlendirecek bir malzeme haline getirmekten kaçınmamız gerekirken, bir kez daha dışlayıcı bir üslubu tercih etmeyi, talihsiz buluyorum.
Çünkü Demirtaş dahil bütün önemli Kürt aktörlerin altını çizdiği ‘demokratikleşme süreci’ ve AKP’yi geriletecek, oyununu bozacak hamle, ancak bir demokrasi ittifakı ile mümkün olacaktır. Sol, üzerine düşen görevi bir kez daha ıskalamaz umarım.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.