Hastanın biri poliklinikte kulak-göz doktoruna randevu almak ister. Danışmadaki hemşire, böyle bir doktor olmadığını ya göz muayenesine yahut kulak-burun-boğaz doktoruna gitmesini söyler. Hasta, “Hayır”, “Bana kulak-göz doktoru lazım” der. “Peki, nedir şikâyetiniz” diye sorar hemşire. Hasta, “Duyduğum başka bir şey, gördüğüm başka” der. Tıpkı Horkheimer’ın dediği gibi doğruluğa pamuk ipliğiyle bağlıyız. Son dönemde doğruluğun dezenforme […]
Hastanın biri poliklinikte kulak-göz doktoruna randevu almak ister. Danışmadaki hemşire, böyle bir doktor olmadığını ya göz muayenesine yahut kulak-burun-boğaz doktoruna gitmesini söyler. Hasta, “Hayır”, “Bana kulak-göz doktoru lazım” der. “Peki, nedir şikâyetiniz” diye sorar hemşire. Hasta, “Duyduğum başka bir şey, gördüğüm başka” der.
Tıpkı Horkheimer’ın dediği gibi doğruluğa pamuk ipliğiyle bağlıyız. Son dönemde doğruluğun dezenforme edildiği vakıalardan biri Magnitskiy Davasıydı. Bu davada iki kolonyal gücün (Rusya-ABD) müncer olduğu bilgi kirliliği, bulanık su gibi. Öyle ya, ikisi de bulanık suda balık avlamayı severler. Bir taraftan 1776 yılından beridir bir procrustes yatağı gibi dünyayı tesviye eden özgürlükler ülkesi ABD, diğer taraftan Sovyetleri pazarlayıp çarlık fantezileri yapan oligark-dindar efendilerin ülkesi Rusya. İkisi de patates mahsulünü yok eden zararlı bir küf mantarı gibi.
ABD’de bulunan Özgürlük Heykeli’nin üzerinde şair Emma Lazarus’un şu dizeleri yazılmaktadır:
Bitkin düşmüşleri, zavallıları ver bana; özgürce soluk almaya hasret, biçare kalabalığı getir.”
Evet! George Washington’dan itibaren bu tümcelere son derece sadık kaldılar. Önce “zavallı” yerlilerin soluğunu kestiler, evlad-u iyal tanımadan zorbalık içinde, hepsini rezervasyon kamplarında beyaz derili yaptılar. Zaten “kızıl” rengi hiç sevmediler. Sonra Afrika’dan getirdikleri “biçare kalabalığı” 1616’dan 1865’e kadar uşaklaştırdılar. Tıpkı heykelde yazdığı gibi “özgürce soluk almaya hasret” kim varsa kucak açtılar. Özgürlük Heykeli’nin bulunduğu New York limanından içeri gireni Guantanamo’ya irsal ederek şefkat aşıladılar. Kendi çocuklarını yemeye niyetli ejderhanın ziyafet öncesi gösterdiği şefkat gibi.
Ferisilerin ikiyüzlü, gösterişe dayalı din ve devlet telakkisini eleştiren Galileli öğretmen İsa’nın, öğrencilerine aktardığı metaforda olduğu gibi, ABD badanalı bir mezara benziyor, dıştan gösterişli veya debdebeli fakat içte ölü kemikleriyle süslü.
1884 yılından bu yana limanda tutsak yaşayan Özgürlük Heykeli’nin başındaki 7 kıtayı temsil eden 7 dikenli taç, ABD’nin izlediği siyasayı yeterince aksettirmektedir. 200 yıldır 7 kıtayı hegemonyası altına almak için bu heykelin tevdi ettiği “özgür saldırı hakkını” son kerteye kadar kullandı. İşin özü bu heykelde. Özgürlük, tüm dünyaya boyun eğdirmekle sağlanacaktır.
Yerlilere karşı rezervasyon programıyla başlayan boyun eğdirme süreci, 20. yüzyılda Sovyetler Birliği ve müttefiklerine karşı uygulanan tahdit, caydırma, gözdağı verme politikalarıyla doruğuna ulaştı. En sonunda ağacın kurtlarını (özgürlük savaşçıları-Yeltsingiller) beslediler ve ağacın içini oydular. 1991’den itibaren ise bir neşve-i zafer içinde yeni Rusya’nın efendilerine hırsızlığın (kapitalizm) gizemini vermekteydiler. Elinde yanan demokrasi meşalesiyle saygı değer ekonomistlerini gönderdiler, soygunculara gönüllü kılavuzluk yaptılar. Avukat Magnitskiy’in çalıştığı Firestone Duncan şirketi de bu kılavuzlardan biriydi. Vergi kaçırdığı iddia edilen İngiliz şirketi Hermitage Capital Management’a suç ortaklığı yaptığı ileri sürülerek tutuklanan bir avukatın cezaevinde ilkelce imha edilmesi, ABD ve Rusya’nın ortaklaşa inşa ettikleri sorumsuz, keyfi ve melun sistemin karakteristik yapısıdır.
Kör, köre yol gösterirse ikisi de kuyuya düşer. İki taraf da bir indulgensiya (günah bağışlama kâğıdı) arayışında. Neymiş, Bay Obama, Magnitskiy Yasası çıkararak bu davadan sorumlu 60 kişiyi ülkesine sokmuyormuş. Neymiş, Rusya, ölen Rus çocuklarından sonra Dima Yakovlev Yasası çıkararak Amerikalıların Rus çocuklarını evlat edinmesini yasaklıyormuş. Vahayfa bir patriotizm, bir hasmane kutuplaşma. Öyle ki “state apparatus”, egemenlerin sidik yarışına kâhyalık yapıyor hale gelmiş. Bu paternalist söz dalaşında amaç, ötekiyi nesneleştirmek. Beriki kendi gözündeki merteği görmez, diğerinin gözündeki çöpü dert edinir. Çünkü egemenlik, saldırgandır. Adorno’nun altını çizdiği gibi “Egemenlik mekanizması, yol açtığı acıların görülmesini de önler.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.