İngiliz filozofu Bernard Shaw’un “Demokrasimizin bir adım ötesi İslâmiyet’tir” dediği söylenir. Shaw bu sözü söyledi mi, bilmiyoruz. Bildiğimiz, demokrasi ciddi bir krizden geçiyor. Krizi İslam’ın kelamî ve fıkhî kaynaklarından hareketle aşamayacak olursak diğer faktörlerin de etkisiyle ulusal, bölgesel ve uluslararası çatışmalar daha şiddetlenecek. Liberal demokrasiler “siyasî çoğulculuğu” güvence altına alıyor, “sosyo-kültürel çoğulculuğa” ise kapıları sımsıkı […]
İngiliz filozofu Bernard Shaw’un “Demokrasimizin bir adım ötesi İslâmiyet’tir” dediği söylenir. Shaw bu sözü söyledi mi, bilmiyoruz. Bildiğimiz, demokrasi ciddi bir krizden geçiyor.
Krizi İslam’ın kelamî ve fıkhî kaynaklarından hareketle aşamayacak olursak diğer faktörlerin de etkisiyle ulusal, bölgesel ve uluslararası çatışmalar daha şiddetlenecek. Liberal demokrasiler “siyasî çoğulculuğu” güvence altına alıyor, “sosyo-kültürel çoğulculuğa” ise kapıları sımsıkı kapatıyorlar. Din, mezhep, kavim, bölge ve sınıfsal çatışmalar büyük ölçüde buradan kaynaklanıyor. Çünkü hakikati parçalayan postmodernizmin, her bir parçayı mutlaklaştırıp diğerleriyle eşitleştirmesi dışında bildiği çoğulculuk olmadığından, sosyo-kültürel alanda farklı kimlik ve grubu siyasi sisteme sağladıkları katkı payı oranında adilane katmayı beceremiyor. Farklı çoğulculuğu sağlama iddiası ile siyasete –ve belki demokrasiye- sahici derinlik kazandırma potansiyeli taşıyan İslamî akımlar mutlakiyetçilik, ideolojik yorum vb. suçlamalarla itibardan düşürmeye çalışıyor. Liberal demokrasilerin çoğulculuğu yeterince sağlayamamalarının gerisinde yapısal sorunlar yatıyor: Kesintisiz büyüme hedefi, beşerî hayatın neredeyse tümünü iktisadî faaliyete endeksliyor. Toplumsal alanları, tabii-maddî ve beşerî kaynaklarının tümünü seferber etmeyi gerektiren söz konusu iktisadî büyüme ideolojisi herkesi ve her şeyi büyümeye sağlayacağı katkı oranında şeyleştirmekte, metaa dönüştürmekte ve kimi zaman emredici yasalar kimi zaman taşıyıcı enstrüman ve araçlarla seferber etmektedir. Türkiye ve başka ülkelerde büyümenin ilave motorları olur mülahazasıyla “kadın ve çocuklar”ın fıtrî, geleneksel ve aslî rolleri dışında seferber edilmeleri bunun sonucudur.
İktisadî büyüme farklı karar alma süreçleri, değişik mekanizmalar ve yöntemler kullanılarak ama hakikatte komünist ülkelerdekinin mahiyetçe aynısı politikalarla hem piyasaya hem sosyo-kültürel hayata merkezî müdahaleleri zorunlu kılmaktadır. Bu manada liberal felsefe, sağ ve sol Hegelyen yoruma dayanan faşist ve komünist merkezi modellerden sadece formda ve derece farkıyla ayrılmaktadır. Her üç yorumun farklı politik vitrinlerinin arkasında birleştikleri nokta salt dünyevî refah, sınırsız sermaye biriktirme, güç biriktirme ve kesintisiz büyümedir. İktisadî piyasanın hükümetlerin köklü radikal politik tercihleri ve merkez bankalarının kritik kararlarından tamamen bağımsız serbestçe-kendi kendine işlediğini iddia eden varsa, bu zat sadece kendini aldatmaktadır. “Serbest” piyasayı ayakta tutan devletler ve hükümetler, hatta krizler derinleşme istidadı gösterdiğinde devreye giren işgalci ordulardır. Liberal felsefenin mutlaklaştırdığı maddî zenginlik ve büyüme ideali; serbestiyet, bireysel özgürlük ve sosyo-kültürel çoğulculuğu imkânsız kılmaktadır, bu yapısal bir çelişkidir. Liberalizmin felsefî idealleri politik ideallerini ve vaadini imkânsızlaştırmaktadır. Ortada giderilmez çelişki var. Bu, zaman içinde liberal demokrasilerin bazı tarihsel ve yapısal sebeplerle dikiş tutmadığı yerlerde otoriter büyüme modellerini daha cazip gösterebilmektedir. Çin ve Rus büyüme modelleri büyüme narkozuna yakalanmış Batı-dışı ülkelerin iktidar seçkinleri ve muhteris yöneticilerinin giderek örnek almak istedikleri model olmaya aday oluyor. Çünkü ölümcül rekabetin söz konusu olduğu dünyada var olmanın yegane biçimi iktisadî büyüme ise, özgürlüklerin bir bölümünden vazgeçilebilir, bu da bazı hakların askıya alınmasına cevaz kapısını arayabilir. Belki de son 10 senedir uluslararası konjonktürün desteğinde belli bir büyümenin tadını alan Türk muhafazakârları “daha fazlasını” Batı’da ve AB’de değil Şanghay Beşlisi’nde aramanın ‘rasyonel’ olduğunu düşünmeye başladılar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.