İster misiniz uzaya Çin’den gönderilen ”yerli”malı Göktürk-2 uydusu da AKP tarafından muhalefeti izlemek için yapılmış olsun? Göktürk-2 adlı uydunun Çin’den uzaya fırlatılması nedeniyle geçtiğimiz günlerde düzenlenen törene katılmak üzere ODTÜ yerleşkesindeki TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü’ne giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tıpkı daha önceki ziyaretinde de olduğu gibi, ODTÜ’lü öğrenciler tarafından protesto edilmek istenmişti. En […]
İster misiniz uzaya Çin’den gönderilen ”yerli”malı Göktürk-2 uydusu da AKP tarafından muhalefeti izlemek için yapılmış olsun?
Göktürk-2 adlı uydunun Çin’den uzaya fırlatılması nedeniyle geçtiğimiz günlerde düzenlenen törene katılmak üzere ODTÜ yerleşkesindeki TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü’ne giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tıpkı daha önceki ziyaretinde de olduğu gibi, ODTÜ’lü öğrenciler tarafından protesto edilmek istenmişti. En doğal haklarını kullanmak isteyen öğrencilere polisin biber gazlı sert müdahalesi sonucu olaylar çıkmış, Öğrenci Kolektifleri üyesi Barış Barışık, başına aldığı plastik mermi darbesi sonucunda hastaneye kaldırılmıştı. Polis ile öğrenciler arasındaki olaylar akşam geç saatlere kadar devam etmişti.
Laf her açıldığında muhalefete “Ankara’nın doğusuna korkudan geçemiyorsunuz” diyen Erdoğan, o gün Ankara’nın göbeğindeki üniversiteden 105 koruma aracı, 20 zırhlı araç, 8 TOMA, 3600 polis ile ancak çıkabildi. “Delikanlı Kasımpaşalı Başbakanımızın” karizması, öğrencilerin kararlı bir direnç ile gerçekleştirdikleri protesto gösterileri sayesinde büyük zarar görmüş olacak ki beklediğimiz üzere olaylar sonrası ”cadı avı” başladı. 21 Aralık’ta güne polisin olaylarda öncü rol oynadığını iddia ettiği öğrencilere karşı uyguladığı gözaltı eylemleri ile başladık. Yazıyı yazarken gözaltına alınan öğrencilerin sayısı 10’un üzerinde idi ancak anlaşılan sayı daha da yükselecek.
Aslında Erdoğan ve onu korumakla görevli kişiler muhakkak ki bir protestonun gerçekleşeceğini hesaba katmışlardır. Bu kadar büyük bir ordu ile dolaşması bunun göstergelerinden biri. Ayrıca Erdoğan’ın 2 yıl önce de ODTÜ’ye geldiğinde büyük bir direnç ile ”karşılanması” bu beklentiyi arttıran etmenlerden biri olmuştur. Asıl beklenmeyen ise öğrencilerin bu denli etkili ve kararlı olmalarıydı sanırım. Olayların hemen ardından gerek yandaş medyadan gerekse hükümet kanadından protesto ve öğrencileri manipüle etme çabaları, önemsizleştirme ve başka şeylerle bağlantı kurarak sunma uğraşları bunun göstergesi. ( Zaman gazetesi ”bismillah” diyerek PKK ve DHKP/C’den açılışı yaptı bile. Hüseyin Çelik ise bambaşka telden çalıyor, ona göre protestoyu yapanlar ”iflah olmaz ulusalcılar”!)
Bugün gözaltına alınan öğrenciler hakkında avukatlarına verilen bilgilerde, öğrencilerin gözaltına alınma sebebi olarak 3 temel neden gösterilmekte. Bunlar, öğrencilerin şiddet eylemlerine yönlendirilmesinde rol almak, polise mukavemet etmek ve toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına muhalefet etmek. Ancak bu suçlamalara rağmen operasyonu ”terör” ile mücadele ekipleri yürütüyor. Aslında operasyon emrini veren savcının 13 tıp öğrencisinin tutuklandığı davanın da savcısı Sadık Bayındır olduğunu hesaba katarsak Öğrencilerin “Terörle Mücadele Kanunu” kapsamında gözaltına alınması şaşırtıcı değil. Üstelik operasyonun devam etmesi gerekçe gösterilerek, dosyada gizlilik kararı olmamasına rağmen öğrencilerin avukatlarına bilgi verilmedi ve ÇHD Ankara Şubesi, ev baskınlarına ilişkin yaptığı açıklamada polislerin arama kararı olmadığını duyurdu. Görüldüğü üzere hukuksuzluk daha operasyonların ilk aşamasında, gözaltıların başlangıç süresinde dahi kol gezmekte. Anlaşılan öğrenciler için yeni bir ”silahlı örgüt” yaratımı ile karşı karşıyayız. Silahları ise ”uzun menzilli” taşlar.
Artık alışmıştık zaten. 10 yıldır süren baskı ve faşizm ortamından AKP gericiliğine direnen öğrenciler için başka bir sonucun çıkması beklenemezdi. Biz bu filmi sadece parasız eğitim istedikleri için hapse tıkılan öğrencilerde, sırf poşu taktığı için11 yıl 3 ay hapis cezası ile yargılanan gençlerde veya KCK kapsamında tutuklanan, geleceğin doktorları olmayı beklerken devlet tarafından ”terörist” ilan edilen tıpçılarda, panzerin üstüne çıkan arkadaşımıza ”kız mıdır kadın mıdır” diyerek ona saldıran zihniyette görmüştük.
Ancak onlar da başta 9 Kasım’daki büyük öğrenci mitinginden ve ”kaçamadıkları” yumurtalardan öğrencilerin piyasacılığa, gericiliğe ve faşizme geçit vermeyeceğini görmüş olacaklar ki kuşatmayı her geçen gün genişletiyorlar. Kılıfları da “Terörle Mücadele Kanunu”! Öyle bir deniz ki içine her istediklerini atabiliyorlar. Kendilerine karşı gelişen her türlü muhalefeti ”terörist” ilan edip kendilerini ”ak”layabiliyorlar. Bunun içindir ki, Türkiye’de 2005 yılında ”terör” suçu gerekçesiyle tutuklanan insan sayısı 273 iken 2010’da bu sayı 12 bin 897’ye çıktı. 5 yılda Türkiye’deki “terörist” sayısı yüzde 500 arttı! Tüm dünyada terör gerekçesiyle tutuklu bulunan insan sayısı toplam 35 bin 117 iken Türkiye’de aynı gerekçeyle tutuklu olan insan sayısı 12.897! Kısacası dünyadaki her 3 “terörist”in biri Türkiye’de yaşar oldu. Bu sayının 2012’de yaklaşık 14 bine yakın olduğu düşünülüyor.
Şimdi aynı taktiği ODTÜ’deki olaylardan sonra gözaltına aldıkları öğrenciler için uyguluyorlar. Çünkü ODTÜ’nün, Beyazıt Meydanı’nın, DTCF’nin tarihini biliyorlar, korkuyorlar. Üniversitelerde dolaşan onlarca devrimcinin ruhundan korkuyorlar, o ruhların bugünün gençlerinde beden bulmasından korkuyorlar, ümmet bilinci ile değil, çağdaş bir birey olma arzusu ile bilimin izinden giden aydınlık yüzlerden korkuyorlar.
Bunun içindir ki üniversitelere gerek rektörler üzerinden, gerek akademisyenler üzerinden gerekse YÖK üzerinden var güçleri ile saldırıyorlar.
İşte AKP döneminde atanan rektörlerde aranan kriterler ve rektörlerin uygulamaları.
İşte yeni YÖK yasası ve bu yasa gereği daha da piyasalaştırılan, ticarileşmiş bir bilim odağı yaratma, üniversiteleri bitirme çabaları.
İşte “Dekolte giyene tecavüz sürpriz olmaz” diyen profesörler, türban takmayan öğrencilere “Örtünmemek bedeni herkese peşkeş çekmektir”, “Açılan kadınlar hayvani hislerle, kapanan kadınlar insani hislerle meşgul olurlar” diyen doçentler.
İşte Meclis Başkanı’nı ziyareti sırasında onu uyararak, “Aman hocam, bir şey söylersin ipimizi çekerler” diyen Yüksek Öğretim Kurulu Başkanları; aynı başkan için, “YÖK Başkanı gayet güzel konuşuyor” diyen bir bürokrata, “İsterse konuşmasın parasını biz veriyoruz” tarzında yanıt veren Maliye Bakanları.
Hepsi ama hepsi AKP’nin bilimi, özgür düşünceyi, üniversiteleri ve başta kendilerine boyun eğmeyenler olmak üzere öğrencileri abluka altına alma, geleceğin ”dindar-kindar” nesillerini yetiştirme çabasının bir parçası.
Ne zaman bu çaba ve yansıması AKP faşizmi mevzu bahis olsa aklıma hep geçtiğimiz yıllarda Erdoğan’ın özel bir üniversitede söylediği ve medyada pek yer bulmayan bir konuşmasından sözler aklıma gelir. Şöyle buyuruyordu Başbakan: “Bugün mezun olan siz öğrencilerimiz ortalama 22 yaşındasınız. Sizler, çok şükür 12 Eylül müdahalesini görmediniz, yaşamadınız. 12 Eylül öncesinde ve sonrasında, üniversite gençliğinin, özellikle bizlerin yaşadığı çileyi, acıyı sizler yaşamadınız. Belki bunları okudunuz, belki bunlar sizlere anlatıldı ama biz, sizlerin o tür atmosferleri yaşamamanız için azami bir hassasiyet içinde olduk.”
Şaka gibi ama tüm bu yaşanılanların gerçekleştiği, darbe dönemlerini aratmayacak bir şekilde yüzlerce üniversite ve lise öğrencisinin hapse mahkûm olduğu bir dönemin başbakanı söylüyor bunu.
Evet, burası Türkiye, kendi gençlerinin hayatını s
öndürebilen bir ülke. Ve AKP hükümeti bunun için elinden geleni yapıyor.
İster misiniz uzaya Çin’den gönderilen ”yerli”malı Göktürk-2 uydusu da AKP tarafından muhalefeti izlemek için yapılmış olsun? ”Şaka yapıyorsun herhalde” sözlerini duyar gibiyim. Tabii ki…
Onur Aksoy
onur@brezil.net