Birey, özünde ya sağcıdır ya solcudur. Ya yanlıştan yanadır ya doğruyu ister. Her ikisini de istemek paradokstur. Sağcı muhafazakârdır. Yanlış olanı muhafaza etmeye gönüllüdür. Yanlış olan bencil, baskıcı ve bağnazdır, doğru olan sencil, hürriyetperver ve toplumcudur. Sağcı için devlet bir tindir, solcu için bir kindir. Karl Marx’ın yazdığı gibi “Gök, yer için bir tindir, devlet […]
Birey, özünde ya sağcıdır ya solcudur. Ya yanlıştan yanadır ya doğruyu ister. Her ikisini de istemek paradokstur. Sağcı muhafazakârdır. Yanlış olanı muhafaza etmeye gönüllüdür. Yanlış olan bencil, baskıcı ve bağnazdır, doğru olan sencil, hürriyetperver ve toplumcudur. Sağcı için devlet bir tindir, solcu için bir kindir. Karl Marx’ın yazdığı gibi “Gök, yer için bir tindir, devlet de insan için.” Sağ, kötülükte ısrar eder, sol iyiliğe nail olmaya çalışır. Dolayısıyla sağ Ahriman’dır, sol ise Ahura Mazda. Sağcı, değişimi ve farklılığı sevmez. Renk körlüğü içindedir. Sultanlık yıkılıp kapitalist cumhuriyet kurulurken statükocuydu, kapitalist cumhuriyet yıkılıp yerine sosyalist cumhuriyet geldiğinde de statükocu olacak. Solcunun tek kılavuzu toplumdur. Ona dokunan yanar. Tıpkı arıların kendi peteklerindeki zararlı ve yabancı maddeleri ortadan kaldırması gibi. Sağcı, kokuşmuş cesedi (devlet) muhafaza eder. Kokusuna katlanır. Solcu, onu taltif olduğu yere gömer. Lenin’in Ekim Devrimi ve Nisan Tezleri’nde yazdığı gibi “Devrim, kişinin üzerindeki kirli gömleği çıkarıp atmasıdır.”
Kievli yazar Bulgakov da sağ taraftadır. Bedbin yazar, biraz solculuk oynadı ancak makyajın boyası kalitesiz çıkmıştı. Kendisine sağlanan yeni gömleği hiç giymeyi denemedi; edebi muhalefetini edepsizce ve sinsice bu gömleği yırtmak için bir makas olarak kullandı. Beyaz Ordu’yu tedavi ve teskin eden Bay Doktor Bulgakov, toplumu kurtarmak için kurulmuş yeni bir sistemin aksaklıklarını (kapitalizmden sosyalizme geçişin doğum izleri) veya sıkıntılarını “içtenlikle” tedavi etmeye çalışmadı. Toprak ağalarını hicvedeceğine, onları tasfiye eden sistemi hicvetti. Tabii ki Sovyet sisteminin “esneklik veya tolerans” bağlamında yanlışlıkları vardı. İyi niyetli yazar, bu yanlışlıkları emek sarf ederek düzeltendir; kötü niyetli olansa yanlışlıklar üzerinden sistemi yıpratmak ve doğruya ulaşma fırsatını vermemek için “Usta ile Margarita”yı yazandır. Nasıl ki Romalı hâkimler, oğulcuk dönemindeki bir dinin liderini çarmıha gerdiyse, Bulgakov da tıpkı Pilatus gibi embriyo dönemindeki bir sistemi sabırsızlıkla çarmıha gerdi. Bir sağcı yazarı, savaş naraları atan bir başka sağcı yazarın (Dostoyevski) şu aforizmasıyla yermek mümkün: “Ne garip. Sevdiğimiz insanın her yalanında bir doğru, sevmediğimiz insanın her doğrusunda bir yalan ararız.”
Bulgakov, Platonov, Anna Ahmatova, Soljenitsın, Vasiliy Grossman ve niceleri sosyalizmi yani işçi ve köylünün peteğini sevmediler. Eserlerini, ekseriyette toprak ağaları ve burjuvazinin haksız mücadelesini dramatize etmek için yazdılar. Yazarın ezileni sevmeme ve onu sağcılaştırma (ezene entegre etme) lüksü olamaz. Soljenitsın’ın eşi Natalya Dimitriyevna, geçenlerde bir söyleşide “tarihimizle tamamen yüzleşemedik” diyor. Tarihimizle yüzleşemedik demek, aslında sosyalizmle yüzleşmedik demektir. Yoksa ne Dolgorukovların çariçe Anna İvanovna tarafından sürgün edilmesi, ne Deli Petro’nun küçük oğlu Aleksey’i öldürtmesi ne de at hırsızı aziz Rasputin’in saraydaki keyfi yönetimi umurunda bile değil. Sosyalizmin işleyişiyle tabii ki yüzleşilmelidir. Sürgünler, Ruslaştırma, Kiril baskısı ve bürokratizm tartışılmalıdır. Eminim ki Soljenitsın hazretleri, Ruslaştırma ve II. Paylaşım Savaşı günlerinde Stalin’in yaptığı monarşist-teolojik konuşmasından gurur duymuştur. Monarşi sevdasına gark olmuş insanın en tipik özelliği onunla gurur duymasıdır. Bir Rus’un 93 Harbi’nde Balkanlardaki ölümler üzerine gurur duyması, bir Türk’ün Plevne’deki Gazi Osman Paşa ile övünmesi, bir Kürt’ün Nasturi katliamı yapmasına rağmen Mir Bedirhan ile gurur duyması aynı hastalıklı kişiliğe işaret eder. Egemenlerin ve efendilerin savaşlarına duyulan hayranlık, köleci tipolojinin kendisidir.
İşte sağcı yani statükonun sağ tarafında secde eden de budur. Hem çaker hem milliyetçidir. Düşmansız yaşayamaz, özgürlüğü tahkir eder, ataerkildir, emeğin anlamını bilmez ve bu yüzden sevgiden yoksundur, ruh bozukluğu içindedir, eşitliğin cellâdıdır, ben fetişizmi yaşar, efendisine içkindir ve saldırgandır. Bir bakarsınız canavarlaşır savunmasız bir kadına tecavüz edip körfeze atar, bir bakarsınız güvenlik görevlisi olur “emniyet içinde” Sulukule’deki çocukları Hollanda Adalet Bakanlığı’nın adalet meleğine satar, bir bakarsınız 80 yaşındadır, gazetesini “üzmeden” küçük çocukları istismar eder. Bir de bakarsınız ülkeyi yönetir, mukarrerce katledilen savunmasız 35 yurttaşının hesabını vermez.