Zaman gazetesinden Ali Ünal’ın bugünkü (12 Mart) yazısı, Gülen hareketinin Kürt sorununa bakışını açıkça gösteren bir belge niteliğinde-Sendika.Org PKK ile müzakerenin mahiyetini anlamak için, medyaya düşen Oslo görüşmelerinde ortaya konan tavra bakmak kâfidir. Türkiye devleti tarafı oldukça yumuşak bir tavır sergilerken, PKK temsilcilerinin yapılan müzakereleri bir gün iktidar aleyhinde ve şantaj olarak kullanmak üzere karşı […]
Zaman gazetesinden Ali Ünal’ın bugünkü (12 Mart) yazısı, Gülen hareketinin Kürt sorununa bakışını açıkça gösteren bir belge niteliğinde-Sendika.Org
PKK ile müzakerenin mahiyetini anlamak için, medyaya düşen Oslo görüşmelerinde ortaya konan tavra bakmak kâfidir.
Türkiye devleti tarafı oldukça yumuşak bir tavır sergilerken, PKK temsilcilerinin yapılan müzakereleri bir gün iktidar aleyhinde ve şantaj olarak kullanmak üzere karşı tarafı peş peşe sorularla nasıl da itirafa zorlayıcı ve verilen sözleri tescil ettirici bir tavır sergilediği apaçık görülüyor: “Anadilde eğitim ve seçim barajının düşürülmesinde bize hak vermediniz mi? Demokratik özerkliğin önünü açmak için bize söz vermediniz mi? Önderliğin serbest bırakılması için söz vermediniz mi? Önderlikle aramızdaki iletişim kanallarının açık tutulacağını kabul etmediniz mi? Silahlı gücümüzü koruyacağımızı kabul etmediniz mi? Görüşmelerin başında önderliğin yol haritasını siz benimsemediniz mi? Hükümet olarak önderliği gerçek muhatap kabul etmediniz mi? Görüşmelerde taleplerimizin meşruluğunu kabul etmediniz mi? Bedel ödediğimizi ve samimiyetimizi dile getirmediniz mi? KCK’lıların serbest kalacağı güvencesini vermediniz mi?” Zaten PKK’nın samimiyetsizliği, asla barış istemediği, müzakerelerle Türkiye’ye pusu kurmakta olduğu, zaman kazanmaya çalıştığı ve kendine göre zamanı geldiğinde teröre devam edeceği, 12 Haziran seçimlerinden önce Aysel Tuğluk’un “Çok kötü şeyler olacak” tehdidi ve Mahmut Alınak’ın “6 ay içinde hükümet düşürülecek” itirafında da açıkça belirtildiği üzere, hükümeti düşürme ve ilk planda özerkliğe gitme startının verildiği Silvan ve Çukurca saldırılarıyla ortaya çıkıverdi. Bu saldırılar hükümetin gözünü açtığı içindir ki, ilk defa teröre karşı gerçekten mücadele verildi. Eğer geçen sürede bu mücadele ve KCK tutuklamaları olmasaydı, Türkiye, şu anda çoğu şehirlerinde bir iç savaşın içindeydi. Bu bakımdan, Türkiye aynı delikten defalarca ısırılmaya doymadıysa, PKK ile yeniden müzakerelere başlayabilir. Bu hususta merak konusu ve üzerinde durulmamış bir husus daha var: Oslo müzakerelerinin çok büyük ihtimal İngiltere’nin gözlemciliği altında PKK’ya ait yukarıda verilen cümlelerin ortaya koyduğu çizgide sürdürülmesi ve varılan mutabakat metni karşısında, Öcalan’a sayın denmesi karşısında dahi yeri-göğü inleten CHP ve bilhassa MHP’nin sessiz kalmasıdır.
Ortada apaçık gerçekler var: PKK da, BDP de, KCK da, asla Kürtlerin en azından çok büyük çoğunluğunun temsilcisi ve “Kürt meselesi”nin çözülmesinde samimî bir taraf değildir. PKK, BDP, KCK, Kürt meselesini derinleştirmek ve Öcalan’ın Kandil’e yazdığı mektupta açıkça belirttiği gibi, gerekirse halk savaşı başlatıp, nasıl Türkiye Cumhuriyeti devleti yıllarca kendi halkını ezmişse, önce Kürtleri ezecek ve bölge için ikinci ve “büyük İsrail” olacak Kürdistan adında bir devletin kurulması için vardır. İkinci olarak, PKK, KCK, BDP, çok büyük ölçüde şiddetten beslenmektedir. Devlet, şiddeti durdurup, vatandaşa âdil ve merhametli gücünü kabul ettirdiği, PKK terörü karşısında Kürt halkının güvenliğini sağladığı ve Kürt halkını asla PKK terörü sebebiyle değil, vazifesi gereği bağrına basabildiği ve bunu Kürtlere inandırabildiği zaman, BDP de silinip gidecektir. Dolayısıyla, PKK terörünün bitirilmesinde ve Kürt meselesinin çözümünde ilk nokta PKK, KCK ve BDP gibi kuruluşların muhatap alınması değil, tamamen tecrit edilip, halkın kazanılması ve Kürt halkının gerçek temsilcisi kuruluşların ortaya çıkmasına imkân tanınmasıdır. Bu gerçekler apaçık ortada iken, gidip İrlanda gibi yerlerde çözüm aramak, en azından en küçük coğrafya bilgisine bile sahip olunmadığını gösterir ve İngiltere’nin kılavuz edinilmesi de, sadece kuzuyu kurda, tavuğu tilkiye teslim etmek manâsına gelir.
PKK ve Kürt meselesinin elbette Suriye meselesiyle, Irak’ın işgali ve baştan beri karşı çıkmamıza rağmen önleyemediğimiz, bir gün hukukîlik de kazanacak fiilî bölünmesiyle, ayrıca İran ve İsrail’le ilişkilerimiz ve bu ülkelerin politikalarıyla da çok yakından münasebeti vardır. Bunlar, üzerlerinde ayrıca durulmayı gerektirmektedir.
ali.unal@zaman.com.tr