Dev Sağlık-İş’in aldığı 198 oyda cisimleşen şey, bu süreçte DİSK’i belirleyecek ve geleceğe taşıyacak olan bir mücadele örgütü olarak bu çizginin büyütülmesi gerekliliğidir DİSK bir genel kurulunu daha bitirdi. Delegelerin çoğunluğuna sahip sendikaların başkanlarının mutabakatıyla oluşturulan yeni bir yönetim kurulu göreve geldi. Genel kurulda kürsüye ve delege konuşmalarına da yansıyan sınıf hareketinde ve DİSK’te yaşanan […]
Dev Sağlık-İş’in aldığı 198 oyda cisimleşen şey, bu süreçte DİSK’i belirleyecek ve geleceğe taşıyacak olan bir mücadele örgütü olarak bu çizginin büyütülmesi gerekliliğidir
DİSK bir genel kurulunu daha bitirdi. Delegelerin çoğunluğuna sahip sendikaların başkanlarının mutabakatıyla oluşturulan yeni bir yönetim kurulu göreve geldi. Genel kurulda kürsüye ve delege konuşmalarına da yansıyan sınıf hareketinde ve DİSK’te yaşanan sorunlara ilişkin güvencesizlerin örgütlenmesi, kafa-kasa birliğinin sağlanması gibi vurgular öne çıktı. DİSK Genel Kurulu’nu rutin bir salon toplantısının dışına çıkartan en önemli şeylerden birisi de Devrimci Sağlık İş’in yönetim kuruluna adaylığı ve bunun yarattığı etki oldu.
Dev-Sağlık İş’in aldığı oy sayısı yalnızca bir sendikanın değil, taşerona ve güvencesizleştirmeye karşı mücadelenin yeni dinamiklerinin örgütlenmesinin doğruluğunu ve gerçekliğini gösteriyordu. Zira sendikaların üye sayısına değil, ödenen aidata bağlı delegasyon sistemi nedeniyle 2 delegeyle salona gelen bir sendikanın adayının 198 oy alması DİSK delegelerinin “sınıf bilinçli bir işçi” olarak bağımsız davranabilme kabiliyetlerini göstermiştir. DİSK adına umut edilecek bir şey varsa bu da yıllardır her ortamda dile getirdiğimiz ve genel kurul günü de üzerine basa basa söylediğimiz “işçi sınıfının ihtiyaçlarına cevap verecek bir sendikal mücadeleyi yürütmeye var mıyız, yok muyuz?” sorusuna “Evet varız” diyen bir dinamizmin DİSK’te olduğunu gösteren bir olgu olduğu için; DİSK delegelerinin sendika yönetimlerinin oluşturduğu listeye rağmen güvencesizliğe karşı mücadeleyi örgütleyen bir sendikanın adayını ısrarla iki turda da öne çıkarmasıdır. Önemli olan bir başka şey DİSK Genel Başkanı’nın bu delege iradesini “eğer liste delinirse ben DİSK başkanlığından istifa ederim” yaklaşımıyla aşmaya çalışmasıdır. Bu dayatma DİSK’in, kolektif bir aklı sınıf mücadelesinin yönetimine getirme konusundaki samimiyetin göstergesi olsa gerek. Eğer bu akıl ve irade sendika yönetimlerinin kendi aralarında oluşturduğu akıl ve iradeyle çatışıyorsa burada çatışmayı çözecek olan işçi sınıfının kendi iradesi olmalıdır. DİSK Genel Başkanı sendika yönetimlerine rağmen DİSK delegelerinin desteğini alan bir sendika yöneticisine yaptığı “ya o, ya ben” dayatmasının gerekçesini DİSK delegelerine açıklamak zorundadır. Liste oluşturularak kurdukları ittifak hangi ortak politikalara, hedeflere ve programa dayanmaktadır? Listede var olan sendikalar işçi sınıfı hareketi ve DİSK’in herkesçe kabul edilen yetersizliklerini aşmak için hangi ortak strateji ve hedeflerde buluşmuştur? Devrimci Sağlık-İş’in DİSK yönetimine girmesi hangi ortak strateji ve hedefleri bozmaktadır ki, “onlar olursa biz yokuz” denilebilmektedir. Devrimci Sağlık-İş bugüne kadar fiili, meşru bir mücadele yürüterek büyümek dışında ne yapmıştır ki bazı sendika başkanları “eğer siz seçilirseniz, biz yönetimde görev almayacağız” diyebilmiştir. Bunun cevabı işçi sınıfına ve devrimcilere verilmek zorundadır. DİSK gibi bir mücadele örgütünün içerisinde bu ancak -eğer kişisel bazı kaygılar yoksa- programatik ve sendikal politikalarda birliği olanlar tarafından programatik ve sendikal politikalarda ayrımları olanlara ya da sınıf uzlaşmacılarına, sınıfa ihanet edenlere söylenebilir!
Genel Kurul salonuna takılıp kalmanın anlamı yok. Çok açıktır ki sınıf hareketindeki yenilenme dinamikleri, yeni işçi kitlesinin mücadele çizgisi birçok sendikada ve sendikasız işçilerin direnişlerinde büyüyerek devam edecek; tüm geleneksel örgütlenmeleri de tepeden tırnağa devrimci bir tarzda yenileyecektir. Devrimci Sağlık İş bugüne kadar ne yaptıysa bundan sonra da daha büyük sorumlulukla yapmaya devam edecektir. Esas sorun DİSK’in bundan sonra ne yapıp ne yapmayacağıdır. Sanırız DİSK’in yetkili organları bir mücadele programı açıklayarak bunun gereğini yerine getirmeye çalışacaklardır. Emek hareketinin önümüzdeki sorunlarını tekrar tekrar sıralamaya gerek yok. Esas sorun emek hareketinin ve onun ana gücü DİSK’in bu sorunlar karşısında etkin bir özne haline gelebilmek için nasıl bir stratejik plan içerisinde mücadele edeceğidir.
Bu konuda DİSK’e gerçek hayatın soruları vardır. DİSK işçi örgütüdür ve ancak işçi sınıfı içerisindeki gücüyle toplumsal-siyasal bir güç haline gelebilir. Güvencesiz taşeron işçilere, genç işçilere, kadınlara karşı bu ürkek ve korkak tutumun DİSK’teki etkisinin kırılması birincil görev olarak durmaktadır.
Emeğe ve emek hareketine karşı bu kadar stratejik saldırıların olduğu bir dönemde sınıfın bütün unsurlarını tek bir cephe altında toplamak için nereden başlayıp nasıl bir yol izleneceğine ilişkin ne düşünüyoruz? Siyasal bir öznenin olmadığı tarihsel bir konjonktürde DİSK işçi sınıfının birliğini sağlamak için ne yapmalıdır, nasıl yapmalıdır? Kayıt dışı, örgütsüz ve güvencesiz olarak çalışmaya mahkum edilmiş milyonlarca emekçiye ulaşmak için planlarımız nedir? Bu amaca yönelik olarak sendikalarımızın gücünü birleştirmek, olanaklarını ortaklaştırmak için iş kolu sendikacılığı cenderesinden çıkmaya cesaret edip bölgesel merkezi mücadele örgütleri kurmaya yönelebilecek miyiz? DİSK Genel Kurulu’nda yaşananlar, yönetimin oluşum biçimi ve bileşimi, sınıf hareketinin ihtiyaç duyduğu yenilenmeyi ortaya çıkaracak dinamikleri içermiyor. Dev Sağlık-İş’in aldığı 198 oyda cisimleşen şey, bu süreçte DİSK’i belirleyecek ve geleceğe taşıyacak olan bir mücadele örgütü olarak bu çizginin büyütülmesi gerekliliğidir.