Gerede işçisinin hali bir işçinin en yalın halidir. Kendisini bir sınıf olarak görmez, ama bir sınıf gibi hareket eder. Bu nedenle polis müdürü iki laf edince dönüp gitmez. O güne kadar çok beklemiştir çünkü, çok sabretmiştir, çok şükretmiştir patronuna Gerede, Bolu’nun bir ilçesi. Dericilik Gerede’nin önemli bir ekonomik faaliyeti. Bölgede kaymakamın söylediğine göre 3500 civarında […]
Gerede işçisinin hali bir işçinin en yalın halidir. Kendisini bir sınıf olarak görmez, ama bir sınıf gibi hareket eder. Bu nedenle polis müdürü iki laf edince dönüp gitmez. O güne kadar çok beklemiştir çünkü, çok sabretmiştir, çok şükretmiştir patronuna
Gerede, Bolu’nun bir ilçesi. Dericilik Gerede’nin önemli bir ekonomik faaliyeti. Bölgede kaymakamın söylediğine göre 3500 civarında deri işçisi çalışıyor. Ama nasıl çalışıyor? Günde 12 saat çalışıp 35 TL yevmiye alıyorlar. 800 kadar işçinin sigortası var. Onlar da asgari ücretten ödeniyor ya, buna da şükür! Geri kalan 2700 işçi sigortasız çalışıyor… 2009’da yapılan belediye seçimlerinde AKP %50, Saadet Partisi %43 oy almış. Deri İş Sendikası ise Gerede’de çalışan işçilerin çalışma koşullarını tarif ederken “Ortaçağa yakışan” çalışma ortamlarından bahsediyor.
İşçiler bir süredir bu sıkıntılarını dile getirmeye başlamışlar. Deri İş Sendikası’na üye olmak istiyorlar ama bin türlü tehditle karşılaşıyorlar. 4 Ocak günü “bundan daha gerisi yok” deyip toptan iş bırakıyorlar.
Çevik Kuvvet önlerini kesiyor ve bir polis yetkilisi eline megafonu alıp işçilere hitap ediyor: “Bir çocuk hemen mi ortaya çıkıyor, siz de acele etmeyin, senelerce beklediniz 3 gün daha bekleyin, ben söz veriyorum, sorunlarınızı takip edeceğim.” Fakat kimsenin artık bir söz dinleyecek hali kalmamış. Öyle bir tane işçi liderinin çıkıp işçileri ajite ettiği falan yok… Tepeden tırnağa safi işçi kesilmiş hepsi… Alın terine yönelik bu haksızlığa, vefasızlığa daha fazla tahammül göstermek istemiyorlar. Şurası çok net: Dayanacak güçleri kalmadığından değil, artık tahammül göstermek istemediklerinden başkaldırıyorlar…
Bunu gözlerine bakın hemen anlarsınız: O kadar kayıtsızlar ki polise karşı yürürken. Ne verilen sözlere bir güvenleri kalmış, ne polisin tehditlerinin bir kıymeti.. Bir polis yetkilisi “toplu yürüyemezsiniz, suç işliyorsunuz” diye önlerini kesince içlerinden birinin “Arkadaşlar müdür beyin dediğini duydunuz mu suç işliyormuşuz. Eee madem öyle hadi hep birlikte karakola yürüyelim” deyince bütün kitlenin geri dönüp bağıra çağıra karakola doğru yürümesi karşısında polis hepten çileden çıkıyor… Sonuç malum: Cop, biber gazı, sokak aralarında işçi avı, tek tek polis otobüsüne tıkılan işçiler…
Geride kalanlar ise bırakıp gitme, dağılma halinde değiller. Arkadaşlarını almadan gitmek niyetinde olmadıklarını ifade etmek için karakoldaki çocuğunu merak eden kalabalık bir aile gibi gelip dikiliyorlar karakolun önüne. Almadan gitmeyiz diyorlar… Çaresiz serbest kalıyor gözaltındaki işçiler. Gerede sokaklarına biber gazını koklatan bu düzene karşı bizim de söyleyecek bir sözümüz olsun diye 14 Ocak Cumartesi günü miting yapma kararı alıyorlar.
Gerede işçisinin hali bir işçinin en yalın halidir. Kendisini bir sınıf olarak görmez, ama bir sınıf gibi hareket eder. Bu nedenle polis müdürü iki laf edince dönüp gitmez. O güne kadar çok beklemiştir çünkü, çok sabretmiştir, çok şükretmiştir patronuna, bir iş verdi diye minnet duymuştur. Sadece Geredeli işçiler değil 1830’larda Fransa’nın tekstil işçileri tarihi değiştirmeye karar verdiklerinde de hemen öyle akıllarına geldi diye dökülmemişlerdi sokaklara… Kim bilir kaç kuşak geçmiştir öyle… Günde 16 saat çalış babam çalış…
Sonra patronları veya hükümetleri onları o en saf, en aptal, en koyun sürüsü gibi görüyorken onlar birden “sınıf” olmaya başlarlar. Bir taraftan günde 12 saat 35 liraya köle gibi çalışıyorken diğer taraftan bir “oluş” içine girerler. Hem ezilirler, horlanırlar hem de kendi hayatlarının biriktirdikleriyle, paylaştıkları umutları, umutsuzluklarıyla “işçi sınıfı” olmaya başlarlar. Mücadele ve örgütlenme isteği bu “oluş” halinin ilk durağıdır. Bunun bilinçli olarak yapılıp yapılmadığının bir önemi yoktur. Yapılması lazımdır, yapılır… Bir kez yapılmaya başlandı mı adil bir düzenin filizleri de yeşermeye başlar bu mücadelenin içerisinde… Yaşadığımız günler bu günlerdir, kıymetini bilelim. Tarihin başlangıç dönemlerine tanıklık etmek herkese nasip olmaz!
* Tufan Sertlek
Dev Sağlık-İş Yönetim Kurulu Üyesi