Bir pazar Karadeniz’in orta kısmında yer alan Şehr-i Samsun’un mütevazi çay ocağında oturup gazete okurken TRT1’in son dakikasındaki habere takıldı gözüm. Van da deprem, 6,6 diye geçiyordu TRT ajansı; sonrası tüm ajanslara düşen bildik haberler. Ve sonrasında açıklanan 7,2’lik deprem Van’da deprem oldu! Daha önce Erzincan’da olmuştu. Erzurum’da, Samsun Ladik’te, 1999 yılında Marmara’da, daha sonraları […]
Bir pazar Karadeniz’in orta kısmında yer alan Şehr-i Samsun’un mütevazi çay ocağında oturup gazete okurken TRT1’in son dakikasındaki habere takıldı gözüm. Van da deprem, 6,6 diye geçiyordu TRT ajansı; sonrası tüm ajanslara düşen bildik haberler. Ve sonrasında açıklanan 7,2’lik deprem
Van’da deprem oldu! Daha önce Erzincan’da olmuştu. Erzurum’da, Samsun Ladik’te,
1999 yılında Marmara’da, daha sonraları Simav’da. Bir anda aklıma bunca deprem olan bir ülkede yeni olanın deprem dışında hiçbir şey olduğu geldi. Sadece depremin yeri yani Van yeniydi. Gerisi bildik görüntüler, yaşanan acılar, kanıksatılmış hikayeler, yardım kampanyaları, politik bölge ziyaretleri… Hepsi daha önce hazırlanmış büyük bir oyunun sahneye en mükemmel aktörlerce konuluyor olması gibi! Sadece oyunun bilinçli tarafı olmayanlar, acıları ve yoklukları yaşayanlar, onlar oyun oynamıyorlar. Bilinçli bir ‘yapılaşamamanın’ bedelini en ağır biçimde ödeyen, depremin gerçek mağdurları…
“Bölgeye yardım yağdı.” Evet, doğrudur bölgeye yardım yağdı! Yani afetten sonra olması gereken oldu. Türkiye’de afet azaltmaya ilişkin politik hareket: ‘Yardım yapmak.’ Zaten sıkıntı da burada. Yanlış anlaşılmasın, afet sonrası bilinçli hiçbir yardımı ve arama kurtarma faaliyetini gereksiz bulmuyorum. Bilhassa afet sonrası yardım, arama ve kurtarma hizmetleri nitelikli ve kamusal bir hizmet olarak verilmelidir. Ancak buradaki sıkıntı, afet öncesi iyileştirme politikalarının gündeme gelmemesi ve ‘deprem ülkesi’ olan yurdumun hala ciddi anlamda yapılaşma denetiminin akla, mantığa, bilime ve vicdana dayalı olarak yapılıyor olmaması.
Her afet (deprem) sonrası sanki yeni bir durumla karşılaşılıyormuş gibi davranılması sadece pişkinlikle ifade edilebilir. Oysaki sadece yıl içerisinde sel, su taşkını, maden çökmesi, sınai patlama vb durumlar neredeyse periyodik zaman aralıkları ile yanı başımızda, hayatımızın içinde. HES’lerden nükleer santrallere varana değin, insan odaklı olmayan, ranta ve piyasaya dayalı yapılaşma insanımıza ağır bedeller ödetmekte.
İster İstanbul’da yaşayalım ister Van’da ya da Karadeniz de, yaşamımızı tehdit eden afetler ortak ve yerel önlemlerimiz ise sadece afet sonrası ulaşabilen yardımlar, o da ancak sağ kalanlarımıza.
* Erbil Karakoç
Yapı-Yol-Sen Samsun Şube Sekreteri
(Arama ve Kurtarma Teknisyeni)