ABD gibi emperyalist ülkelerde bu “yüzde 99″un üst sıralarında yer alanların önemli bir bölümü kapitalist sınıfla yan yana ve omuz omuza durarak, onların kirli işlerine ortak olarak bu iğrenç düzenden pay alıyorlar “Bizler yüzde 99, onlar yüzde 1” Bu slogan, bugün ABD’de Wall Street’i yani “yüzde 1″i işgal edenlerce dile getirilen, üstelik herkesçe de kabul […]
ABD gibi emperyalist ülkelerde bu “yüzde 99″un üst sıralarında yer alanların önemli bir bölümü kapitalist sınıfla yan yana ve omuz omuza durarak, onların kirli işlerine ortak olarak bu iğrenç düzenden pay alıyorlar
“Bizler yüzde 99, onlar yüzde 1”
Bu slogan, bugün ABD’de Wall Street’i yani “yüzde 1″i işgal edenlerce dile getirilen, üstelik herkesçe de kabul görmüş haklı bir öfkenin kısa ama bir o kadar da özlü bir ifadesi, dışavurumu.
Konuya öfkelilerin tarafından bakınca buna hak vermemek elde değil gerçekten de.
17 Ekim tarihli BirGün‘ün 10. sayfasında şöyle bir başlık atılmıştı: “Yüzde 1’e Karşı 99’un İsyanı”; hemen altında da haber şöyle devam ediyordu: “17 Eylül’den beri ABD’de ‘Wall Street’i İşgal Et’ sloganıyla devam eden kapitalizm karşıtı eylemler, dünyaya yayıldı. 83 ülkedeki 951 şehirde yüz binler vahşi kapitalizme karşı sokaklara döküldü.” (17.10.11)
Haberdeki fotoğraflardan öfke selinin Roma’dan Londra’ya, Chicago’dan Varşova’ya Hong Kong’dan Frankfurt’a yayıldığını; “Arap Baharı”nın rüzgârının tüm dünya üzerinde esmeye başladığı ve deyim yerindeyse bir “Dünya Baharı”nın yaşandığı duygusu sarmaya başlıyor bizi ilk bakışta. Temennimiz odur ki bu tür eylemler daha bir yaygınlık kazansın ve sadece iş vandallığa varan boyutta kalmasın, giderek fabrikalara, “yüzde 1″in zenginliğinin yaratıldığı -işçilerce yaratıldığı- üretimin ve bütün bir toplum hayatının yeniden ve yeniden üretildiği yerlere sıçrasın ve hareketin dümeni işçi sınıfının kontrolüne geçsin. Bugünkü çürümeye yüz tutmuş kapitalist sistemi dönüştürebilecek tek özne, tabii ardına geri kalan “yüzde 99″u taktığı müddetçe, hâlâ işçi sınıfı!
Hazır konu açılmışken değinmeden geçmeyelim. Gazetelerde ABD’deki bu eylemlerin sloganı olan “Biz yüzde 99’uz onlar yüzde 1” hazır dillerde dolaşırken ve insanlar arasında popülaritesi de artmışken biraz bu slogan ve onun tam olarak neyi çağrıştırdığı üzerinde konuşmaya çalışalım, dilimiz döndüğünce.
Örneğin hiç sordunuz mu kendinize, kim bu “yüzde 99” diye? Bu “yüzde 99” homojen ya da gerçekten krizin faturasını çok ağır ödeyen işçi ve emekçi sınıflar mı? Bu konunun tartışılmasının önemli olduğunu düşünüyorum, zira “yüzde 1″in dışında kalanların hepsini aynı kaba koyup “bizler yüzde 99″uz demek sınıfsal farklılaşmaları sadece maskelemekle kalmıyor, gerçekten mücadele etmek isteyen toplumun üretici sınıflarını (işçi ve emekçiler) mücadele araçlarından yoksun bırakıyor. Aynı sendikacıların patronlarla al gülüm ver gülüm ederek işçileri mücadele araçlarından yoksun bırakması gibi.
Bu 99’un içinde kimler var? Örneğin ABD gibi emperyalist ülkelerde bu “yüzde 99″un üst sıralarında yer alanların önemli bir bölümü kapitalist sınıfla yan yana ve omuz omuza durarak, onların kirli işlerine ortak olarak bu iğrenç düzenden pay alıyorlar. Bunlar şirket yöneticileri, CEO’lar, Merkez Bankası yöneticileri ve ekonomistleri; kapitalistlerin propagandasını yapan, küreselleşmenin her şeye kadir olduğunu durmadan vaaz edip duran yazar-çizer takımları, gazete ve dergi editörleri; kapitalizmin nimetlerini anlatmakla bitiremeyen ve onu haklı çıkarmaya uğraşan, bu uğurda saç ağartan üniversite profesörleri ve de bu “yüzde 1″lik kesime hazinenin anahtarlarını seve seve veren politikacı takımı… Bunlara isim yapmış büyük doktorlar, avukatlar, ilaç şirketi araştırmacıları vs. vs. de eklenebilir. Nerden baksanız sayıları yüzde yirmiye varan bu “yüzde 1″in altında yer alan sınıf ABD zenginliğinin yüzde ellisinden fazlasını elinde tutuyor. Dolayısıyla “yüzde 99″un içindeki bu diğer “yüzde 1″ler ile krizin faturasını gerçekten ödeyen çalışan sınıfların çıkarları ortak sayılmaz, sayılamaz.
Yalnızca ABD değil tüm dünyaya sirayet eben bu bahar havasının bütün dünya hakları için gerçek bir bahara dönüşmesi ve bunun da kalıcılaşması elbette büyük ve küçük işyerlerinde, fabrikalarda, bürolarda, hastanelerde bir arada bulunan; ekonomiyi yürüten, bütün bir toplumun ihtiyacı olan mal ve hizmetleri ürettiği gibi “yüzde 1″in zenginliğini de -ama kapitalistlerin el koyduğu- üreten sınıf yani işçi sınıfının olaylarda özne olarak ortaya çıkmasına sıkı sıkıya bağlı. İşçi sınıfının ekonomik yaşamdaki belirleyici rolü ona bu gücü ve potansiyeli ister istemez veriyor, vermekte. Tek sorun bu potansiyel gücün üretim merkezlerinden başlayarak tüm bir toplum sathına yayılıp yayılmaması ve onu etkisi altına alıp almamasıyla ilgili…
18 Ekim 2011
Gencer Çakır
* Sosyolog
lillefured@gmail.com