Referandum sonuçlandı. Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada evet kampanyasını açıktan destekleyen ve örgütleyenlere teşekkürlerini sundu. Bolca “demokrasi” vurgusu yaparak “evet diyenin de hayır diyenin de kazandığını” söyledi. Fakat biliyoruz ki bu referandumda demokrasi kazanmadı, halk kazanmadı, işçi sınıfı kazanmadı! Aksine halk düşmanı, emek düşmanı politikaların daha kolay hayata geçirilebilmesi için yeni bir zemin hazırlandı. Emeğin kazanılmış […]
Referandum sonuçlandı. Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada evet kampanyasını açıktan destekleyen ve örgütleyenlere teşekkürlerini sundu. Bolca “demokrasi” vurgusu yaparak “evet diyenin de hayır diyenin de kazandığını” söyledi. Fakat biliyoruz ki bu referandumda demokrasi kazanmadı, halk kazanmadı, işçi sınıfı kazanmadı! Aksine halk düşmanı, emek düşmanı politikaların daha kolay hayata geçirilebilmesi için yeni bir zemin hazırlandı. Emeğin kazanılmış haklarının daha kolay gasp edilebileceği ve sermayenin yeni saldırı programında 12 Eylül hukukunun yetmediği yerlerin yenilenmeye başladığı bir zemin. Yalanlarla ve baskılarla örgütlenen bu süreçte biliyoruz ki şimdi emek güçleri ile sermaye arasındaki kavganın daha da sert geçeceği bir düzlemdeyiz.
Referandumdan çıkan sonucun gerçek sevinenleri kuşkusuz ki sermaye güçleri oldu. TÜSİAD ve MÜSİAD başta olmak üzere sermaye örgütleri referandum sonucundan hoşnut olduklarını açıkladılar ve daha fazlası için talimatlarını sıralamaya başladılar bile. Sermaye şimdi çok daha büyük talanlar için kolları sıvamış vaziyette. Öte yandan AKP’nin “zafer sarhoşluğu” ise biliyoruz ki yalanları gerçeklerle karşılaşıncaya kadar sürebilecektir!
Elbette referandum sürecine, ortaya çıkan sonuca ve bundan sonra nelerle karşı karşıya olduğumuza dair çeşitli açılardan analizler yapmak mümkün. Biz, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası olarak referandum sürecindeki tavrımızı başından itibaren HAYIR diyerek net bir şekilde ifade ettik. “Yalanlarınıza Kanmıyoruz! Taşerona, Güvencesizliğe ve Sendikasızlaştırmaya karşı referandumda HAYIR!” diyerek olanca gücümüzle AKP’nin yalanlarını “gerçekler” karşısında görünür kılmaya çalıştık. Bu anayasa değişikliğinin 12 Eylül’le hesaplaşma gibi bir amacı olmadığını, işçiler, emekçiler, halk açısından ne demokrasi ne de insanca bir yaşam getirmeyeceğini söyledik. Kamu çalışanlarına grev hakkı tanımayan ve hükümet dayatmalarını toplusözleşme olarak sunan, işten atmaları yasaklamayan, taşeron çalıştırmayı bırakın yasaklamayı adeta anayasal güvenceye kavuşturan, birden fazla sendikaya üye olma özgürlüğü adı altında sendikasızlaştırmayı amaçlayan, kamusal hizmetlerin piyasalaştırılmasını kolaylaştıran, Ekonomik Sosyal Konsey ve Özel İstihdam Büroları gibi düzenlemelerle emeğe dönük saldırıları artıran düzenlemelere net bir şekilde HAYIR denilmelidir dedik. Bu değişiklik paketinin esas olarak sermayenin neo-liberal saldırı programının önemli bir ayağı olduğunu söyledik. Bütün ilerici halk örgütlerinin ve emek güçlerinin de sermayenin ve AKP’nin yalanla, baskıyla örgütlediği bu aldatmacayı açığa çıkarmaya, aktif bir şekilde “HAYIR” çizgisini örgütlemeye çağırdık. Fakat bütün bu çabaların referandumun sonucunu değiştirmeye yetmediği açık.
***
Referandum sürecinde açığa çıkarılması gereken pek çok “yalan” ve kazanılması gereken pek çok hayır vardı! Yalanların açığa çıkarılması emekten ve halktan yana net bir duruşu, kazanılması gereken hayır oyları ise sokakta örgütlenebilen bir politikayı ve gücü zorunlu kılar. Bu anlamda emeğin ve halkın taleplerini bütünlüklü olarak yansıtmayan bir CHP’nin yeterli “umut” olamayacağı ortaya çıktı. Sol güçlerin çabaları ise HAYIR cephesinin örgütlenmesinde önemi azımsanamayacak bir düzeyde olmasına rağmen açık ki yetersizdir. Kürt illerinde örgütlenen boykot ise kendi amacı açısından başarılı olarak tanımlansa da, emeğin ve halkların ortak çıkarları açısından değerlendirildiğinde, ancak güvencesizleştirmeye karşı mücadele başta olmak üzere tüm hak mücadeleleri ile bütünleşen bir kardeşleşme düzleminde gerçek anlamını bulabilecektir.
***
Kuşkusuz referandum süreci emek örgütlerinin durumunun özel olarak değerlendirilebilmesi için önemli verileri açığa çıkardı. Anayasa değişiklik paketinin önemli parçalarından birisini emeğe dönük saldırılar oluşturuyor. AKP bu hedefinin önemli aktörleri olarak örgütlediği Hak-İş ve Memur-Sen’i referandumun örgütlenmesinde de aktif bir şekilde kullandı. Zira Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında “teşekkürü hak eden” kurumlar arasında bu konfederasyonlar özellikle sayıldı. Bu kampın tam karşısında ise DİSK ve KESK gibi varlık sebebi emeğin çıkarları için mücadele olan örgütler olması beklenirdi. DİSK “HAYIR” açıklaması yaptı ama politik ve örgütsel yetmezlikler nedeniyle bunun ötesinde tüm bu süreçte üzerine düşen görevleri yerine getiremedi. Sadece sendikamızın örgütsel bütünlükle yürüttüğü çabaların yeterli olmadığı da bir başka gerçek olarak ortada duruyor. KESK’in durumu ise gerçek bir zihniyet ve düzlem değişiminin gerekliliğinin kanıtı oldu. Oysa ki sınıfsal çatışmaların en açık ve çıplak haliyle yaşandığı emek alanında yürütülebilecek doğru ve bütünlüklü bir çizgi, AKP’nin yalan ve demagojilerinin en fazla açığa çıkartılabileceği zeminleri oluşturuyor. Üzerinde yükseldiği ve kendisini var eden tarihsel deneyim ve birikimler temelinde, DİSK ve KESK’in merkezinde olacağı böylesi bir aktif politik çizginin örgütlenmesi, referandum sathının tümünde ciddi etkiler yapabileceği gibi şimdi içine girdiğimiz yeni dönem açısından önemli ipuçları ve olanaklar yaratabilirdi.
***
Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası olarak yıllardır sınıf hareketinin ana ekseni olarak tanımladığımız güvencesizleştirmeye karşı verdiğimiz fiili ve hukuksal mücadele ile pek çok kazanıma imza attık. Şimdi kazanımlarımıza sahip çıkmak için ve emeğin hak ettiği bir düzeye kavuşana kadar haklarımız için mücadeleyi daha da güçlendirme zamanının geldiğinin bilincindeyiz.
Emek güçleri ile sermaye ve AKP arasında çok daha çetin bir kavganın verileceği yeni bir düzlemin inşa edildiğini söyledik. Kuşkusuz bu kavga güvencesizliğe, taşerona ve hak gasplarına karşı mücadele edenlere, referandumda örgütlü ve net bir şekilde “HAYIR” diyenlere tarihsel bir sorumluluk yüklemiştir. Devrimci Sağlık-İş bu sorumluluğun bilinciyle mücadelesini sürdürdü, ve sürdürmeye devam edecek.