Gerçekçi bir “açılım” sürecinin planlanmasının bazı zorunlu unsurlarına ilişkin yazımın, “gerillanın silah bırakması”na ilişkin bölümünü bu ikinci yazıya bırakmıştım. Duvar yıkılalı beri hemen her hafta, hatta kimi zaman gün aşırı yıkılıp yeniden kurulan ülkemizin şanına uygun bir biçimde, 15 gün içinde Kürt sorununda gerçekten de “tarihsel” denilebilecek bir dönemece daha girildi. PKK neredeyse “aleni” denilebilecek […]
Gerçekçi bir “açılım” sürecinin planlanmasının bazı zorunlu unsurlarına ilişkin yazımın, “gerillanın silah bırakması”na ilişkin bölümünü bu ikinci yazıya bırakmıştım. Duvar yıkılalı beri hemen her hafta, hatta kimi zaman gün aşırı yıkılıp yeniden kurulan ülkemizin şanına uygun bir biçimde, 15 gün içinde Kürt sorununda gerçekten de “tarihsel” denilebilecek bir dönemece daha girildi. PKK neredeyse “aleni” denilebilecek bir görüşme trafiğinin ardından 20 Eylül’e kadar sürecek bir “Eylemsizlik” kararı açıkladı.
PKK’nin “Eylemsizlik” kararını gündelik sonuçları açısından ele almak ve “referandum öncesi AKP’ye destek” veya “AKP ile referandum pazarlığı” gibi yargılarla değerlendirmek elbette mümkün. Ancak bu kararın oluşumu, açıklanması ve kısa sürede yarattığı sonuçların, bu tür gündelik anlamlarının ötesinde bir nitelik taşıdığı kısa sürede anlaşılmaya başlandı.
“Eylemsizlik” kararının nasıl bir yöntemle “Kalıcı Ateşkes”e dönüştürüleceği, hem PKK tarafından, hem de hemen her kesimden aydın ve politikacılar tarafından tartışma gündemine sokuldu. Bir önceki “Açılım” sürecinin ilk işaretlerini veren Cumhurbaşkanı Gül de bu tartışmayla ilgili olduğunu daha ilk adımda ifade etti. Bu tartışmanın, başarısızlığa uğrayan “Kürt Açılımı”nın “restorasyonu”nu da gündeme getirmesi neredeyse kaçınılmaz.
Olaylar gerçekten de bu doğrultuda gelişebilir mi? “Eylemsizlik” kararı (“terör örgütünün iflası” gibi saçmalıkları elbette hesaba katmaksızın) gerçekten de ilk bakışta göründüğü gibi, PKK’nin taktik bir başarısı mı? AKP’nin “Açılım Süreci”ni “askıya alması” karşısında başlatılan yeni silahlı mücadele süreci AKP’yi gerçekten köşeye mi sıkıştırdı? AKP iktidarı PKK’nin AKP’nin inandırıcılığını erezyona uğratan askeri eylemlerine ara vermesini nasıl bir manevrayla sağladı? Bunlar en azından şu anda, spekülasyon yapmaksızın kolayca yanıtlanabilecek sorular değil.
Yine de, İnegöl-Dörtyol atmosferinin 25-30 günlük bir “Eylemsizlik” kararıyla bir anda dağılabilmesi ve “Kalıcı Ateşkes” ve çözüm tartışmalarının yeniden ön plana çıkabilmesi, “Açılım” sürecinin geriye dönülmez bir biçimde kapanmadığını, güçlerin karşılıklı durumuna göre yeniden gündeme gelebileceğini gösteriyor.
Bu nedenle gerçekçi bir “Açılım”ın nasıl olup, nasıl olmayacağına dair notlarımı sürdürmem günün yakıcı gündemiyle de örtüşecek.
***
“Silah bırakan gerilla”nın politik ve toplumsal yaşama eşit ve özgür yurttaşlar olarak katılımı sürecinin “normalleştirilmesi”, gerçekçi bir “açılım”ın çözmesi gereken bir başka “ilk adım sorunu”dur.
Görülen odur ki, devlet cephesinde “gerillanın silah bırakması”na ilişkin en “ileri” yaklaşım, gerillaların “silahlarıyla birlikte” yetkili makamlara teslim olması, sonrasında da “serbest bırakılıp” taşeron güvenlik şirketlerinde, temizlik şirketlerinde asgari ücretle iş aramaya başlaması veya “mevsimlik tarım işçisi” kervanlarına katılmasını öngören bir hödüklük seviyesini aşamamıştır.
Habur’u geçip BDP otobüsünün üzerine çıkan gerilla kökenli barış grubu üyelerinin, Kürtlere ve tüm Türkiye toplumuna Kürt Özgürlük Hareketinin mesajlarını taşıyan politik temsilciler olarak hareket etmeleri karşısında gösterilen hazımsızlığın gerillaya verdiği mesaj ise devletin bütünü açısından bu seviyenin dahi çok uzakta olduğunu göstermiştir.
Gerillayı “hiçliğe mahkum etme” çizgisinin arkasında yatan taktiğin, Kürt Özgürlük Hareketi’nin siyasi bakımdan en bağımsız ve dinamik gücü ile “yasal” Kürt siyasetinin arasına bir “kama sokmak” olduğunu görmemek mümkün mü?
Böylesine bir “aşağılama” ve “hiçliğe mahkum etme” çizgisinin ne gerilla ve ne de gerillayı ayakta tutan toplumsal destekler açısından kabul edilemez olduğu ortadadır.
Gerçekçi “Açılım” perspektifinin,”müzakere sürecinin başlatılabilmesi için gerillanın silah bırakmasını şart koşabilmesi için” gerillanın Kürt Özgürlük Hareketi üzerindeki “siyasi önderliği”nin kanallarını önceden tasarlaması gerekir.
KCK operasyonları ve Kürt politikacılarına yönelik rehin politikasına son verilmesi, %10 barajının aşağı çekilmesi bir Kalıcı Ateşkes şartı olabilir ama gerçekçi bir “Açılım” süreci için yeterli temeli oluşturmaz.
Orta Amerika’daki barış süreçlerinin tümünde “gerillanın silah bırakması” sorunu, ordunun ve polisin gerillanın da bir biçimde eklemlenebileceği tarzda yeniden yapılanması sorununu gündeme getirmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi üzerindeki otoritesini silahlı mücadele ile inşa eden bir politik öncünün, özerk silahlı gücü öngörmeyen bir politik çözüm halinde ciddi bir “dönüşüm” sorunu yaşacağı da ortadadır. Türkiye’deki gerçekçi bir “Açılım” sürecinin “Kürt gerillasının silah bırakması”na ilişkin olarak gerillayı “hiçliğe mahkum etmenin dışında” bir alternatif geliştirmesi gerektiği bellidir.
Gerçekçi bir açılımın hiçbir biçimde üzerinden atlayamayacağı bu konuya dair hiçbir yaklaşım geliştirmezken, Koruculuk Sistemini nasıl “kurtaracağı”nın ve “devşireceğinin” hesabını yapması, AKP’nin “Açılım” politikasının bir “hile” olduğunu düşündüren bir başka göstergedir.