DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin TÜSİAD Başkanı ile Kürt sorunundan, ekonomi ve istihdam konularına kadar geniş bir yelpazede ortak düşünceye sahip olduklarını açıklamaları DİSK’in mücadele geleneği açısından ne anlama geliyor? Gündelik basında “devrimci” sendikanın TÜSİAD’la yan yana durması değişik değerlendirmelere yol açtı. DİSK, tüzüğünde ve kuruluş bildirgesinde yeraldığı gibi esas olarak reform yanlısı bir sendikal […]
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin TÜSİAD Başkanı ile Kürt sorunundan, ekonomi ve istihdam konularına kadar geniş bir yelpazede ortak düşünceye sahip olduklarını açıklamaları DİSK’in mücadele geleneği açısından ne anlama geliyor? Gündelik basında “devrimci” sendikanın TÜSİAD’la yan yana durması değişik değerlendirmelere yol açtı.
DİSK, tüzüğünde ve kuruluş bildirgesinde yeraldığı gibi esas olarak reform yanlısı bir sendikal harekettir. Onu “devrimci” yapan “D” bildiğimiz anlamda anti kapitalist bir devrimci hareketi ifade etmez. Zaten web sitesine girdiğinizde göreceğiniz gibi DİSK’in ingilizce karşılığında “D”, “revolution” (devrim) olarak değil “progressive” (ilerlemeci-reformcu) olarak çevrilmiştir ki, kurucularının esas olarak ifade etmek istedikleri budur.
Bu anlamıyla reformcu bir sendikanın başkanının sermaye sınıfıyla bir şekilde ilişkili olması ve hatta onunla benzer düşüncelere sahip olması normal karşılanabilir mi? Belki Amerikan tipi sendikacılıkta veya sarı sendikal geleneğe sahip bir konfederasyondan böyle bir yaklaşım beklenebilir. Ama bu değerlendirme DİSK ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde mümkün olamaz.
Birkaç nedenden dolayı mümkün olamaz diyoruz:
Birincisi DİSK her ne kadar kuruluş bildirgesinde ve tüzüğünde ifade edildiği gibi reformcu bir içeriğe sahip olsa da kurulduğu andan itibaren bağımsız bir sınıf mücadelesini örgütlemeyi önüne koymuş ve bütün eksik ve hatalarına rağmen bunu yerine getirmiştir. Başından itibaren reel olarak devrimci-sosyalist mücadelenin bir parçası ve onunla karşılıklı etkileşim içerisinde olmuştur. 1980 darbesine kadarki süreçte egemen sınıfların ve emperyalist sistemin Türkiye’de milliyetçi-muhafazakar iktidarları tercih etmesi bu anlamıyla DİSK’in mücadelesinin toplumsal muhalefet hareketiyle çok doğrudan ilişkilenmesini daha da imkanlı hale getirmiştir. Dolayısıyla DİSK’i DİSK yapan temel unsur, sermaye sınıfına karşı ödünsüz bir mücadele içerisinde olmasıdır.
İkincisi, vahşi kapitalist uygulamaların her geçen gün biraz daha şiddetlendiği, sermaye sınıfının işçi sınıfını köleleştirmek ve örgütsüzleştirmek için her türlü tedbiri büyük bir sabır ve güçle uygulamaya koyduğu bir dönemde DİSK gibi bir işçi örgütünün sermaye sınıfıyla Türkiye’nin temel meseleleri konusunda ortak düşünme ihtimali bulunmamaktadır. Çünkü kuruluş bildirgesinde ifade edildiği gibi DİSK politik bir işçi örgütüdür ve mücadelesinde nasıl bir Türkiye hayal ettiğini açıkça dile getirmektedir. Ekonomi, sağlık, eğitim, istihdam vb. konularda DİSK’in temel yaklaşımları mevcuttur ve bunların hiçbiri TÜSİAD’ın fikirleriyle bağdaşmamaktadır. Dün de bağdaşmıyordu bugün de bağdaşmıyor.
Bu durumda eğer TÜSİAD’la “ortak düşünme hali”, TÜSİAD’ın temsil ettiği geleneksel sermaye kesimlerinin AKP hükümetiyle olan sıkıntıları konusunda AKP karşıtlığı üzerinden kurulmaya çalışılıyorsa bu, DİSK’in temel ilkelerinin gündelik siyasete kurban edilmesi anlamına gelir ki, bu çok daha ağır bir eleştiriyi hak eder.
Sonuç olarak, DİSK, eğer kendisini DİSK yapan değerleriyle ayakta kalmak istiyorsa, emek ve sermaye sınıflarının temel çıkarlarının birbirleriyle uzlaşmazlık içerisinde olduğunu unutmamalıdır. Sermaye sınıfını işçi sınıfıyla benzer düşünmeye zorlayan tek şey, işçi sınıfının örgütlü gücü ve kapitalist düzeni yıkabilecek politik potansiyelidir. Bugün her iki unsurdan da yoksun durumda olan işçi sınıfının sermaye sınıfıyla ortak düşündüğünü “sanması” reel olarak sermaye sınıfının figüranı olmasından öte bir anlam taşımaz. DİSK, ekonomik, sosyal ve ahlaki anlamda yıkım halindeki işçi sınıfını yeniden inşa etmek için üzerini düşeni yapmaya ve bunun için bağımsız bir işçi mücadelesini örgütlemeye odaklanmalıdır. Bunun için ihtiyaç duyulan şey; DİSK’in “D”sinin program metinlerindeki karşılığı değil bizzat 1980 öncesi gerçek hayattaki karşılığıdır, yani “D”nin Türkçe hali..!