Yıl 2010. Aylardan Nisan. Bir dakikayla (ONE MUNİTE ile) bütün dünyayı titretip kendine getiren, sözünün üstüne söz söyletmeyen bir başkumandanın hükümetin başında bulunduğu bir zaman. Böyle bir zamanda hükümetin başı ve meclisteki ezici çoğunluğun başkanı olarak her söylediğinin “hüküm” ifade ettiğini bütün dünyaya kabul ettirmiş bir başkumandan hükümetin başındayken; kendini “baş” zanneden kimi “ayaklar” “ayaklanarak” […]
Yıl 2010. Aylardan Nisan. Bir dakikayla (ONE MUNİTE ile) bütün dünyayı titretip kendine getiren, sözünün üstüne söz söyletmeyen bir başkumandanın hükümetin başında bulunduğu bir zaman. Böyle bir zamanda hükümetin başı ve meclisteki ezici çoğunluğun başkanı olarak her söylediğinin “hüküm” ifade ettiğini bütün dünyaya kabul ettirmiş bir başkumandan hükümetin başındayken; kendini “baş” zanneden kimi “ayaklar” “ayaklanarak” Ankara’ya doğru hareket etme cüretinde bulunmuşlardı. Şükür ki gelenlerin, geldikleri bu zaman hiç gözden kaçmamıştı: Özgürlüklerin havada uçuştuğu bir zamanda, müreffeh bir ülke olmaya ramak kala, “one munit”in yıl dönümünden birkaç ay geçe dış mihrakların etkisiyle harekete geçen bu “iç mihraklar” kendilerince hükümeti zor duruma düşüreceklerini zannediyorlardı.
Devletin iktisadi teşebbüslerine çöreklenmiş bu “iç düşmanların” buna cüret etmeleri tek başlarına alabilecekleri bir karar olmasa gerek. Bu işin arkasında ya “Ergenekon” var ya da “one munite”in intikamını almaya yemin etmiş Mossad. Kim bilir belki de her ikisi. Hatta “Ermeni Soykırım Yasasını” tanıdı diye büyükelçimizi geri çağırarak Obama’nın prestijini yerle bir ettiğimiz böyle bir zamanda CIA bile işin içinde olabilirdi. Kimin gazına geldikleri yapılacak derin araştırmalar ve telefon dinleme tutanaklarının okunmasıyla muhakkak ortaya çıkacak elbet. Ama kimin gazına gelmiş olurlarsa olsunlar “Kazanılmış haklarımızı elimizden alamazsınız! Özlük haklarımızı istiyoruz! 4 / C’ye hayır!” gibi eski komünist rejimi menşeli silahlarla Ankara’ya doğru yola çıkmışlardı bir kere. Bu demode sloganları o rejimleri yaşamış ülkeler bile terk ederlerken bizdeki dinozorların bunlara sıkı sıkıya sarılmalarını bizim de beynimiz almıyor ya, neyse! Biz asıl konumumuzdan uzaklaşmayalım.
Daha önce 78 gün bunlara sabır gösteren başkumandanın yine sabır göstereceğini sanıyorlardı anlaşılan. Ama unuttukları o ki sabır taşı çatlamıştı. Derviş yoldan çıkmış sabrı kalmamıştı artık. Hemen ilin “komutanına” emir verildi. Gelenlerin gözyaşlarına bakılmayacak, geldikleri gibi gitmelerine izin verilmeyecekti. Bizim kim olduğumuzu Çanakkale’de dosta – düşmana nasıl gösterdiysek Ankara’da da bunu tekrar edecektik. Bu bir onur savaşıydı. Plan hazırdı: Önce Ankara’ya çıkan tüm yollar kontrol altına alınacak, sonra Ankara merkezde “düşmanların karargâhına” çıkan tüm caddelerde, sokaklarda gerekli güvenlik önlemleri alınacaktı. Bütün bunlar yetmeyecek başka bir ekip oluşturulacak çevrede bulunan kahvehaneler, lokantalar, birahaneler, cafeler didik didik edilecek oralar boşaltılacak, yabancı görülenler ya da eylem tipli olanlar gözaltına alınacaktı. Plan harfiyen yerine getirildi. Ankara dışından gelenler Ankara’ya sokulmadı. Gerçi kimi kendini bilmezler “Seyahat etme ve yerleşme özgürlüğünün Anayasa güvencesi altında olduğunu, bu yapılanların hukuk tanımazlık olduğunu” dile getirseler de “Anayasanın değişmek üzere olduğu” haykırıldı yüzlerine. Ama alınan bütün önlemlere rağmen içeri sızanlar ile Ankara’nın içinden onlara destek için gelenler yine bir üç bini bulmuşlardı. Gaza gelip barikatları yıkmak için kıpırdadıklarında, Amerika ve Batı menşeli gaz bombalarıyla ve coplarla, gelenlerin gazları alınarak püskürtüldü. Uzun bir gecenin ve çetin bir savaşın sonunda amaca ulaşıldı. Yaşanan olaylar sonunda yüzlerce gözaltı yaşanırken, onlarca yaralı oldu. Ama dosta – düşmana bir kez daha gösterildi ki bu hükümet zamanında Ankara asla ve asla geçilmez! Geçmeye kalkışanlara ise gerekli ders verilir. Hem de toplu fiyatına özel ders.