“(…)’bu memlekete sol politika lazımsa onu da biz getiririz’ üslubuyla ‘sola dönülmez’. Bu dönüş, sol politikanın halkın hak mücadeleleri içinde üretilmesinin somut cephelerini açarak gerçekleştirilebilir” Neoliberalizm küresel düzeyde iflas ediyor; Türkiye’deki gözdesi AKP’nin iktidarı inişe geçiyor; kurulu düzen “hegemonya krizi”ne doğru gidiyor. Neoliberalizmin “sınırları”nın; kadir-i mutlak iktidarlarının sarsılabilirliğinin görüldüğü sıralarda, “Liberalizmin kanatları altında” solculuk yapmaya […]
“(…)’bu memlekete sol politika lazımsa onu da biz getiririz’ üslubuyla ‘sola dönülmez’. Bu dönüş, sol politikanın halkın hak mücadeleleri içinde üretilmesinin somut cephelerini açarak gerçekleştirilebilir”
Neoliberalizm küresel düzeyde iflas ediyor; Türkiye’deki gözdesi AKP’nin iktidarı inişe geçiyor; kurulu düzen “hegemonya krizi”ne doğru gidiyor.
Neoliberalizmin “sınırları”nın; kadir-i mutlak iktidarlarının sarsılabilirliğinin görüldüğü sıralarda, “Liberalizmin kanatları altında” solculuk yapmaya soyunarak “rüzgarı arkaya alma” dönemi de sona eriyor. Türkiye sosyalist hareketinin Fırat’ın batısındaki “sosyalist” ve doğusundaki “ulusal kurtuluşçu” “merkez”lerinin, sol politikayı liberal paradigmayla uyumlulaştırma “azmi” sanki nihayet kırılıyormuş gibi görünüyor. Sınıfsal bakış açısı, halkçılık, anti-emperyalizm, sosyal devrimcilik, solda yeniden “kıymet” kazanıyor, “yükselen değerler” haline geliyor. Liberalizm şakşakçısı bir siyasi elitin solun “merkezi”ndeki egemen konumu ortadan kalkıyor; artık eşitlikçi, özgürlükçü, anti-emperyalist konumu öne çıkaran güçler solun merkezini belirlemeye başlıyor.
90’lı yılların “sağa doğru büyük sıçrama”sından 15 yıl sonra, doğruyu söylediğimiz için dokuz köyden kovulduğumuz yılların ardından gündeme gelen bu “sola dönüş”ü “gönül hoşluğu” ile izlediğimi söylemeliyim.
Ama ne yalan söylemeli korkuyorum da. Yıllarca sol politikayı liberalizmin etki alanında kötürümleştiren politikaların “sorumluları”nın, söylem düzeyinde sola dönmekle gerçekten sol bir politik güç olmak arasındaki farkı kavrayamamaları, makası kapatamamaları güçlü bir olasılık çünkü.
Liberal politik çerçeve içinde oluşturulan örgütlerin; bu örgütler aracılığıyla örgütlenen, zihniyeti bu politikanın pratiği içinde şekillenen politik kadroların söylemdeki bu sola dönüşü eyleme dönüştürme yeteneğinin çok sınırlı olacağı açık.
Bu nedenle, bugünlerde ÖDP ve DTP’de öne çıkan sol “söylem” gerçek bir harekete dönüşmeden veya dönüşme yoluna girmeden yaratılacak “solda hızlı yenilenme” umutlarının, düş kırıklığına dönüşmesi ve bugünün sol dinamiklerine yarardan çok zarar getirmesi hiç de zayıf bir olasılık değil.
Yoksul mahallelerinin “çamurunu çiğnemeden”, kitlesel hak mücadelelerinin militan öncülüğüne aday olmadan, yukarıdan, “temsil alanından” solu yenileyici bir kolektif dinamizmin üretilebileceği sanılmamalı.
Elbette “temsil alanı” da kitlesel hak mücadelelerinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine hizmet edebilecek bir “çalışma alanı”dır. Ama “temsil edilecek” maddeyi yaratma çabasından uzak bir “temsil” çabasının “sözde” bir “solculuk”tan öteye gidemeyeceği de bellidir.
“Sokağa çıkmak” formülüyle dile getirilen “militan mücadele” vurgusunun da bu sorunu çözmeyeceğini bilmeliyiz. Militan mücadelelerin, halkın hak mücadeleleriyle “diyalog kurabilmesi” için politik örgütlenmenin halkın hak mücadelelerine somut olarak öncülük edecek “uçlar”, “köprü başları” oluşturması gerektiği bilinmelidir.
Kısacası “bu memlekete sol politika lazımsa onu da biz getiririz” üslubuyla “sola dönülmez”. Bu dönüş, sol politikanın halkın hak mücadeleleri içinde üretilmesinin somut cephelerini açarak gerçekleştirilebilir.
Bu noktadaki tek güçlük geleneksel sol merkezlerin 15 yıllık liberal geçmişleri de değildir. İlerici sendikal konfederasyonlar, DİSK ve KESK ile ilerici meslek ve halk örgütlerinin merkezlerinde yaşanmakta olan “politik dağılma” da halkın hak mücadelelerinden güç alan etkili bir ilerici toplumsal muhalefet sürecinin yaratılmasının önündeki büyük bir engeldir. “Sola dönmek”, güçlü bir ilerici toplumsal muhalefet merkezi yaratma sorununun çözümüne de politika üretmekten geçiyor. İşte bu noktada BAK gibi, “Yurttaştan Yurttaşa” inisiyatifi gibi ilerici muhalefet güçlerini kimliksizleştiren, örgütlü politik mücadeleyi küçümseyen, ilerici bir toplumsal muhalefet merkezi üretme yönündeki çabaları köstekleyen yaklaşımlarla açık bir hesaplaşmaya gidilmeksizin üretilecek “politikaların” ayaklarının havada kalacağı görülmelidir.
Solun geleneksel merkezlerinde gerçek bir “sola dönüş” için gerçek ve pratik bir özeleştiri gerekiyor.