İki adımlık yerkürenin gördükleri arka bahçelerine gömülenler için “Ya–,ya–” olarak başlayan çağrı metinlerinin bir özelliği, içlerinde hem şimdi hem de gelecek zaman kiplerini taşıyor olmasıdır. “Ya Sosyalizm ya barbarlık” “Ya Sosyalist Cumhuriyet ya Osmanlı’ya dönüş”** Bu çağrılar aslında birer öngörüdür de. Şimdinin hakkının verilemediği koşullarda uğursuz bir gelecek öngörüsü. İnsanlık ya Sosyalizm ya barbarlık lafını […]
İki adımlık yerkürenin
gördükleri
arka bahçelerine gömülenler için
“Ya–,ya–” olarak başlayan çağrı metinlerinin bir özelliği, içlerinde hem şimdi hem de gelecek zaman kiplerini taşıyor olmasıdır.
“Ya Sosyalizm ya barbarlık”
“Ya Sosyalist Cumhuriyet ya Osmanlı’ya dönüş”**
Bu çağrılar aslında birer öngörüdür de. Şimdinin hakkının verilemediği koşullarda uğursuz bir gelecek öngörüsü. İnsanlık ya Sosyalizm ya barbarlık lafını eden Rosa Luxemburg’un katliyle “süreklileşmiş bir barbarlık” dönemine girdi. Aynı durum Sosyalizmin ciddi bir proje olarak üretilemediği koşullarda bu topraklar içinde geçerlidir. 1980’lerde 12 Eylül faşizminin teslim aldığı topraklardaki nüfus 40-45 milyonken, 650 bin devrimci gözaltı yaşıyordu. 2009’da gerici faşist partinin 80 milyonluk nüfusu fiilen denetlediği topraklarda Sosyalist Sol’un oy sayısı 200 bin civarında hesaplandı.
Hem şimdi hem de gelecek zaman kiplerinin uğursuz bir gelecek öngörüsü olmaması, aşağıdaki üç tezin doğru okunmasını gerektirir. Bunlar Althusser’in “tarih öznesiz süreçtir”, Marx’ın “altyapı son yargıda belirleyicidir” ve Lenin’in “sınıfa dışardan bilinç taşınması gerekir” tezi.
Tarihin öznesiz süreç olduğu tezi, tarihin kendi nesnelliği olduğu ve bu nesnelliği içinde “öznelerin” rolünün olmadığı anlamında değil, tarihin “sınıflar mücadelesi” ile şekillenen özneler tarafından yapıldığını ifade eder. “Özne” ya da “sınıf” ekonomik bir kategoriyken “sınıf mücadeleleri” siyasal bir kategoriyi tanımlar. Türkiye’de gerici faşist partilere verilen oyların sınıfsal analizi yapıldığında “Sosyalist Cumhuriyeti” kuracak öznelerin şu andaki siyasal yapıyı şekillendirenlerle aynı olduğu görülür. Bu noktada yapılması gereken sınıfın kategorik reddi ile yeni toplumsal kimlikler, cinsel tercihler, etnik politikalar üzerinden yeni özneler tanımlamak ve yeni ittifak aramak yerine, sınıf mücadelesi üzerinden siyasal alanlar açmaktır. Birinci yolu 12 Eylül’den 650 bin gözaltıyla çıkan ülkede ÖDP denedi.
Burada yanlış anlamalara izin vermemek için şu notunda düşülmesi gerekmektedir. Sınıf temelli, yani emek-sermaye kırılması üzerinden yürütülen mücadele fabrika işçisinden başka işçi tanımayan uvriyerist bir onay değildir. Emek sermaye kırılması üzerinden kurulacak ezilen kimlik hareketleri, kadın ve çevre hareketleri “hak talepleri” üzerinden sınıf mücadelesi temelinde “siyasallaşmış özneye” her zaman eklenir ya da eklenmelidir.
Altyapının-ekonominin-son yargıda belirleyici olduğu ciddi anlamda müdahale edilmesi gereken tezdir. Önerdiğim “siyasallaşmış altyapının son kertede belirleyici olduğu” düzeltmesidir. Sanıyorum Engels aşağıdaki satırları yazarken tamda bunu anlatıyordu. “Tarihin maddeci kavrayışına göre, tarihteki belirleyici etken, son yargıda, gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Ne Marx ne de ben bundan fazlasını ileri sürdük. Eğer daha sonra biri çıkar da ekonomik etken yegane belirleyicidir dedirtmek için bu önermeye işkence yaparsa, onu boş, soyut, saçma bir tümceye dönüştürür”.(1) Bürokratik, taşlaşmış sendikal yapılarda olmayı siyaset yapmak olarak gören Türkiye Solu’nun önemlice bir bölümü bu önermeye işkence yapmaya devam ediyor.
Sınıfa dışardan bilinç taşıma meselesi ekonomik çıkarları için mücadele eden “kendinde sınıfa”, dışardan Sosyalizm propagandası yapmak anlamında değil, siyasal çalışmanın geniş alanlara taşınarak “sınıfı içerden örgütlemek”, o “içeriyi” sadece üretim alanları ile sınırlamamak, somut talepler doğrultusunda tarihsel sınıfsal çıkarların sınıf mücadelesi üzerinden kurulması anlamına gelir. Sınıfın somut talepleri doğrultusunda, sınıf mücadelesi üzerinden gerçekleşen devrimci-komünist müdahale, “siyasallaşmış altyapıyı” kurar. Ve ancak “siyasallaşmış bu altyapı” son kertede belirleyicidir.
Yani;
“Nerede sınıfsal-toplumsal nitelikli bir sorun var, nerede bu sorunlara karşı bir rahatsızlık belirtisi ortaya çıkmış, nerede rahatsızlık harekete dökülmüş, biz orada, oradaki emekçilerle birlikte, mevcut sınıfsal oluşumu, oradaki kadrolarımız üzerinden daha ileriye taşımak için çaba harcamak zorundayız”.(2)
Devrimcilerin halkın hakları temelinde yürüttüğü çalışmaların pek çok mahalle, ilçe ve büyük kent merkezlerinde solcusundan sağcısına adayların söyleminin, vaatlerinin, programlarının içeriğine doğrudan yansıması hak mücadeleleri çizgisinin isabetliliğine dair bir göstergedir. Hak mücadelesinin başarıya ulaştırılması şimdi çok daha mümkündür. Sözde İslami değerlerin iktidar olduktan sonra ne kadar büyük yozlaşmaya uğradığı şimdi çok daha rahat görülebilir. Seçim öncesi aylarda tüm zamanların en yüksek harcamaları eşliğinde sürdürülen sadakacılığın, teo-liberal sosyal politikanın kriz koşullarında bir sınıra dayandığı ortaya çıkmıştır. İktidarın tökezlediği bir noktada, bu kadar dinamik ve değişken bir toplumsal yapı, her ‘an’ başka biçimlere dönüşebilir.
Bunlar sadece seçimlerden çıkarmamız gereken sonuç değil, neoliberal saldırılara karşı halkın devrimci yolunun oluşturulmasında teorik pratik hattımız olmalıdır.
dipnotlar:
1. Ludwin Feurebach et la fin de la Philosophie classique allemende
2. İlker Belek- Bir kez daha sınıf oluşumu üzerine.
**Bu dikotomiler sadece yazınsal örnek olup kavramın ardında duran siyasetlerle kavramları tartışmak için örneklenmemiştir. Seçilen bu örnekler kavramın kapsamını ikiye bölerek yapılan çağrıyı anlatmak için seçilmiştir.