Eczacının ve eczane emekçilerinin içinde bulunduğu durumu, açıkçası haykırışını ancak bu cümle ifade edebilirdi.21 Aralık 2008 tarihinde Ankara da gerçekleştirilen mitingin ana sloganı 32 bin kişinin haykırışında dile geldi. ARTIK YETER! Neoliberal ekonomik politikalar her alanda olduğu gibi sağlık alanında da hak gaspına devam ediyor. Tarihinin en derin krizini yaşayan kapitalizm, kazanılmış hakların, sosyal devlet […]
Eczacının ve eczane emekçilerinin içinde bulunduğu durumu, açıkçası haykırışını ancak bu cümle ifade edebilirdi.21 Aralık 2008 tarihinde Ankara da gerçekleştirilen mitingin ana sloganı 32 bin kişinin haykırışında dile geldi. ARTIK YETER!
Neoliberal ekonomik politikalar her alanda olduğu gibi sağlık alanında da hak gaspına devam ediyor. Tarihinin en derin krizini yaşayan kapitalizm, kazanılmış hakların, sosyal devlet olgusunun ortadan kaldırılması için ilk elde sağlık ve eğitime yöneldi.
Eczacılar ve devlet arasındaki sorunların temelinde, kazanılmış hakların ortadan kaldırılmasının karşısına örgütlü bir şekilde karşı çıkışımız ve duruşumuz var. AKP iktidarıyla başlayan sağlıkta dönüşüm uygulamaları, sağlık alanını tümüyle özel sektöre açmak, Türkiye’yi yabancı ilaç firmalarının sınırsız açık pazarı haline getirmek, bu dönüşümün tüm finansman yükünü eczacıların sırtına yüklemek, hastaların kazanılmış bir çok hakkını budamak. Devletin sağlık giderlerinin çok yüksek olduğu gerekçesini öne süren AKP iktidarı, 2005 yılında başlattığı sağlıkta dönüşüm programıyla gelinen noktada ne menem bir şeyse, sağlıkta devletin giderlerini 10 kat arttırdı.
2005 yılının 1 Ocak’ında Türkiye de 35 milyon SSK’ lının serbest eczanelerden ilaç alımı başladı. SSK hastaneleri devlet has tanesi konumuna dönüştürülürken, özel hastanelerin ve polikliniklerin önü açıldı. 22 yıl SSK hastanelerine bir çivi dahi çakmayan devlet, özel hastanelere sınırsız kredi ve tüm bürokratik desteğini sundu.
Artık herkes her istediği hastaneye gidiyor, saatlerce SSK kuyruklarından, ilaç kuyruklarından kurtuluyor görece bir rahatlama yaşanıyordu. Yerel seçimler öncesi (2004) halka 5 milyon yeşil kart dağıtıldı. Bu şimdiye kadar görülmemiş bir şeydi. Seçimlerden sonra dağıtılan o yeşil kartların yarıdan çoğu geri iptal edildi ve yeşil kartlıların ilaç bedellerine %50 katkı sağlaması getirildi. Kaşıkla veriyor görünüp kepçeyle geri aldı. Sürekli değiştirilen uygulama tebliğleri ile hastaların kazanılmış hakları ufak ufak yok edilerek, bu her alana yaygınlaştırıldı. Hasta artık her ilacı alabilmekte, her hastaneye gidebilmekte. Yalnız bir şartla; paran varsa!!…Yani sağlıkta dönüşümün diğer adı : Sağlıkta özelleştirme.!
İşte bu süreçte tüm bu özelleştirme uygulamalarının yükünü eczanelere yüklediler. Kurumlara verdiğimiz ilaç bedelleri 3-5 ay gibi sürelerle ödeniyor. Eczacı sağlık danışmanlığından dışlanıyor, sadece bilgisayarın tuşlarına basıp onay alan herhangi biri haline getiriliyor.
Biz eczacılar, uzun zamandır çözüm arayışını meslek örgütleri aracılığıyla bulmaya çalıştık. Bu çözüm çabaları her seferinde bize başka bir sorunu, ardından da başka bir tıkanma veya tehdit olarak geri döndü. Uzun yıllar Türkiye de ilaç pazarının %80′ nini elinde bulunduran yabancı ilaç firmalarının ilaçlarının eş değerde ilaç üreten yerli bir firmanın ilaçlarından 5-6 kat fazla fiyatla satıldığını dile getirdik. İşte o ilaç fiyatları bir gecede %50 indirilerek, eczanelerin çok ciddi kayba uğramasına neden oldular. İlaç firmalarını ve depoları koruyup sıkıntısını eczanelere yüklediler. SUT(Sağlıkta Uygulama Tebliği) yap boz tahtasına döndürülerek onlarca kere değiştirildi. Sürekli kesilen ve çalışmayan online sistemi ile hasta mağdur edilir ve ilacını alamazken, düzeltilmesi talepleri karşısında şu zamana kadar hiç bir iyileşme gerçekleştirilmedi.1 Ekim 2008 tarihinde uygulamaya konulan ve hastalardan alınan 10 TL muayene tahsili eczacıya yüklenerek hasta ile karşı karşıya bırakıldık. SGK Ödemelerindeki nedensiz kesintilerin nedenlerini lütfedip açıklamadılar. Günübirlik tedavi icat ettiler. Yani hasta ancak bir günlük ayakta tedavi edilebilir. Sanırım böylesi ucube bir uygulama hiç bir ülkede yoktur. Burada daha onlarcası sayılabilecek teknik sorunlar, aslında sadece eczacının sorunu olmaktan çıkmış, tüm hastaların ve insanların sorununa dönüşmüştür.
Bu nedenlerle kaderine razı olması istenen 8500 eczanenin kapanma ve gizli iflas yaşaması karşısında yeni bir duruşa ve politikaya olan ihtiyacımızı hayati önemdedir. Sürekli hiçe sayılan, ekonomik, politik baskı altına alınan bir mesleğin üyeleri olarak ya reflekslerini yitirecekler ya da direneceklerdi. Verilecek mücadelenin zamanı ve tepkisi tam bu noktada değer taşımaktaydı. Mücadele hastalar, eczane emekçileri, diğer demokratik örgütlerle yükseltilmeli sürekliliğinin devamı sağlanmalıydı.
İşte 21 Aralık 2008 tüm bunların ışığında bir dönüm noktası olmuştur. Bir hafta gibi kısa bir zamanda hızla örgütlü gücünü harekete geçiren TEB, 32 bin Eczacı ile çalışanları ve hastaları Ankara da buluşturarak tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Mitinge katılanlar son derece dinamik ve kararlı bir şekilde ARTIK YETER! dediler.
Artık gün her zamankinden daha fazla direnme, karşı durma ve dayanışma günüdür. AKP iktidarı fütursuzca başlattığı hak gaspında cevabını almalıdır.
Biz ARTIK YETER dedikçe otoriteler DAHA BİTMEDİ diyor. Ama biz farkındayız;
Biz sağlık emekçileri:
-Son beş yıldır Sağlık sisteminin finansmanını yüklenip iflas durumuna gelen,
-Son beş yıldır hasta ile karşı karşıya getirilen,
-Son beş yıldır angarya üstüne angarya yüklenen eczacılar, tüm sağlık emekçileri bu vahşi sömürü ve özelleştirme saldırılarına karşı,
Sağlık, yaşam, meslek hakkımızı hiçe sayan uygulamalara kapalıyız ve ARTIK YETER! DİYORUZ.
*Eczacı