Ergenekon bağlantılı kişilerin sevk ve idare ettiği İmralı Cezaevi’nde kalan ve hala hücrede tutulan Öcalan’ın zorla saçları kazıtıldı. Öcalan, uygulama emrinin direk tepeden geldiğini söyledi. Ergenokon operasyonunu da değinen Öcalan, “Tartışmanın temelinde demokratikleşme yoktur. Dışarıdan dayatılan bir savaştır. O güçler ABD, İngiltere ve İsrail’dir” dedi. Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgilere göre, Öcalan, […]
Ergenekon bağlantılı kişilerin sevk ve idare ettiği İmralı Cezaevi’nde kalan ve hala hücrede tutulan Öcalan’ın zorla saçları kazıtıldı. Öcalan, uygulama emrinin direk tepeden geldiğini söyledi. Ergenokon operasyonunu da değinen Öcalan, “Tartışmanın temelinde demokratikleşme yoktur. Dışarıdan dayatılan bir savaştır. O güçler ABD, İngiltere ve İsrail’dir” dedi.
Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgilere göre, Öcalan, görüşmede kendisine verilen sekizinci 10 günlük hücre cezasının bittiğini, 20 günlük 9. hücre cezasının ise 2 Temmuz itibariyle başlatılabileceğini söyledi. Öcalan, hücre cezası esnasında karşılaştığı tutumları değerlendirirken Eylül 2007 yılında saçlarının kazıtılmasından sonra ikinci kez istemediği halde saçlarının kazıtıldığını belirtti, şu bilgileri verdi: “Saçlarımı kazıttılar. Devlet, bunu “biz istediğimiz zaman seni kontrolde tutarız, istediğimizi yaparız, sen bizim elimizdesin, yirmi dört saat kontrolümüzdesin” mesajını veriyor. Benim elimde İmralı yönetmeliği var, diğer cezaevi yönetmelikleri var. Yaptıkları saç kesme bunlara aykırıdır. Tabii bu yaptıkları siyasidir. Bunu yapmamanız lazım, dedim. Onlar da ‘biz saçınızı kesmek zorundayız’ dediler. Bu durum buradaki yetkilileri aşan bir durumdur. Emir en tepeden geliyor. Mazgaldan bakıyorlar. Mehmet Hayri Durmuş, ‘benim ölüm orucuna başlamamın nedeni bu delikten bakma meselesidir’ demişti. Yani kapı deliğinden sürekli kontrol ettikleri için ölüm orucuna yatmıştı. Tabii ben öyle bir eyleme girmeyeceğim ama bu konu önemlidir. Onlara bu yaptıklarının çok sakıncalı olduğunu söyledim. Zaten odada sürekli kamerayla gözetleniyorum. Ayrıca delikle oynamayın, ama böyle yapacaksanız mazgal açık kalabilir, dedim. Ama hayır o tarafa bu tarafa şak şuk diye çekiyorlar, ben birden irkiliyorum, kitap okurken rahatsız oluyorum, yazı yazamıyorum, dikkatim dağılıyor, hatta geceleri bazen uyuyamıyorum. Bu durumu Cezaevleri İzleme Komisyonu’na bildirmek istiyorum. Bana ilişkin şeyler üstten geliyor. Ne yaparlarsa yapsınlar şahsiliğimi, kişiliğimi korurum, korumasını biliyorum. Şereflice yaşamasını biliyorum. Son nefesime kadar onurluca yaşayacağım. Burada direnmeye devam edeceğim. İntiharvari herhangi bir eyleme girişmeyeceğim, bir şey olursa benden bilmeyin bunun sorumlusu devlettir. Kaba direnişe girmeyeceğim, hatta küfür etmeyi bile kaba direniş tarzı olduğu için kendime yakıştırmıyorum. 30 günlük hücre cezasını başarıyla atlattık, bir 20 günü daha atlatırım. Ben biraz alıştım, savunmalarımı yazıyorum. 10 günlük hücre cezası iki gün önce sona erdi. Son 20 yirmi günlük hücre cezasını da hemen uygularlar.”
Yaşananlar hegemonik savaştır
Görüşmede Ergenekon operasyonuna değinen Öcalan, “Ne ulusalcıların ağzıyla AKP’yi ne de AKP’nin ağzıyla ulusalcıları eleştirelim. Bizim tarzımız bu değil. Üslubum, tarzım bu değil. Kürtler dikkatli olmalı” dedi ve şöyle devam etti: “Bugün yaşananlar bir hegemonik savaştır. Ulusalcılar tasfiye oluyor. İlk kez oluyor bu kadar üst düzeyde generallerle ilgili şeyler. Bunların arasında Hurşit Tolon da var. Hurşit Tolon, buradan sorumlu kişiydi. Etkili bir kişidir. 1920-30’ların ideolojisi, sistemi tasfiye oluyor. Mustafa Kemal’in o zaman kurduğu sistem bugün aşılıyor. Bu yaşananlar hegemonik bir savaştır. Ulusalcılar öyle dedikleri gibi ya da sanıldığı gibi Amerika karşıtı değildirler. Bunlar Irak’taki BAAS’çılar gibidirler. Yalçın Küçük diyor ki, İlhan Selçuk en Amerikancı kişidir. Amerika ile en çok görüşebilen ve anlaşabilen kişidir. Amerika serbest bırakırsa, generaller 24 saat içinde darbe yaparlar. ABD onay vermiyor, İsrail onay vermiyor.
Bu savaş AKP’yi ve orduyu aşıyor
Hepsi, ABD İsrail’e bağlı, onların izni olmadan bir şey yapamıyorlar. Bu hegemonik savaş, aynı güç tarafından kontrol ediliyor. Her iki taraf aynı merkezi güce bağlı. Bunlar, hem ulusalcılar hem AKP’liler ABD’ye “beni alın” diyorlar. Yani biri diyor ki ben size en iyi hizmeti yapacağım diğeri diyor hayır ben daha iyi size hizmet ederim. Bu tartışmaların nedeni darbe olup olmaması değildir. Tartışmanın temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesi yoktur. Bu savaş AKP’yi, orduyu aşar, dışarıdan dayatılan bir savaştır. Dışarıdan kontrol ediliyor. Her iki taraf da aynı güce bağlıdır, aynı güç tarafından kontrol ediliyor ve bu güç tarafından çatıştırılıyor. Bu güç ABD, İngiltere ve İsrail’dir.”
Yahudilerin rolü çok büyük
Öcalan, bugün yaşanan tartışmaların tarihi arka planı bulunduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: “16 Mayıs’ta Mustafa Kemal’in çıktığı yerden Kraliçe, İngiliz Savaş gemisiyle geliyor. Bunun anlamı, bakın biz bu kadar güçlüyüz, bu kadar gücümüz var, demek istiyorlar. Ben yakından takip ediyorum. Gazetelere baktım, birkaç gazeteci de bunu anlamış gibi. Bu hegemonik savaşın tarihi eskidir. Yahudilerin burada rolü çok büyüktür. Ben bunları dile getirirken anti semitik değilim. Yahudilerin de Ortadoğu’da demokratik bir şekilde diğer halklar gibi yer almasından yanayım. İspanya Krallığının yıkılması, Fransa Krallığı ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasında Yahudi politikaları etkili olmuştur. Bu biraz da Hıristiyanlık karşıtlığıdır.
Mustafa Kemal bu ideolojiyi biraz kırmak istemiş ama güç getirememiştir. Benim Mustafa Kemal’i gündeme getirmemin nedeni budur. Mustafa Kemal bunları biliyor tam anlamak çözmek istiyor. Tarihi çok inceliyor, okuyor. Ben de tarih konusunda benzer süreçten geçtiğim için daha iyi anlıyorum. Ama Mustafa Kemal güç getiremedi, 1926’da onlarla anlaştı. Türkiye 1926’dan bu yana bu hegemonik güç tarafından kontrol ediliyor. Bu güce teslim olmuştur. Mustafa Kemal’in özgürlükçü olduğuna da inanıyorum, bağımsızlıkçı olduğuna da inanıyorum ve direndiğine de inanıyorum. O nedenle ısrarla Mustafa Kemal’e vurgu yapıyorum. Ama bırakmadılar, güç getiremedi, etrafını kuşattılar. İttihatçı kadro ile Mustafa Kemal’in etrafını sarmışlardı. Dr.Nazım, Cavit Bey onlar İngilizlerin adamıydı. Mustafa Kemal, onların bazılarını astı, onlar da bazılarını ama bir yerde durdu, yoksa her iki taraf da bitecekti, sonuçta uzlaştılar. Mustafa Kemal daha fazla ileri gidemedi, onlarla uzlaştı. İsmet İnönü onlar İngiliz yanlısıydı. Mustafa Kemal’i Çankaya’ya hapsettiler. Ama Mustafa Kemal de kendi ideolojisini hakim kılmak için çok çaba sarf etti.”
M.Kemal’in ideolojisi tasfiye oluyor
“Bugün Mustafa Kemal’in egemen kıldığı ideoloji tasfiye oluyor.” diyen Öcalan, şu hususların altını çizdi: “Türkiye 1926’dan bu yana dış güçlere bağlıdır. Sadece ’60’larda Menderes, biraz Ruslara yaklaşmaya çalıştı, onu da astılar. Dış güçler, Türkiye’yle artık bu şekilde yürüyemeyeceğini biliyor. Ortadoğu’ya tam hakimiyetleri için Ilımlı İslam ile birleştirilen bir sistem tasarlamışlar, Ortadoğu için bunu gerekli görüyorlar. Türkiye’ye yeniden bir şekil veriyorlar. Nasıl sonuçlanacak bilemiyorum. Belki de bir müddet böyle devam eder. Çünkü İsrail, Türkiye’nin böyle çatışmalı kalmasını da istiyor olabilir.
Kürtler taraf olmamalı
Kürtler, iyi çalışırlarsa bu durumu atlatabilir. Bu hegemonik çekişmelerde Kürtler taraf olmasınlar. Kürtler ne ulusalcılardan ne de diğerlerine taraf olsunlar, çok dikkatli olsunlar, kendilerini korusunlar. Ancak bu şekilde bu kaosu atlatabilirler. Bu güçler Denizler için de onları kullandıklarını söylüyorlar. Yani Denizleri nasıl kullandıklarını anlatıyorlar.
”
Türkiye Lübnanlaşabilir
Öcalan, iç çatışmalı halin Türkiye’yi götüreceği yer konusunda ise şu görüşleri dile getirdi: Beni Ortadoğu’dan çıkardıktan sonra Esad’ı teslim aldılar. Beşar Esad biliniyor. İran’a da birkaç hava saldırısı düzenleyecekler. Eğer Türkiye demokratikleşmezse sıra Türkiye’ye gelir. Ben 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iki sayfalık bir yazı yazdım, hücre cezası için. Orada devlete tekrar seslendim. Daha önceki 124 sayfalık savunmamda söylediklerim halen geçerlidir, dedim. ‘Ben Türkiye’de demokratik bütünlükten yana olduğumu tekrar belirtiyorum’ dedim. Türkiye demokratikleşirse çok gelişir diyorum. Fakat demokratikleşmezse, demokratik adımlar atmazsa, Irak, İran, Suriye’den sonra sıranın Türkiye’ye geleceğini belirtiyorum. Türkiye’de yüzlerce etnik ve kültür yapıları var. Bu durumda demokratikleşmezse Türkiye, İsrail-Filistin, Irak, Lübnan gibi olur. Türkiye Iraklaşırsa, Lübnanlaşırsa bu çok vahim sonuçlar doğurur. Kaldı ki o zaman Ermeniler’in, Pontusların vb. birçok şeyin hesabını Türkiye’den sorarlar. Türkiye daha fazla batmamışken demokratik açılımla bu önlenebilir. Ben, Türkiye için Iraklılaşma, Lübnanlılaşma tehlikesini görüyorum.”
Zaman kaybedilmeden Çatı Partisi kurulsun
Öcalan Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehlikenin üzerinden gelinmesi için de şu öneriyi yaptı: “Bunları boşuna dile getirmiyorum. Ben boşuna konuşmuyorum. Böyle bir tehlike gördüğüm için bunları dile getiriyorum. Bunun için Çatı Partisini öneriyorum. Halklar birlikte hareket etmezse, dayanışmayı sağlamazlarsa, herkes kendi etnik ve diğer kimliklerini dayatırlarsa herkes kaybeder. Bağımsızlık birbirinden uzaklaşmak değildir. Çatı Partisi, demokratik birlik için önemlidir. Herkes kendi özgünlüklerini koruyarak bir araya gelebilirler. Kaldı ki herkesin buna ihtiyacı var. Toplumların birbirleriyle çatışmasını önlemek için demokratikleşmek için bu gerekli ve önemlidir. Bu bizi kardeşleşmeye götürür. Demokratik bir toplum için sadece kardeş olmak da yetmez, halkların demokratik birliği, birlikteliği gerekir. Sol, en azından demokratikleşme ilkeleri çerçevesinde bir araya gelebilir, birliklerin sağlayabilir. Bunu başarırlarsa çok parçalı yapısından da kurtulur. Sosyalizm, Batı kökenli bir kelimedir. Anlamı toplumculuktur. Demokratik toplumculuk ilkeleri etrafında tüm güçlerini birleştirebilirler. Tüm demokrat kesimleri de içlerine alabilirler. Demokrat dindarları da içlerine alabilirler. Mazlum-Der de olabilir. Eğer buna inanmayanlar varsa, bunlar kuşkulu kişiliklerdir. Bu kişiler demokratik birlikteliği, barışa ilişkin ortak projeleri bozmak için ortaya birçok farklı yapı ve proje sunabilirler. Dikkatli olmak lazım.”
Ozandılar demokrasi mücadelesi veriyorlardı
Öcalan, şöyle devam etti: “Denizlerin tutuklanmasından sonra başlattığımız mücadeleyle bugünlere geldik. Denizler, Mahirler, ’70’li yıllardakiler, hayatlarını ortaya koydular. Hayatları pahasına Kürt kelimesini telaffuz ettiler. Deniz Gezmiş, idam sehpasında Kürt ve Türk halkının özgür birlikteliğinden ve kardeşliğinden bahsetti. Bu çok önemlidir. Hem özgürlükten hem kardeşlikten söz ediyordu. Deniz de Mahir de yapılması gerekeni yaptılar ve bu nedenle de idam edildiler. Kürt sözcüğü ilk Mahir Çayan’ın ağzından çıkmıştı. Şaşırmıştım, kim bu delikanlı yiğit diye. Onlar bunun için hayatlarını feda ettiler. Kürt Türk halkının kardeşliğine, halkların kardeşliğine inanıyorlardı. Ben de onların anısına bağlı kaldım. ’70’li yıllarda Kürtlerin varlığı dile getiriliyordu ama sorun tam anlaşılamıyordu. Şimdi Kürt sorunu anlaşılıyor, herkes sorunu biliyor, mücadele etmek için iyi bir zemin var. Fakat buna inanmak, bunun için hayatını ortaya koymak gerekiyor. Sol bunları anlamazsa olmaz. Öyle sahte solla olmaz. Sivas-Madımak’ın yıldönümü bugün. Onların anılarına bağlılığımı bildiriyorum. Onların hepsi aydındı, ozandı, sazıyla sözüyle demokrasi mücadelesi veriyorlardı.”
DTP iç sorunları gidersin
DTP’nin bu ay içerisinde yapacağı kongreye değinen Öcalan, “DTP de Kongrelerini bu ay yapacaklar herhalde. Kongre’de başarılar diliyorum. Varsa sorunları, mutlaka gidersinler. Çatı partisi çalışmalarını yoğunlaştırsınlar. Demokratikleşmeyi sağlamazlarsa olmaz, bu mutlaka olmalı. Diğerleri için de söylüyorum. Ben Deniz ve Mahirlerin anılarına saygılıyım ve üzerime düşeni yaptım, onlar da üzerlerine düşeni yapsınlar, ciddi olsunlar. Kabul etmezlerse onlar kuşkuludurlar, Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum. Ben bunları dile getirirken hayatımı ortaya koyuyorum. 25 günlük hücre cezası, burada 25 yıl gibidir. Ben gerektiği zaman bunu göze alıp konuşuyorum. Ama herkesin, bir şeyler yapması lazım.” dedi.
Buradayım ama devleti de eleştiriyorum
Sık sık devlet olgusunu değerlendiren Öcalan, bu haftada devlet olgusu konusunda şu değerlendirmeyi yaptı: “Devlet dediğimiz olay şudur. Ben bütün birikimime tecrübeme dayanarak devletin var olması gerektiğini söylüyorum. Devletin yıkılmasından, parçalanmasından yana olmadığımı söylüyorum. Devlete gelince, kim ne kadar örgütlüyse O, o kadar devlettir. Şimdi ben de devletim. Ömer Lütfü Mete de diyordu “Apo devlet gibidir” diye. Nasıl devletim, kesinlikle yanlış anlamayın, devletin kanunlarıyla, devletin kanunları çerçevesinde buradayım. Ama devleti eleştiriyorum. Devleti de anlıyorum, devletin ne kadar olaya ciddi yaklaştığını da biliyorum. Ben dışarıda ayda bir doktor kontrolünden geçmezdim, burada her gün doktor kontrolünden geçiyorum, bir sürü masraf yapılıyor, yüksek düzeyde güvenlik önlemi alınıyor, Ben bunlar iyidir, güzeldir anlamında söylemiyorum, devletin olaya yaklaşım biçimini, ciddiyetini dile getirmek için söylüyorum. Ben ucuz şeyler söylemiyorum. Devlet de bunu biliyor. Devletin bana yaptıklarını da biliyorum, onlar da söylüyorlar, beni üst düzeyde koruduklarını. Devletin kanunları çerçevesinde buradayım ama devleti eleştiriyorum. Devletin kanser gibi olmasını, kanser üretmesini eleştiriyorum. Devletin demokratikleşmesi için mücadele ediyorum. Devlet de benim gücümü biliyor, ona göre yaklaşıyor. Devlet de beni buraya getirten güç de yani Amerika, İngiltere, İsrail benim burada söylediklerimi cümle cümle biliyor, onlardan yararlanıyor. Burada konuştuklarım anında devlete, CİA’ya, MOSSAD’a gidiyor.”
Bağımsızım o yüzden halk bana bağlı
“Devlet, benim gücümü de biliyor.” diyen Öcalan, şunları söyledi: “Benim ölmemin onlara neye mal olacağını, ölmem halinde nelerin olabileceğini biliyor. Ne şimdilik onlar beni tasfiye edebilecek pozisyondalar ne de biz devleti dönüştürebilecek bir pozisyondayız. Bu nereye kadar sürecek bilmiyorum. Ne çok umutsuzum, ne çok umutluyum. Belki iyi şeyler de olur, belki kötüye gider bilemiyorum. Ben, Kürt halkıyla oynanmasına kesinlikle ve asla izin vermem, daha önce de vermedim. Bunu devlet çok iyi biliyor. Bunun için üzerime bu kadar geliniyor. Amerika da bunu çok iyi biliyor. Barzani’nin partisi onların partisi gibidir. Talabani’nin YNK’si İngilizlerin öz partisidir. Zaten Talabani Barzani, İsrail-İngilizlerin öz ağıdırlar. Devlet de kontrol ediliyor. Ama ben halkımı kimseye kullandırtmadığım için halkım bana bağlıdır, bağlı kalacaklar da. Bu böyle bilinmelidir. Gücüm var. Ben, PKK’ye ilişkin bir şey diyemem, onların bileceği şeydir, ben karışmam. Şu an gelinen noktada ne ben bir şey yapabilirim ne de benimle görüşülebilir. Bu konuda ne çok umutluyum ne çok umutsuzum. Onurlu ölmesini de bilirim.”
Urfa tarihe bakışı değiştiren kent ol
acak
Bu hafta da Yahudilik değerlendirmesi yapan Öcalan, “Yahudi sermayesi Koç aracılığıyla kullanılıyor, daha önce sadece Doğuş grubu vardı. Şimdi daha çok Citi Bank’ta falan toplanmış. Yetmişli yıllarda bölge topraklarının nasıl ve kimler tarafından parselleneceği belirlendi. AKP benim düşüncelerimden en çok yararlanan partidir. Her konuştuğumdan yararlanmaya çalışıyor, uyguluyor, ayrıntılarına girmeyeceğim. Akademiyi daha önceden söylemiştim. Ben bölgede kooperatifçiliğin geliştirmesi gerektiğini tartışmıştım. DTP, Kürt halkının onurunu ve namusunu korumalıdır.” ifadelerine yer verdi. Öcalan, Urfa kentinin tarihsel önemi ve günümüz açısından stratejik değerini analiz ederken de şu cümlelere dikkat çekti: “Urfa, Hz.İbrahim’in şehridir. Urfa’da dikili taşlar, en eski medeniyetlerin yeridir. Ta avcılık toplayıcılık döneminden kalma bulgular var Urfa’da. Medeniyetin başlangıç tarihi olma ihtimali var. İngiliz arkeologlar, üzerinde çok duruyorlar. Bu yerin avcılık toplayıcılık döneminden kaldığı ispatlanırsa, tarihe, uygarlıklara ilişkin tüm teoriler çökecektir. Bu durumda tarihi, yeniden düşünmek, yeniden başlatmak ve yazmak gerekecektir.”
400 sayfalık savunmam bitti
Bir aydır yazdığı savunmalarına değinen Öcalan, “Savunmalarımı hazırlıyorum, 400 sayfaya yakın kısmını bitti. Bunlar da biterse Ortadoğu ve Kürt kısmına geçeceğim. İyice yoğunlaştım. Ben daha önce fazla savunma yapmadığımı, daha çok demokratik barış çağrısında bulunduğumu ifade etmiştim. Şimdi asıl savunmamı yapacağım. Savunma üzerine çok yoğunlaşıyorum. Ben normalde yazılarımı pek beğenmem, yazdıklarımdan biraz şüphe duyarım ama bu savunmam epey iyi. Bazı şeyleri tartışmaya açtım. Kadın konusuna da değindim. Kadın konusu önemlidir, kadınları çok önemsiyorum. Kadınlar, bana göre sömürgeleştirilen son ırk, son ulustur. Bu konuyu çok açımlıyorum.” şeklinde konuştu. Öcalan, sözlerini “Cezaevindekilerden bana gelen daha önceki mektuplarını okuyorum. Yoğunlaşsınlar onlar da. Trafik kazasında yaşamını yitiren Cihan Deniz ve Hüsnü Ablay için başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Ailelerine de başsağlığı diliyorum. Ozan Gökkan ailesine başsağlığı diliyorum, özel selamlarımı iletiyorum. Benim çok dostlarım var orada, hepsine selamlarımı iletiyorum.” diyerek bitirdi.