Türkiye’de orgeneraller siyasi nedenlerle tutuklanıyor. Hem de terörist olarak yargılanacakları söyleniyor. Ordu-millet anlayışının olduğu Türk toplumu ve Türkiye için tabii ki bu gözaltılar önemli bir olaydır. Ordu komutanlığı yapmış ve daha düne kadar etkili olmuş bu generalleri tutuklamak; şu hükümetin, şu yargıcın karı değildir. Türk ordusunun etkili, yetkili komutanları ikna edilmeden böyle bir tutuklamanın yapılması […]
Türkiye’de orgeneraller siyasi nedenlerle tutuklanıyor. Hem de terörist olarak yargılanacakları söyleniyor. Ordu-millet anlayışının olduğu Türk toplumu ve Türkiye için tabii ki bu gözaltılar önemli bir olaydır. Ordu komutanlığı yapmış ve daha düne kadar etkili olmuş bu generalleri tutuklamak; şu hükümetin, şu yargıcın karı değildir. Türk ordusunun etkili, yetkili komutanları ikna edilmeden böyle bir tutuklamanın yapılması mümkün değildir. Türk ordusu bu tutuklanmalara izin vermişse bunun arkasında çok önemli nedenler vardır.
Ne kadar inkar edilirse edilsin, bu operasyon Erdoğan-Başbuğ görüşmesi sonrasında olmuştur. Bu tutuklamaların bu görüşme sonrası gelmesi tesadüf olarak görülemez. Genelkurmay Başkanı ve İlker Başbuğ’un bu gözaltılar konusunda önceden bilgilendirilmediğine kargalar bile güler. Eğer bağlantısı olmasaydı, yargıçlar yanlış anlaşılmasın diye 15-20 gün sonra bu tutuklamaları yaparlardı. Anlaşılıyor ki tutuklanmaların görüşmelerle bağı düşünülsün diye araya mesafe konulmamıştır.
Erdoğan-Başbuğ görüşmesinde Erdoğan’ın, ‘Emekli orgeneraller içinde organize suç işleyenler bulunmaktadır. Hukuk dışı işler yaptıkları için savcılar tutuklama emri çıkaracaklar. Bu durumu size bildirmek istedim’ dediği tahmin edilebilir. Herhalde İlker Başbuğ da, ‘Biz hukuk dışı işler yapmış olanların sorguya alınmasına ne diyebiliriz ki’ demiştir.
Tabii ki böyle bir görüşme başka önemli bir uzlaşmanın ve politikanın da parçası olarak görülmelidir. Bu tutuklamaların arkasındaki önemli etken, kesinlikle PKK’nin tasfiyesine yönelik bir planın parçası olmasıdır. Yoksa ordu bu tutuklamalara engel olurdu. Bilindiği gibi Genelkurmay’ın hala esas yoğunlaşması ve hedefi, PKK ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni bitirmektir. Bundan kuşku duyulamaz.
Genelkurmay merkezli güçlere, ‘Eğer dış güçleri de rahatsız eden ve bazı hukuk dışı işlere bulaşmış kişileri devlet içinde temizlersek ABD ve AB ile daha iyi ilişkiler kurarız, bu da PKK’yi ezme konusunda onların bize daha fazla yardımcı olmasını sağlar’ denilmiştir. Ordu, bu sivri uçları törpülediğinde ABD ve AB’nin PKK’nin tasfiye edilmesine destek vereceği konusunda ikna edilmiştir. Zaten Genelkurmay da, ABD ve AB’nin gözaltına alınan bu generaller ve onların çevresinden rahatsız olduğunu bilmektedir. Bunlar konusunda ABD ve AB’nin dediğini yapmazsa, önlerine ciddi zorluklar çıkarılacağı konusunda kaygılar taşımaktadır. Bu operasyona Genelkurmay tarafından onay bu temelde verilmiştir. Hatta mevcut durumda ordunun başında bulunanlarla, tutuklananlar arasında birçok konuda görüş ayrılığı olduğu da belirtilebilir. Tutuklanan klik, ‘Gerekirse yüzümüzü Doğu’ya döneriz’ diyerek ABD ve AB’yi ürküten bir anlayışın da sahibidir. İşte ordu bu sivriliklerin törpülenmesine onay vermiştir.
Herhalde bu operasyonlardan sonra ABD ve AB’nin Kürt hareketine karşı bazı olumsuz tutumlar takınması gündeme gelecektir. Güney Kürdistanlı siyasi güçlerin üzerinde bazı baskılar kurmaları beklenebilir. Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyaretinde PKK’ye yönelik bazı anlaşmalar yapması da gündeme gelir. Bunların pratik değeri ne kadar olur burası ayrı bir konudur. Çünkü özgürlük hareketi, mücadelesi ile bu oyunları ve komploları her zaman boşa çıkarmayı bilmiştir. Kürt sorunu çözülmeden, baskılara ve operasyonlara boyun eğilmeyeceği defalarca gösterilmiştir. Ancak Kürt sorununa çözüm üretemeyenlerin, operasyonlar ve kirli uzlaşmalar içine girmesi normal bir durum olarak görülmelidir.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin bastırılması için her yolun deneneceğinden kuşku yoktur. Bu nedenle Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın bazı generalleri gözden çıkarması anlaşılır bir durumdur. Zaten Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Türkiye hiçbir konuda sağlığına kavuşamaz. Ortaya çıkarılan planlardan da anlaşılacağı gibi sanat dahil tüm kurumlar kirli savaşın aleti durumuna getirilmiştir.
Ordunun bu operasyona izin vermesinin önemli bir nedeni ise, AKP’nin PKK’ye karşı mücadelede daha aktif olacağı sözünü vermesidir. Kürt halkının dini duygularının sömürülmesi için hala AKP gibi bir partiye ihtiyaç duyulmaktadır. Gözaltına alınanlar ‘Buna gerek yok’ derken, mevcut komuta kademesi PKK’yi tasfiye etmede AKP’yi kullanmanın gereğine inanmaktadır. AKP de, hükümet olmasına, devlet içine yerleşmesine ve devlete entegre olmasına engel çıkarılmazsa PKK’nin tasfiye edilmesindeki rolünü en iyi biçimde yerine getireceği sözünü vermiştir. Ordu bu nedenle AKP hükümetinin generalleri tutuklamasına onay vermiştir.
PKK’nin tasfiyesi için dış güçlerin ve iç dinamiklerin etkili ve verimli biçimde kullanılması isteniyor. Mevcut komuta gözaltına alınan generallerin zihniyeti ile dış güçlerin desteğini alamayacağını düşünüyor. İçerde de en uygun oluşum AKP’dir. Çünkü CHP ve MHP ile Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı ne içte ne de dışta destek bulabilir.
Özcesi, ordu iç ve dış kamuoyu açısından bu sivri kesimleri törpülemeye izin vererek PKK’ye karşı mücadelede pozisyonunu güçlendirmek istiyor. Dolayısıyla bu operasyon, PKK’yi tasfiye etme planının parçasıdır. Ordu, PKK’nin tasfiyesi için AKP’yi kullanırken; AKP, PKK düşmanlığı ile devletin içine yerleşmeyi hedeflemektedir. AKP, ‘Cambaza bak cambaza’ der gibi PKK düşmanlığı yapıp, herkes AKP’yi bunun için kullandığını düşünürken, AKP malı götürmeyi düşünmektedir.
ABD ve AB bu operasyon karşılığında PKK konusunda bazı sözler vererek Türkiye’yi bölge politikalarına uyumlu hale getirmeyi amaçlıyor. Zaten Türk devleti PKK konusunda destek verildiği takdirde içte ve dışta her türlü rolü oynamaya hazırdır. Türkiye ‘Kürt sorununda bana destek verin ve beni bölgede kullanın’ demektedir. ABD ve AB, böyle bir operasyon sonrasında Türkiye’nin istediği noktaya geleceğini hesaplamaktadır. Bu dış destek olmasaydı ve ordunun mevcut komuta kademesi izin vermeseydi, AKP bir on başıyı bile gözaltına alamazdı.
Gözaltına alınanların demokrasi karşıtı ve Kürtlere karşı kirli savaş içinde yer aldıkları kesindir. Ancak bunlar, kirli savaşı yürütenlerin ve demokrasi karşıtı olanların çok küçük bir parçasıdır. Kaldı ki, demokrasi önündeki asıl engel, bu operasyona izin veren mevcut komuta kademesidir. Türkiye’yi demokrasiye götürecek Kürt sorununu bastırmak için bu generallerin soruşturulmasına izin verilmiştir. Bu nedenle gözaltına alınanlar demokrasi karşıtı, bu gözaltıyı gerçekleştirenler demokrasi yanlısı gibi bir tuzağa düşülmemelidir.
22 Temmuz’dan önce ordu ve AKP, PKK’nin tasfiyesinde anlaştığı halde, ‘Ordu ve ulusalcılara karşı AKP’ye oy verelim’ diyenler oldu. Böylece Bölge’de DTP adaylarına gidecek birçok oy AKP’ye gitti. Bu seçim sonrasında AKP’nin Bölge’de aldığı oy, Kürtlerin kimlik ve özgürlük sorunu olmadığı biçimde değerlendirildi. Bu nedenle, yine 22 Temmuz öncesi hataya düşülmemelidir.
Türkiye’de her zaman sahte demokrasi havarileri ortaya çıktı ve toplumu oyaladılar. Artık buna düşülmemelidir. AKP’nin hem demokrasi isteyenlerin özlemini boşa çıkarmasına, hem de gerçek demokrasi güçlerine karşı kullanılmasına izin verilmemelidir. AKP’nin demokrasi karşıtları ile sorunu yoktur; sadece kendisine engel olan bazıları ile sorunu vardır. Devleti ele geçirmesine izin veren demokrasi karşıtlarına hiçbir sözü olmadığını kendisi defalarca söylemiştir.
Devleti ele geçirme çatışması, demokrasi güçlerine daha büyük görevler yüklemektedir. Ne kadar devlet, o kadar az demokrasi, ne
kadar demokrasi o kadar az devlet, formülü kadar doğru bir değerlendirme bulunamaz. Bu nedenle devleti ele geçirme mücadelesi karşısında demokrasi mücadelesini geliştirmeliyiz.
Zaman zaman AKP’nin kapatılıp kapatılmaması üzerinden, ya da türban üzerinden özgürlüklerin tanımlanması gibi bir yanılgıya düşülmektedir. Özgürlüğü ve demokrasiyi bunlar üzerinden tanımlamak ve tutum takınmak, AKP’nin kendine Müslüman, kendine demokrat olma oyununa gelmek olur. Türkiye sözkonusu olduğunda özgürlüklerin ve demokrasinin tanımlanması, ancak Kürt sorununun çözümü ve buna karşı tutum ekseninde yapılırsa doğru yaklaşılmış olur. Çünkü Kürt sorunu çözüldüğünde, parti kapatılmalar artık tarihe karışacak, türban sorunu da bireysel bir tercihe dönüşüp tartışma konusu olmaktan çıkacaktır.
Gözaltına alınan generallerin sicillerinin bozuk olması, AKP’nin iyi bir konumda olduğunu göstermez. Bugün Kürt halkına karşı en kötü bir biçimde kullanılan güç, AKP’dir. AKP’nin elinden demokrasi söylemini alıp gerçek demokrasi mücadelesi geliştirilmeden Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülemez. Çetelerin ve kirli savaş yürütenlerin yargılanması ve devlet içinden sökülüp atılması ancak sol demokratik güçler tarafından yapılabilir.
Sol demokratlar da ancak kendi kabuklarından çıkıp bir şemsiye etrafında toplanıp güç olmaları ve büyümeleri ile bu rollerini oynayabilir. Bazıları, ‘İlk önce temel kuralım, sonra çatıyı yerleştirelim’ gibi konuyu saptıran söylemlere başvurmaktadır. Bu yanlıştır. Büyüme ve güçlenmekten uzak durmanın ifadesidir. Büyük sorumluluk altına girme cesareti gösterememektir. Türkiye solunun ve demokrasi güçlerinin temeli olduğuna inanıyoruz. Temel vardır, güç de vardır. Bu güçleri ve güçlü temeli bir şemsiye ya da çatı partisi ile anlamlandırmak çok önemlidir. Bunu küçümsemek ya da gerçekleştirmekten kaçmak, inkarcı sömürgeci güçlerin, AKP’nin ve CHP’nin dediğini yapmaktır. Çünkü bu güçler güçlü bir demokrasi hareketinde kendi sonlarını görmektedirler.