“Kuzey Irak’ta Kürt yönetiminden halka kadar çoğunluk, PKK’nın Türkiye’nin kendi iç sorunu olduğunu söylüyor; ancak son dönemde kendileri açısından sıkıntı yarattığını da kabul ediyor.” Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’taki PKK mevzilerine yönelik harekatını İngiliz The Independent Gazetesi ‘Irak’ın yeni işgali’ başlığı ile duyurdu. Sanki Irak’ın bütünü ABD ve İngiltere’nin işgali altında değilmiş gibi. Üstelik 1 […]
“Kuzey Irak’ta Kürt yönetiminden halka kadar çoğunluk, PKK’nın Türkiye’nin kendi iç sorunu olduğunu söylüyor; ancak son dönemde kendileri açısından sıkıntı yarattığını da kabul ediyor.”
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’taki PKK mevzilerine yönelik harekatını İngiliz The Independent Gazetesi ‘Irak’ın yeni işgali’ başlığı ile duyurdu. Sanki Irak’ın bütünü ABD ve İngiltere’nin işgali altında değilmiş gibi.
Üstelik 1 ay sonra 5. yılına girecek olan işgal sanki sona ermiş ve yeni bir işgal başlıyormuş havasındaki haber, gazetecilik standartları açısından da şaşırtıcıydı. Burada sorulması gereken soru aslında şu olmalı; Türkiye’nin bu harekatı ne kadar sürdüreceği ya da sürdürebileceği ve harekatın hedefi.
Türkiye’nin, Irak Kürt yönetimi ile yıldızı hala barışmasa da, PKK dışında herhangi bir amaçla bölgeye giremeyeceğini biliyor. En azından Ankara-Washington arasındaki mutabakat buna izin vermiyor. Diplomatik olarak Türkiye’nin, ABD’ye henüz karşılığı ne olacağını bilmediğimiz tavizleri dışında, özellikle Irak Kürt bölgesi ve Kürt yönetimini hedef alan askeri girişimlerde bulunması çok zor.
IRAKLI KÜRTLERİN ŞARTLARI
ABD, NATO kapsamındaki işbirliği ile Türkiye’den kopardığı tavizler bir yana, henüz Iraklı Kürtleri terk etmeye hazır değil. Diğer yandan ABD’nin Kürt yönetimi ile ilişkileri, işgalin ilk günlerinde olduğu gibi karşılıksız ve sonsuz da değil.
Bu nedenle, Irak’a yönelik harekat eleştirilecek olsa bile, bunu ‘işgal’ olarak değerlendirmek çok yanlış. Türkiye’de başından beri işgal zihniyetinde olan, Irak Kürt bölgesinin hatta Kerkük’ün işgal edilmesini savunan zihniyetin olduğu biliniyor. Ancak onların bilmediği, bu işin öyle kolay, hatta mümkün olmadığı. Bu yüzdendir ki, 1 Mart tezkeresi ile Türkiye’nin Irak’a girmesinin engellenmesi ne kadar önemliyse, aynı şekilde Türkiye’nin en kısa sürede Kuzey Irak’tan çıkması da bir o kadar önemli. Bu sadece askeri açıdan değil, Türkiye’nin iç barışı açısından da büyük önem taşıyor.
Irak Kürt yönetimi ise doğal olarak Türkiye’nin harekatına sıcak bakmıyor; işgal altında bir ülke olduğu, her türlü kuralın göz ardı edildiği bir ortamda, Türkiye’nin harekatını uluslararası kuralların ihlali olarak değerlendiriliyor. PKK sorununun askeri yöntemlerle değil, bu yöntemlerin yanı sıra çok farklı açılımlarla çözülebileceğini düşünüyor. En çok dikkat edilen nokta ise Iraklı Kürtlerin zarar görmemesi ve yeni imar edilmekte olan bölgenin alt yapısına zarar verilmemesi. Ama Iraklı Kürtler bile bunun bir işgal olduğunu dile getirmiyor. Çünkü kendileri zaten işgal altında.
Irak Kürt yönetiminin en büyük sıkıntısı, Türkiye’nin kendileri ile ilişki kurmaması. Son zamanlarda alt düzeyde olsa bile ilişki kurulduğu biliniyor. Ve şu sıralarda Ankara-Erbil arasında açık kanalların bulunduğu ve bu kanallar aracılığıyla bilgi alışverişi yapıldığı da artık sır değil. Özellikle Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin Ankara’ya davet edilmesi, aradaki soğukluğu azaltmış. Her ne kadar bu durum Kürt bölgesinde önemsenmiyor gibi görünse de bu ziyaret, ilişkilerin değişebileceğinin bir göstergesi.
HAREKAT NE KADAR SÜRECEK?
2007 yılının Kasım ayında yaşanan büyük kriz sırasında, hem Kürt bölgesel yönetimi liderliğinden gelen hem Kürt medyasından yükselen tepkiler şu an için pek geçerli değil. Sokaklarda kitlesel gösterilere rastlanmıyor. Kürt yönetimi harekatı eleştirirken, bunu biraz da kendi kamuoyunu tatmin etmek için yapıyor; krizi şimdilik kontrollü götürüyor ve tansiyonu yükseltmemeye çalışıyor. Ancak bunun tek şartı, harekatın süresinin uzamaması.
Zaten harekatın uzaması Türkiye’nin de lehine bir durum değil. Sadece PKK ile mücadele anlamında değil, ağır kış ve coğrafi koşullar nedeniyle. Çünkü dünya savaş tarihi, orduların ağır kış koşullarında savaş kazanamadığını gösteren örneklerle dolu. Kış savaşlarının büyük bir yüzde ile kaybedildiği biliniyor. Napolyon’un, Stalingrad önlerindeki Alman ordusunun, Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun savaşta değil ağır kış şartlarına yenildiği biliniyor. Süre uzadıkça kayıp artıyor, moral düşüyor.
‘TÜRKİYE ANLAŞMAYI İHLAL ETTİ’
Kürt yönetimi ayrıca Peşmergeler ile Türk askerinin karşı karşıya gelmesini istemiyor; ancak araya halk sokuluyor. Harekatın ilk günü Bamerni’de bulunan Türk askerleri ve tanklarının konuşlandığı üsteki tankların, yıllar sonra ilk kez üssün dışına çıkıp bölgede mevzilenmeye çalışması, Peşmergeler tarafından değil halk tarafından engellendi. Kürt yönetimi bu yüzden Türkiye’nin anlaşmalara uymadığını ve Bamerni’de konuşlanan birliğin konumunun tartışmaya açılacağını; çünkü Türkiye’nin taahhütlerini ihlal ettiğini iddia ediyor.
PKK ONLAR İÇİN DE SORUN!
Ancak bölgede yönetimden halka kadar çoğunluk, PKK’nın Türkiye’nin kendi iç sorunu olduğunu söyledikten sonra, son dönemde kendileri açısından sıkıntı yarattığını söylemekten geri durmuyor. Çünkü Kürt bölgesi, her ne kadar kısa süre önce yeni Irak bayrağı dalgalanmaya başlasa da, diğer bölgelerle kıyas kabul etmiyor. Hala Irak’ın en güvenli bölgesi ve son dönemde PKK nedeniyle ABD’nin zorlaması, ağızlarının tadını kaçırmış durumda. Kürt yönetiminin PKK’ya karşı aldığı önlemler, PKK tarafından yoğun şekilde eleştiriliyor, Leyla Zana’nın Celal Talabani’ye yönelik sözleri bu yüzden nedensiz değil.
Yine PKK liderliğinin, Kürt yönetimini suçlaması, PKK’nın yayın organlarındaki eleştirileri bir anlamda ikaz niteliği taşıyor. Erbil Gazetesi Yayın Yönetmeni Cevad Kadir’in söylediği gibi, Kürt Yönetimi ‘ne PKK ile ne de PKK’sız’ yapabiliyor. Ama yönetimin, PKK liderlerinin bir kısmını başka bir ülkeye, muhtemelen bir Afrika ülkesine göndermek için girişimlerde bulunduğu konuşuluyor. Irak Kürt yönetimi de artık PKK sorununa dahil olmuş durumda.
Sınırötesi harekatın sonucu ne olur bilinmiyor. Ama askeri yöntemler, farklı açılımlarla desteklenmediği taktirde, sorunun daha uzun yıllar daha da sancılı bir şekilde süreceğini söylemek gerekiyor. Özellikle Türkiye açısından.