Endüstriyel futbol, sporun bir dalı olmaktan çıkıp ekonominin ve siyasetin alanına girdi. Futbol artık sahada oynanan bir oyun değil, pazarlanan ve satılan bir ürün. Bir taraftan da futbolun endüstrisinin yönetimi için iktidar kavgaları yapılıyor. Futbol Federasyonu’nun geliri 70 milyon doların üstünde. Türkiye futbol pastasının büyüklüğü ise 500 milyon doları aşmış durumda. Mafya, kontrgerilla, silah tüccarları, […]
Endüstriyel futbol, sporun bir dalı olmaktan çıkıp ekonominin ve siyasetin alanına girdi. Futbol artık sahada oynanan bir oyun değil, pazarlanan ve satılan bir ürün. Bir taraftan da futbolun endüstrisinin yönetimi için iktidar kavgaları yapılıyor. Futbol Federasyonu’nun geliri 70 milyon doların üstünde. Türkiye futbol pastasının büyüklüğü ise 500 milyon doları aşmış durumda. Mafya, kontrgerilla, silah tüccarları, İslamcı sermaye sahanın kendileri için uygun yerlerinde demarke vaziyette top beklerken Akepe 10 kusurlu hareketten birini yaparak futbolun yönetimini ele geçirdi.
Yeşil sahaları kuşatarak futbolu ele geçirme stratejisi izleyen Akepe ilk olarak saha dışında top sektirmeye başladı. 2004 yılındaki Futbol Federasyonu Genel Kurulu yaklaşırken Haluk Ulusoy aday olmaması için sıkı markaja alındı. Toprakbank davası kapsamında federasyon yönetimi hakkında Bankalar Kanunu’na muhalefetten dava açılmasını isteyen Yargıtay ile Futbol Federasyonu’nu soruşturma kararı alan Başbakanlık Teftiş Kurulu, dar alanda kısa paslaşmalar yaptılar. Ulusoy’un 3. kez seçilemeyeceği, seçilse bile görevden alınacağı söylenerek kırmızı kart tehdidinde bulunuldu. Sonunun Cem Uzan gibi olmasından korkan Ulusoy seçime 2 gün kala adaylıktan çekildiğini açıkladı. Genel Kurul sonunda Akepe’nin desteklediği Levent Bıçakçı başkan oldu. Şimdiki başkan Hasan Doğan’da yönetim kuruluna girdi. Akepe çıkış tünelinden sahaya çıkıp seyircileri selamladı.
2 yıl sonra Levent Bıçakçı yönetimi görev süresinin sonuna gelirken Haluk Ulusoy oyuna girmek için ısınma hareketlerine başlamıştı. Akepe, Ulusoy’un adaylığını engellemek için Federasyon başkanına yüksekokul mezunu olma şartı getirdi. UEFA’da başkanlık, asbaşkanlık gibi görevler yürüten Platini ve Beckenbauer’de lise mezunuydu ama defans güvenliğinin önem kazandığı dakikalarda kapattığı köşeden gol yemek Akepe’nin oyundan düşmesine yol açabilirdi. Yasayı, Anayasa Mahkemesi’ne götüren CHP gerilerden gelerek atağa destek verdi. Genel Kurul’a günler kala Anayasa Mahkemesi yüksekokul mezunu olma şartını iptal ederek Ulusoy’a al da at dercesine asist yaptı. Forvet hattını güçlendirmek zorunda kalan Akepe, Ulusoy hakkındaki yolsuzluk iddialarını gündeme getirdi. Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporları tartışmaya açıldı. Dönemin spordan sorumlu devlet bakanı M. Ali Şahin “Ulusoy aday olmasın. Seçilse bile gereğini yaparım” tehdidiyle ceza alanına top şişirip durdu. Daha önce Haluk Ulusoy’u destekleyeceğini açıklamış olan Kulüpler Birliği sert futboldan yılarak Ulusoy’u adaylıktan vazgeçirmeye çalıştı. Ulusoy, “Kulüpler Birliği’ndeki 17 başkan benim göndereceğim etekleri giyerse çekilirim” diyerek sakatlanma pahasına oyuna devam etti. 4. hakemin uzatmaları işaret ettiği dakikalarda hırçın forvet M.Ali Şahin “Ulusoy aday olursa cumhuriyet savcılığını harekete geçireceğim, aklansın gelsin” diyerek son kez kaleyi yokladıysa da Baykal “senin başbakanın hakkında da soruşturma vardı, hesabını vermeden geldi. Milletvekillerin hakkında iddialar var, dosyalar var, yargılanamıyorlar. Maliye Bakanın kendisi için 4 defa af çıkardı” deyip defansın arkasına kaçan topları yakaladı. ANAP Milletvekili Emin Şirin’de kademeye girerek Akepe’nin futbola müdahalesini soru önergesiyle TBMM’ne taşıdı. Şirin soru önergesinde Bakan Şahin ile Hasan DOĞAN’ın bazı kulüp başkanlarını tehdit ettiği iddiasının araştırılmasını istedi.
Ocak 2006’da yapılan Genel Kurul’da Haluk Ulusoy; 109 oy, Akepe’nin adayı Ayhan Bermek ise 102 oy aldı. Futbolun patronu olamayan Akepe kaleden kaleye şahin uçurdu, ama ah ile vah ile zaman geçirmedi. Devlet Bakanı M. Ali Şahin iki kale arasında mekik dokuyarak her topu ayağına alışında Haluk Ulusoy’un karşısına çıktı. Olağanüstü genel kurulu toplamaya çalıştıysa da siyasetin futbola müdahalesini hoş karşılamayan FIFA’nın ofsayt bayrağını kaldıracağını bildiğinden geri pas yaptı. Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunması ise kaleciyi çalıştırmaktan başka bir işe yaramadı. 22 Temmuz 2007’deki genel seçimlerden sonra Mehmet Ali Şahin adalet terazisini bozmak üzere sahayı terk ederken kaptanlık pazubandını da Murat Başesgioğlu’na veriyordu. 1.ligin isim hakkı İslamcı Bank Asya tarafından alınıp, Türkiye Kupası, Şampiyonlar Ligi, UEFA Kupası maçlarının yayın hakkı da şifreli kanallar tarafından alınırken futbol piyasası genişliyor, Akepe’nin içi daralıyordu. FIFA’nın Futbol Federasyonu’nun Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapılmasını istemesi kenar yönetimini taktik varyasyonlar yapmaya itti.
Yasa değişikliği ile FIFA’nın istekleri karşılanıyor sona eklenen geçici madde ile de genel kurul toplanarak topu doksan diye tabir edilen yere gönderiyorlardı. Son anda bir plonjonla topun çizgiyi geçmesi engellenmesin diye delege sistemi değiştiriliyor, Ulusoy’un seçilmesinde önemli rol oynayan taban birliklerinin temsiliyeti yarıya indiriliyordu. Recep Tayyip Erdoğan’ın oğluyla “gemilerde talim var” şarkısını söyleyen ama şarkı sözlerine uymayarak (hani benim Recep’im/sarı lira vereceğim) sarı lira vermesi gerektiği Recep’ten 2,3 milyon dolar alan Hasan Doğan son genel kurulda Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı olurken Haluk Ulusoy’da jübilesini yapıyordu.
Türkiye’de futbolun sportif bir faaliyet olmaktan çıkıp iktisadın konusu haline gelmesi Özal dönemine kadar uzanır. 1980’lerde türeyen hayali ihracatçılar kara para aklamak için kulüp yönetimlerine deplase olmaya başladılar. Brezilya milli takımında oynamış futbolcuların emeklilik günlerinde Malatyaspor’da oynamaları, Sergen, Oktay ve Alpay’ın üç büyüklerden Siirt Jet-Pa’ya transfer olmaları kara paranın izini kaybettirmek için yeşil çimlerin arasına girmesiyle oldu. Fenerbahçe’yi 4-0’lık tarifeye bağlayan Samsunspor altın dönemini salyangoz kralı Hasbi Ağa’nın başkanlığını zamanında yaşadı.
1997 yılında yapılan Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nda mafya ile kontrgerilla karşı karşıya gelmiş, Sedat Peker ve Alaattin Çakıcı’nın oyunu karşı yarı alana yıkması sonuç vermemiş, Mehmet Ağar ve Korkut Eken’in “kontra” ataklarıyla Haluk Ulusoy başkan seçilmişti. Maç sonuçlarını önceden belirlemek için Susurluk çetesinden bazı isimlerle telefon görüşmesi yapılıyor, spor yazarları ile tv’de yorumculuk yapan eski hakemler vuruluyordu. Arnavutluk mafyasının bahis şikesini organize ederken iş kazası yapan futbolcular tehdit ediliyor, Arnavutluk-Türkiye maçına götürülmüyor, yanlarında silahla dolaşıyorlardı. Alaattin Çakıcı yurt dışına kaçarken pasaportunu bir kulüp aracılığıyla alıyordu.
Müşteri Değil Taraftarız
1980’lerden sonra eğitimden sağlığa, enerjiden sosyal güvenliğe kadar yaşamın tüm alanlarına göz diken aç gözlü sermaye futbolu da kendisi için bir kar alanı haline getirmeye çalıştı. Tribünlerde zengin müşteriler için VIP bölümleri hizmete girerken bir taraftan da elitleştirme projesi hayata geçiriliyordu. Artık maçı izlemeye kaç kişinin geldiğinden çok ne kadar gelir edildiği önemli olmuştu. En iyi yerler localara ayrılırken yağmur, çamur demeden takımını destekleyen taraftarlar en kötü yerlere itildi; seyir alanlarında bile eşitsizlik baş gösterdi. Kombine bilet, lisanslı atkı, forma, terlik gibi ürünlerin satışı pompalanarak taraftarlar müşteri haline getirildi. Takım formalarının reklam panolarından farkı kalmadı. Kulüplerin hisse senetleri borsaya açıldı. Futbol maçı izlemeyi kamusal bir hizmet olarak görmeye alışmış kitleler birden kendilerini şifreli kanalların aboneleri olarak buldular.
<
br>Yüksek meblağlar karşılığında maçların yayın hakkını alan tv kanalları ABD’de yapılan Dünya Kupasının Avrupa’da akşam saatlerinde izlenebilmesi için maçları öğle sıcağında oynattı. 1998 Dünya Kupası finalinde sakatlığı nedeniyle oynayamayacak durumda olan Ronaldo, Brezilya Milli Takımı’nın sponsoru olan Nike firmasının baskısıyla sahaya çıkmak zorunda kaldı. Hayatın her alanının özelleştirilmesi gibi futbol da metalaşmış, yeşil sahalar kapitalizmin top sürebilmesi için yeniden düzenlenmiştir.
1978’de Dünya Kupası’nı alan Arjantin’i çalıştıran ve kupa töreni sırasında diktatör Videla’nın elini sıkmayı reddeden Menotti hocamız futbola soldan bakıyordu. Futbolun bir “şenlik” olduğunu, bir “halk oyunu” olduğunu söyleyen Menotti “futbolun sahibi sıradan halktır, çünkü futbolu sıradan halk yaratmıştır. İşçi sınıfının bütün değerlerini içerir. İnsana bir çıkış yolu sunan, onu adaletli ve sevinçli bir biçimde yaşamaya özendiren değerlerdir bunlar” diyerek solun futbola bakışını çiziyor, oyunun özünde taşıdığı değerlere dikkatimiz çekiyordu.
Üniversiteyi bitirdikten sonra öğretmen olup Ankara’ya atanan, Beşiktaş’ın maçlarına gidemediği için istifa edip İstanbul’a dönen Optik Başkan’a (Mehmet Işıklar), takım sevgisini lisanslı ürünle, kombine biletle ölçmeye kalkan kapitalist anlayışa kalbinin kral dairesini Beşiktaş’a açarak cevap verdiği için “Son mohikan” denildi. Optik Başkan öldüğünde Galatasaraylı taraftarlar kendi tribünlerinde siyah beyaz renklerde “Acınız acımızdır Başınız sağolsun” pankartı açtı. Cenazesine bütün takımların taraftarları katıldı. Futbol endüstrisinin patronu olmaya uğraşanların, çapulcu diye aşağıladıkları taraftarlardan öğrenecekleri çok şey var.
Askeri darbe, diktatörlük, iç savaş dönemlerinde bile halkın isyanını ifade edebilmesinin bir yolu olan futbol, bugün tribün kültürü ve oyunun ruhundaki kolektivite ile kapitalizme direnme potansiyeline de sahiptir.