Kamuculuktan (Devletçilikten) sosyalizme yol gitmez!* – Dr. Ahmet Tellioğlu “…emekçilere kendi öz güçlerine dayali bir sosyalizm programını değil de, temelsiz bir sosyal devlet hedefini propaganda eden kamuculuk/devletçilik, emekçileri, örgütsuz kardeşleriyle değil devlet ve sendika bürokrasisiyle birlesmeye iten bir ideolojik rol oynamaktadır.” Türkiye’de Özelleştirme Karşıtı Mücadele: Özelleştirmeler, neoliberal politikalar karşısındaki toplumsal direnişin temel alanları olagelmiştir. Türkiye’deki […]
Kamuculuktan (Devletçilikten) sosyalizme yol gitmez!* – Dr. Ahmet Tellioğlu
“…emekçilere kendi öz güçlerine dayali bir sosyalizm programını değil de, temelsiz bir sosyal devlet hedefini propaganda eden kamuculuk/devletçilik, emekçileri, örgütsuz kardeşleriyle değil devlet ve sendika bürokrasisiyle birlesmeye iten bir ideolojik rol oynamaktadır.”
Türkiye’de Özelleştirme Karşıtı Mücadele: Özelleştirmeler, neoliberal politikalar karşısındaki toplumsal direnişin temel alanları olagelmiştir. Türkiye’deki özelleştirme karşıtı mücadele, kabaca aşağıdaki ‘kamucu/devletçi’ argümanları önesürerek kitleleri kazanmaya calismıştir: 1-Bu işletmeler halkın/kamunun malıdır 2-Bazı hizmetler niteligi geregi kamusaldir 3-Bazı işletmeler stratejiktir 4-Yerli sanayi ve tarımımız bitirilmektedir 5-Devlet, yeniden yapılandırılarak küçültülmeye calisılmaktadır 6-Amaç, uluslararası sermayeye hizmettir 7-Yurdumuz satılmakta, bağımsızlığımız tehdit edilmektedir 8-Sağlık ve eğitim dahil her sey metalastirilmakta, piyasalastirilmaktadır 9-Özel sektöre kaynak aktarilmaktadır 10-Sosyal devlet tasfiye edilmektedir.
Sosyal Devlet mi?: Sosyal devlet, II. Dunya Savaşı ertesinde kapitalist ülkelerin iktisadi ihtiyaçlarından doğmuştur. Bu ihtiyaçları, kapitalizme dönük tehditleri (SSCB onderligindeki sosyalist blok, kendi isci sınıfları ve dünya çapındaki ulusal kurtulus mucadeleleri) bertaraf ederek gidermenin modeli olmuştur. Kapitalizmin ihtiyaçlarının farklılaştığı ve benzer tehditlerin olmadığı bir dünyada sosyal devlet istemenin ham hayal olduğu aşikardır.
Bağımsız Türkiye mi?: Türk devletinin kapitalist emperyalist sistemden bağımsızlaştırılmasını talep edenler, özel mülkiyet rejiminin yok edilmesini talep etmemektedirler. Oysa bugün Türkiye’yi gerçekten bağımsızlaştırabilecek tek güç, işçi sınıfı/emekçilerdir. Onların da özel mülkiyet rejiminden hiçbir çıkarı yoktur. Demek ki bu türden bağımsızlık, aslında özel mülkiyet rejimiyle sorunu olmayan ama onun tekelci sermaye oligarsisine dönüşmesine itirazı olan toplumsal kesimlerin (orta veya küçük burjuvazinin) talebi olabilir. Bunlara ‘TÜPRAŞ niçin halkın malı?’ diye sorsanız cevapları hazırdır: ‘Çünkü halkın emegiyle kuruldu!’ Peki Koç Holding niçin halkın malı değil? Bu sorunuza verecek cevapları yoktur.
Yerli Sanayi mi?: Patronlarının yerli ya da yabancı olmasının emekçiler açısından hiç bir önemi yoktur. T.C vatandaşı olsun olmasın patron salt kendi karını gözeterek emekçinin ücretini olabildiğince aşağı çekmeye çalışmakta, bunu da global kapitalizmin güncel araç ve yöntemleriyle yapmaktadır.
Devletin Yeniden Yapılandırılması: Devletin yeniden yapılandırılması özel bir amaç değil, iktisadi politikaların sonucudur. Sermaye, ulusal devletleri kendi iktisadi modeline uygun olarak şekillendirmektedir. Bu durum, uluslararası sermayenin, ABD ya da AB’nin Türk Devleti’ne özsel olarak karşı olmasından değil, kapitalizmin global iktisadi ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Fakat sermaye ne ulusal devletlerden vazgecmistir ne de onları gerçek anlamda küçültmektedir. Türk devleti de iktisadi olarak küçülmekte ama zor-baskı aygıtı olarak büyümektedir.
Diğer yandan özel sektöre kaynak aktarmak kapitalist devletin varlık nedenidir. Kapitalist devletin varlığı sorgulanmayıp, özel sektöre kaynak aktarmasından yakınılarak, ‘kapitalist devlet özel sektöre kaynak aktarmadan da varolabilir’ türünden bir ham hayal beslenmektedir.
Sağlık, Eğitim ve Sosyal Guvenlik: Sağlık ve eğitim, kapitalizmin yeniden üretiminin olmazsa olmazlarıdır. Kamusallıklarının özünü de bu oluşturur. Emekçinin sağlık ve eğitimine harcanan para da, gerçekte ücretin görünmeyen parçasıdır. Sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim özelleştirilerek bir yandan emekçinin ücreti aşağı çekilmekte diğer yandan tüm özelleştirmelerde olduğu gibi sermayeye yeni kar alanları açılmaktadır. Bunların piyasaya açılıp daha fazla metalaşması bu temelde önemlidir. Sağlık ya da eğitimin metalaşmasına muhalefet, emeğin metalaşmasına muhalefet etmek için yapılmıyorsa politik olarak sosyal devlete ağıt yakmaktan başka bir şey değildir.
Kamu Çıkarıyla, Emekçinin Çıkarı Aynı Şey midir?: Kamu halkın bütünü demektir. Kamucu/devletçilerin dilinde ise kamuyu işçi sınıfı ve küçük burjuvazi (köylülük dahil) birlikte oluştururlar. Kamu ile işçi sınıfı/emekçiler, bir ve aynı şey olmadığı gibi çıkarları da her zaman ortak değildir. Diğer yandan işçi sınıfı/emekçiler kapitalist üretimdeki temel üretici güçtür. Talepleri ve mücadeleleri, kapitalist üretimin yaygınlığı ve derinliği ölçüsünce bütün toplumu sürükleyici güce sahiptir. Küçük burjuvazininse böyle bir yeteneği yoktur. Dolayısıyla işçi sınıfı/emekçiler kendi hakları için mücadele ettikleri ölçüde kamunun haklarını da kazanırlar, kamuya karışıp içinde eridikleri ölçüde değil!
Türkiye’de Özelleştirme Karşıtları Niçin Kamucu/Devletçi?: Türkiye’de devlet işletmelerinde çalışan işçi ve memurların hakları, özelleştirmelerin öncelikli hedefidir. Bunların aşağı çekilmesi, sermaye acisindan kritiktir. Özelleştirmeyle sermayeye yeni kar alanı yaratılırken bir yandan da bu işletmelerin ücret yükleri azaltılmış, toplumsal ücretin üst sınırı da aşağıya çekilmis olmaktadır. Buralardaki emekçiler özel sektör çalışanlarına göre daha örgütlüdür ve özelleştirme karşıtı mücadelenin de tabanını oluşturmaktadırlar. Fakat bunlar aynı zamanda Türkiye’li emekçilerin yüksek ücretli, iş guvenceli, yasalarda tanımlı sosyal hakların tamamını kullanabilen ayrıcalıklı bölmesidir…
Bu, görece iyi koşullar, ideolojik gerilik ve sendikal bürokrasiyle birleştiğinde ortaya en ileri ifadesi kamuculuk/devletçilik olan bir özelleştirme karşıtlığı çıkmaktadır.
Oysa bu örgütlü kitle örgütsüz emekçi yığınlarla birleşmedikçe özelleştirmelerin engellenemeyeceği aşikardır. Örneğin hastanelerdeki sendikalı işçi ve memurlar, buralardaki taşeron işçilerle birleşmedikce özelleştirmeleri durduramayacaklardır.
Örgütlü Emekçilerin Örgütsüzlerle Birleşmesinin Yolu: Bugün örgütlu emekçilerle örgütsuzleri birlesmekten alıkoyan tabloyu değiştirmenin maddi aracı; örgütsüz kesimlerin örgütlenerek mücadeleye dahil olmalarıdır. Bunun için örgütlu emekçileri, örgütsüzlerle birleşmekten alıkoyan ideolojik yönelim ve yargıların degiştirilmesi gerekmektedir.
Emekçilere kendi öz güçlerine dayali bir sosyalizm programını değil de, temelsiz bir sosyal devlet hedefini propaganda eden kamuculuk/devletçilik, emekçileri, örgütsuz kardeşleriyle değil devlet ve sendika bürokrasisiyle birlesmeye iten bir ideolojik rol oynamaktadır.
Dr. Ahmet Tellioğlu
dr.ahmet.tellioglu@gmail.com
* Önerileri, kısaltma ve düzeltmeleriyle yazımı daha açık ve anlaşılır hale getiren Nevin Küçükçallı’ya teşekkürlerimle…