Kapının önünde bekleşiyoruz. Biraz önce, saatler akşamın 7’sini gösterirken, Halkın Hakları Sonuç Bildirgesi de ayakta dinlenmiş, yorgun bedenleri saran heyecan dalgası sloganlara dökülmüş ve nihayet üç günlük Forum tamamlanmıştı. Son üç ayını bu etkinliği örgütlemeye hasretmiş bir halkevciye yaklaştım, “haydi geçmiş olsun, iyice dinlenmeyi hak ettiniz” dedim. Demez olaydım. Üç kıtadan konuk ağırlayan, deneyimle bilgiyi […]
Kapının önünde bekleşiyoruz. Biraz önce, saatler akşamın 7’sini gösterirken, Halkın Hakları Sonuç Bildirgesi de ayakta dinlenmiş, yorgun bedenleri saran heyecan dalgası sloganlara dökülmüş ve nihayet üç günlük Forum tamamlanmıştı. Son üç ayını bu etkinliği örgütlemeye hasretmiş bir halkevciye yaklaştım, “haydi geçmiş olsun, iyice dinlenmeyi hak ettiniz” dedim. Demez olaydım. Üç kıtadan konuk ağırlayan, deneyimle bilgiyi harman edip eylem programına damıtan ve üç günün toplamında iki bini aşkın katılımcı seferberliği ile adeta derslikli miting gerçekleştiren sanki o ve arkadaşları değildi. “Ne dinlenmesi” dedi, “asıl şimdi başlıyor!” Anlamış gibi yaptım, başımı öne arkaya hafifçe salladım.
***
Su Hakkı atölyesine Ankara dışından katılmış bir öğretim elemanı. Su yönetimi konusuyla tezi kapsamında ilgileniyor; hani konu olarak bürokrasiyi seçmiş olsa bu Foruma değil katılması, duyması bile sürpriz olacak. Sol politik çevrelerle olduğu kadar Marksizm ve sosyalizmle de herhangi bir ilişkisi yok. “Forum beni resmen çarptı” diyor, “hiç bu kadar kalabalık bir etkinliğe katılmamıştım”. Nicel çarpma neyse de, asıl suya bakışı değişmiş. “Su yönetimine teknokratik aklın düzenleme alanı olarak bakmak çok yanlış; yaşamın, dolayısıyla da yaşam hakkının en temel elementi olan su konusu meğer ne kadar da politik bir konuymuş. Hoş, bunu okuduklarımla zaten biliyordum, ama ne anlama geldiğini ilk kez burada hissettim”.
Aktaracağım bir diğer anekdot ise kaşarlanmış bir halkevciye ait. Yılların devrimcisi, memleketin içine yuvarlandığı kapanı derinden duyumsamaması mümkün değil. Gündemde gericilik, ırkçılık, savaş, iç savaş, darbe marbe gibi mevzular var. Bir de solun yok hükmündeki varlığı. Peki o halde ne yapmalı? Bu duygularla Foruma gelirken tadacağı yegane duygunun hayal kırıklığı olacağını düşünmüş. Teşbihte hata olmaz, üstelik halkevci yoldaşlarına da kıyamaz, ama yine de aklından, İstanbul işgal edilirken meleklerin cinsiyetini tartışan papazlar örneği geçmiş. Sonuç? Tam bir aydınlanma. Zihniyet haritasındaki bölümlenmeler yıkılmış. Gündelik yaşam deneyiminin barındırdığı devrimci gizi fark etmiş; konut-monut, su-mu dediği şeylerdeki anti-kapitalist ve dahi anti-emperyalist damarı görmüş, heyecanlanmış, kapanı kıracak manivelayı ellerinde hissetmiş.
İşte böyle. İki anekdot, biri kaşarlanmış bir devrimci “elemandan” , diğeri “apolitik” bir öğretim elemanından. Forum, bir birine gün ve gece kadar uzak olan bu iki özneyi sadece bir araya getirmekle kalmamış, zihniyet dönüşümü de gerçekleştirerek ortaklaştırmış.
Formun hemen bitiminde halkevciden yediğim fırçanın manasına bu ve benzeri izlenimleri dinledikten sonra ancak erebildiğimi itiraf edeyim. Gerçekten de “ne dinlenmesi, asıl şimdi başlıyor!”
Bu toprakların yazgısını belirlemeyi hak bilen bu toprakların her cinsten, dilden ve ulusal kökenden emekçi çocukları, yolunuz açık olsun.