Hakkımı Ver kampanya grubu 15 Aralık’ta Ankara’da yapılan eyleme dair paylaştığı değerlendirmesinde a hayatı, emeği ve doğası için mücadele eden pek çok kesimin mücadelesinin Ankara’ya taşındığı ifade edilirken polisin engelleme girişimlerinin boşa düşürüldüğü belirtildi. İktidarın muhalefeti hapsetmeye çalıştığı sınırların aşıldığı ifade edilirken direnişlerin ve mücadele çizgisinin büyütülmesi çağrısı yapıldı
Hakkımı Ver kampanya grubu 15 Aralık’ta Ankara’da yapılan eyleme dair değerlendirmesini paylaştı. Yapılan açıklamada hayatı, emeği ve doğası için mücadele eden pek çok kesimin mücadelesinin Ankara’ya taşındığı ifade edilirken polisin engelleme girişimlerinin boşa düşürüldüğü belirtildi.
#HakkımıVer DİYENLER ANKARA’DA
POLİS SALDIRISI KÂR ETMEDİ, EMEKÇİNİN SESİ BARİKATLARI AŞTI
Yapılan eylemin iktidarın muhalefeti bir sınırda tutma girişimine karşı etkin bir mücadele çizgisinin bir adımı olarak da görülebileceğini ifade eden açıklamada şunlar söylendi:
Bizi sözüm ona 85 milyonu temsil eden Meclis’ten uzak tutmak istediler. Sakarya’da bir köşeye sıkıştırıp kafeste açıklama yapıp dağılmamızı istediler. “Hakkımı Ver” diyen emekçilerin önüne kurulan polis barikatını yıkarak ilerlerken, düzenin muhalefete biçtiği deli gömleğini giymek zorunda olmadığımızı gösterdik.
Açıklama direnişleri ve bu mücadele çizgisini büyütme çağrısıyla bitirildi.
Kampanya grubunun değerlendirmesinin tamamı şöyle:
Dört yanımızı savaş yangınları sarar ve ülkemizi yönetenler, emeğe karşı açılmış bir savaşın bütçesini hazırlarken, 15 Aralık pazar günü, işçi sınıfının sesini başkentte yükseltmek üzere buluştuk.
İstanbul’un işçi havzalarından, Ankara’nın yoksul mahallelerinden, İzmir’den, Antalya’dan, Muğla’dan, Mersin’den, Adana’dan, Artvin’den, Trabzon’dan, Rize’den, Hatay’dan, Samsun’dan, Eskişehir’den, Sivas’tan, Zonguldak’tan geldik.
Maden, enerji ve depo işçilerinin militan direnişlerinin enerjisiyle geldik. Özel sektör öğretmenlerinin Meclis ve Bakanlık kapılarına dayanan dinamizmiyle geldik. Deprem bölgesinde ölüm düzenine karşı iki yıldır süren yaşam mücadelesinin ateşiyle geldik. Artvin Cankurtaran’da maden şirketlerine karşı can pahasına mücadele eden doğa ve yaşam savunucularının hıncıyla geldik. Kazdağları’nın ve Akbelen’in direnciyle, grev yasaklarını tanımayan metal işçilerinin inadıyla, emeklilerin öfkesiyle, Polonez direnişinin kefeniyle geldik. Yoksullukla itildiğimiz kentlerin ücra köşelerinden hayatta kalmak için eğitim, sağlık, barınma ve ulaşım hakları için mücadele edenlerin inadıyla geldik.
Ülkenin dört yanında sermayeye karşı verilen emek, hak ve yaşam mücadelelerinin temsilcileri olarak, “ülkenin bütçesini halkı hiçe sayarak hazırlayamazsınız” dedik! “İşte emeğin talepleri burada, hakkımızı verin, siz vermeyeceksiniz ama biz haklarımız için mücadele edeceğiz” dedik!
Bizi sözüm ona 85 milyonu temsil eden Meclis’ten uzak tutmak istediler. Sakarya’da bir köşeye sıkıştırıp kafeste açıklama yapıp dağılmamızı istediler. “Hakkımı Ver” diyen emekçilerin önüne kurulan polis barikatını yıkarak ilerlerken, düzenin muhalefete biçtiği deli gömleğini giymek zorunda olmadığımızı gösterdik.
15 Aralık’ta “Hakkımı Ver” sloganlarıyla Ankara sokaklarını inleten emekçiler, halk muhalefetinin düzenin çizdiği sınırlara hapsolmak zorunda olmadığını gösterdi. Savaşla, baskıyla, terörle halkın hoşnutsuzluğunu perdelemek, sesini kısmak, haklı taleplerini bastırmak isteyen iktidara sınıf eksenli, kitlesel ve militan bir çizgi ile meydan okunabileceğini gösterdi. Sermayeye karşı verilen hak mücadelelerinin politik iktidarı karşısına alan direniş kolları olarak sokakta yan yana gelip, milyonların eksikliğini duyduğu muhalefet boşluğunu doldurmaya aday olduğunu gösterdi.
15 Aralık buluşması bir günlük bir eylem değil, bu halkı örgütsüz, siyasetsiz, hareketsiz bırakmayacağımızın sözünü verdiğimiz ve yarın iktidarın karşısına daha örgütlü, daha güçlü dikileceğimize dair bir iddiadır. Bu mütevazı adım, o gün orada olmayan ama sesi, talebi, kalbi bizimle olan, baskı ve sömürü düzenine karşı çıkarları bizimle olan toplumsal kesimlerin yeni direniş kollarıyla buluşma görevini de üstlendiğimiz bir yürüyüşün ilk adımıdır.
Emeğimize, haklarımıza, özgürlüklerimize, yaşamımıza, barışa ve kardeşliğe sahip çıkmanın yolunun, halka savaş açan bu iktidar karşısında işçi sınıfının barikatını kurmaktan geçtiğini biliyoruz!
Sermayeye karşı direnişimiz ve direnenler olarak birliğimiz, insanca ve özgür bir yaşamın biricik güvencesidir. Sermayeye karşı emeğine, yaşamına, doğasına, bu toprakları yurt yapan insanlara sahip çıkanların direnişinden gayrı bir “vatan savunması” yoktur. Türkün ve Kürdün barışının ve kardeşliğinin de demokrasinin de özgürlüğün de işçi sınıfının direnişinden başka güvencesi yoktur. Barikatımız işçi sınıfının barikatı, kavgamız bütün ülkenin ve halkın kavgasıdır!
Çağrımız savaşa, sömürüye ve baskılara karşı “Hakkımı ver” diyen, mücadele eden herkesi birlikte hareket ederek, birbirine güç vererek mücadele ve direnişleri daha da büyütme çağrısıdır!
Dosta düşmana duyurulur!
Sendika.Org