Kızılay’ın Erzincan maden suyu fabrikasında başlayan direnişin ardından Kızılay’da görevli bir sağlık çalışanı sorunlarını kaleme aldı: Türk Kızılay kendi personelinin yaralarını saramadı
Ülkenin dört bir yanında işçi direnişleri devam ederken, Kızılay’ın Erzincan maden suyu fabrikası işçileri de hakları için direnişe geçti.
Fabrikada yaşanan direnişin ardından Kızılay’da görev yapan sağlık emekçisi Kızılay’da yaşanan sorunları kaleme aldığı mektubunda anlattı:
Türk Kızılay yöneticileri dünyanın dört bir yanına yetişmekle övünürken; vergi kaçırmak ve vergiden kaçınmak savını ortaya koyup; aracı oldukları usulsüzlükleri savunurken, basiretsiz ve liyakatsiz yöneticilerin, kurumu kendi personelinin bile ihtiyacını karşılayamayacak duruma soktukları gün yüzüne çıktı.
Kamu yararına hizmet eden kurum 2019 yılından itibaren anomim şirketine dönüştürülmeye başladı. 1868 yılından 2000’li yılların başına kadar siyasallaşmadan toplum ve insanlık adına hizmet eden kurum AKP iktidarı ile siyasallaşarak iktidar yandaşlarının aracı kurumu olarak hizmet etmeye başladı. Kurum adına yapılan kiralamalar, ulaşım hizmetleri ihaleleri, satın alma ihaleleri, hatta kuruma alınan personeller bile torpillilerden seçildi.
Plazma Fraksinasyon Projesi özelllikle bir şirkete ihale edildi; Türk halkının kanıyla ticaret yapılmasının önü açıldı. Kamunun imkanlarıyla kendi yapabileceği bir işti bu. “Türk Kızılay dünyaya yetiyordu” diyordu yöneticiler.
Yöneticiler kişiye özel olarak İstanbul’da personel ilanı açılıp, işe alınan sağlık personeli en az iki yıl atandığı kurumda çalışıp tayin hakkı elde etmesi gerekirken İstanbul’da hiç çalışmadan 1 hafta içerisinde Ankara’ya tayini çıkartılabiliyordu.
Avrupa yakasında AKP milletvekiline ait bir bina sürekli lağım basmasına rağmen, fahiş fiyatla kiralanmış kan bağış merkezine uygun olmadığı halde yıllarca kullandırılmıştı. Yine bu milletvekiline ait olan petrol ofisinden araç yakıtlarının alınması zorunlu kılınmıştı.
Bir görevi de personelin özlük haklarını korumak ve iş kanunu hükümlerini uygulamakla olan görevlendirilmiş işveren temsilcileri siyasilerle olan ilişkilerine güvenerek kanuna aykırı olarak uygulamalar geliştiriyor ve tamimler yayınlıyordı. Bu kanunsuz uygulamalar yüzünden 50’ye yakın doktorun Avrupa Kızılay Bölge Kan Merkezi’nde kurumdan ayrılmak zorunda bırakıldı. Kimsenin umrunda olmamıştı.
Kan almak için görevlendirilmiş ekip araçlarına personelin binmesi yasaklanmış personele ekip yerine kendi imkanları ile gitmesi gerektiği tebliğ edilmişti. Üstelik bu uygulama Kızılay Genel Müdürlüğü’nün tamimine aykırı olarak çıkarılabiliyordu.
Taşımalı sistem ile işçiye fazla mesai verilmesinin engellenmesi amaçlanmıştı. Sanırım hala devam ediyor bu uygulama.
Asli görevi kan almak olan sağlık çalışanlarına mobing uyguluyorlar, sokaktan insanları zorla kan vermeye ikna etmeleri isteniyor ve bunu yapmayan sağlık çalışanlarına ekip doktorlarının tutanak tutması isteniyor, personeli birbirini şikayet ederek işlerine son verileceği konuma getiriyorlar ve bu uygulamayı Kan Hizmetleri Genel Müdürü’nün yazısı ile de tebliğ ediyorlardı.
Gelelim günümüze, arkadaşlarımızın yaşadıklarına.
Ülkemizde TÜİK verilerine inat Hiper enflasyon başlamıştı. Gecesi gündüzü olmayan, karda, yağmurda, sıcakta, çadırda olumsuz şartlarda görev alan; hastalar için kan toplayan sağlık personelinin maaşı “esas sözleşmesine göre asgari ücret oranında artırılır” yazıyordu esas sözleşmede. Eski yönetim kurullarından kalma bir sözleşmeydi. Öncelikle kendi personelimizi rezil rüsva etmeyelim diye düşünülmüştü sanırım. Çünkü fedakarlık ve canı gönülden Kızılaycı olmak zor işti. Bunu bilerek personeline sahip çıkıyordu Kızılay.
Hükümetin 2016 yılında asgari ücrete yapıtığı yüzde 30’luk zam personele reva görülmemişti, yöneticilerin sözleşmeye bir ek madde eklemeleri ve bu maddeyi imzalamayanları işten çıkarmakla tehditleri ve bu ek maddenin Türkiye’de Kızılay çalışanlarına ulaştırılması sadece yarım saat sürmüştü. Personele yapılacak zam oranı yönetim kurulunun vicdanına bırakılmıştı.
Son 6 yılda yardımcı sağlık personelinin geliri yönetemeyen “yöneticiler” sayesinde enflasyon karşısında eriyip gitti. 2021 yıl sonu resmi enflasyon rakamlara göre sadece 1000 TL gibi komik bir zam yapıldı. Asgari ücret ile net maaş farkının sadece 1000 TL oldu. Personele ödenen ek gelirlere hiç zam yapmadı, maaşlara gelen zam toplam geliri yalnızca yüzde 15 oranında artırdı.
Kızılay yönetimi, bu kadar az oranda yapılan zammın tepki doğuracağını bildikleri için de yıl içinde yapılan ek ödemeleri topluca ocak ayı maaşı ile verildiğini ayrıca çalışanlar arasında zam oranlarının farklılık gösterdiğini, yöneticilere yüzde 40 diğer sağlık personellerine ise yüzde 22 oranında zam yapıldığını (1000 TL) bildirdiler.
Şuan da insanlık dışı uygulamaların mevcut olduğunu dile getiren çalışanlar, durumu Kan Hizmetleri Genel Müdürüne mail aracılığı ile yazılı olarak da bildirdiler. Kızılay yöneticileri, “Anlatmak istediğinizi anladım” diyerek, çalışanları tepkiyi toplu bir eyleme dönüştürmemeleri yönünde üstü kapalı olarak tehdit ettiler.
BKM Müdürlüğü’nün daha fazla kan alarak daha fazla prim ücreti almak için toplum sağlığını olumsuz şekilde etkileyecek uygulamalara izin veriyor, baskı yapıyor, bu duruma Ankara’daki yöneticiler tarafından göz yumuluyor. Bütün bu uygulamaların belgelerle yasal yollardan ortaya konulabilir durumdadır. Artık Kızılay’ın kamu yararından ziyaze yöneticilerin çıkarlarına hizmet ettirildiğinin burada ki haksız hukuksuz uygulamaların son bulmasının yolu, Tüm Kızılay çalışanlarının bir araya gelerek ortaklaşa bir tepki ortaya koyması ve yönetimin istifa edip Kızılay’ın şeffaf, siyasetten uzak yönetilmesidir.
Kızılay İçecek Erzincan Fabrikası işçileri, gasbedilen haklarının verilmesi ve ücretlerinde iyileştirme talebiyle iş bırakması bu tepkilerin bir başka şekilde ortaya çıkmasıdır.
Sendika.Org