Uzmanlar salgının popülizmin yükselişine neden olacağını öngörüyor. Ama işçiler öfkelerini şirket CEO’larına mı yoksa orta sınıf “seçkinler”e mi yöneltecek?
Geçen ayın sonlarına doğru, güven içinde evlerinde oturan insanlara 32 dolarlık rigatoni alıp götürmek için, Michelin yıldızlı bir Greenwich Village lokantası olan Carbone’nin çevresinde toplanmış bekleyen teslimat şoförlerinin bir fotoğrafı dolaşıma girdi. Kalabalığı dağıtmaya çalışan bir polis memurunun, “Derdinizin para kazanmak olduğunu biliyorum ama şahsen umurumda değil” dediği geçiyordu haberde. Görünüşe göre, zenginler sosyal mesafelenebilsin diye, yoksullar sosyal olarak yakınlaşıyordu.
Şu son birkaç hafta içinde, kişinin enfeksiyon riskinin, mensubu olduğu sınıfa ne kadar da bağlı olduğunu gördük. Tüm gelir gruplarından insanlar işten çıkarılma riskiyle karşı karşıya olsa da evden çalışabilenlerin hastalanması daha az olası. Bu arada hala çalışacak bir işi olan düşük gelirli işçilerin diğer insanlarla dar mekânlara sıkışması daha olası. Örneğin market kasiyerleri, sağlık çalışanlarının dışında, koronavirüse en yüksek maruz kalma olasılıklarından birine sahiptir. “Asli” işletmeler – marketler, eczaneler – ABD’lilerin hala gitmelerine izini verilen tek yer ve buralarda çalışan kasiyerler, her gün yüzlerce insana kol mesafesinden daha yakın.
Elektronik posta kutularım, büyük perakendecilerde, marketlerde ve kargo devlerinde çalışan ve şirketlerinin kendilerini korumadığını söyleyen işçilerin feryatlarıyla doldu. Virüsün bulaştığı insanlarla temasları olduğu halde çalışmaya gönderildiklerini söylüyorlar. Şirketlerin karantina nedeniyle ücretli izin sözü verdiğini ama ödemelerin haftalarca ertelendiğini ve paralarının tükenmekte olduğunu söylüyorlar. Ya da elde etmesi neredeyse olanaksız COVID-19 test sonucuna sahip olmadıkları için şirketlerin tıbbi izni reddettiğini söylüyorlar. Ya da şirketin hiç ücretli izin vermediğini ve hastalıktan iyileştiklerinde benzin parasını nereden bulacaklarını kara kara düşündüklerini söylüyorlar.
Maske konusunda ülke genelinde bir arz kıtlığı söz konusu ve bazı yöneticiler normallik görüntüsünü bozacağı korkusuyla işçilerin maske takmasına izin vermeye direndi. Bazı şirketler çalışanları için “risk ödemesi” yapacağını açıkladı ama birçok örnekte bu ödeme saatte 2 dolara karşılık geliyor. Etraflıca konuştuğum Amazon çalışanları haftada 30 saatten biraz az çalışıyor ve şirket onlara sağlık sigortası sağlamıyor. Bir Walmart çalışanı virüs nedeniyle hastayken tüm devamlılık “puanları”nı kullandı ve işe döndüğünde işten çıkarıldı. (Walmart onun durumu üzerine yaptığım habere görüş bildirmedi.) En az 41 market işçisi virüs nedeniyle yaşamını yitirdi. New Mexico’dan bir işçi “saatte 14,60 dolar kazanıyorum ve henüz sağlık sigortası hakkımı alamadım” yazdı, “Korkuyorum.”
Bu arada birçok beyaz yakalı işçi “puan” sistemine dahil değil. Bu gibi birçok iş, çalışan ile yöneticinin üzerinde anlaştığı kadar ücretli izin sunar ve ücretli izin, en cömert marketlere bile çok uzak bir kavram. Birçok Hİ uzmanı, programcı ve diğer beyaz yakalı işçiler, konforlu evlerinden, neredeyse aynı işi yapmaya devam etmektedir. Bazıları işten çıkarılma riskiyle karşı karşıya. Ama büyük çoğunluğu, bunu seçenler hariç hayatlarını ortaya koymak zorunda kalmamaktadır.
Daha zengin insanlar ise, COVID-19’u kötüleştiren altta yatan sağlık sorunlarına daha da az sahip. Ve Gallup’a göre, onların etkin bir biçimde sosyal mesafelenmeyi uygulaması daha olası. Muhtemelen bunun nedeni, hayatlarını kazanmak için evlerinden çok çıkmak zorunda olmamaları: Gallup, salgın sırasında 24.000 dolardan az kazananların sadece yüzde 41’inin evden çalışabilecek durumda olmasına kıyasla, 180.000 dolardan fazla kazananların yüzde 71’inin evden çalışabileceğini de saptadı. New York Times tarafından yakın geçmişte yapılan bir analize göre, özellikle haftanın çalışma günlerinde en çok evde kalanlar, durumu iyi olanlar ve onlar sosyal mesafelenmeyi düşük gelirli işçilerden daha erken uygulamaya başladı.
George Mason Üniversitesi’nde kamu politikası öğretim üyesi ve The New Minority’nin yazarı olan Justin Gest, “kendi kendini izole etmenin iktisadi bir lüks olduğunu” söyledi. Hala işi olan işçi sınıfından insanlar için “çalışma koşulları, virüse maruz kalacakları yerlerde bedensel olarak bulunmalarını muhtemelen zorunlu kılar.”
Öte yandan, market işçilerinin öyle hop diye işe gitmeyi bırakabilmesi söz konusu değil. Daha fazla otomatik kasa kullanılabilir ve daha fazla temassız teslimat yapılabilir ama birilerinin Cheerios’ları [bir kahvaltı gevreği markası, Ç.N.] kamyonlardan indirmesi ve raflara yerleştirmesi gerek. Virüs aracılığıyla kimin hakikaten “asli” işçi olduğunu görüyoruz. Tüm gün Tweet atmak için ücret alanlar değil, Twitter’cıları nohutsuz ve Halo Top’sız [donmuş buz markası, Ç.N.] bırakmayanlar.
Salgınlar ve diğer doğal felaketler var olan bölünmeleri hem görünür kılma hem de güçlendirme eğilimindedir. Harvard’da kamu yönetimi öğretim üyesi olan Peter Hall, “Toplumumuzda, işlerini koruyabilen ve evden çalışabilen bizlerle, işlerini kaybeden ya da virüs tehlikesiyle yüz yüze çalışanlar arasında bir bölünme var… Bunun daha da yoğunlaşmasının güçlü bir olasılık olduğunu düşünüyorum” dedi.
Bazı hizmet sektörü çalışanları, yabancılar onların yüzlerine öksürürken, şirket patronlarının yazlık evlerine çekildiği gerçeğinden şikayet etmek için Twitter’a ve özel mesaj gruplarına sığındı. Amazon, Instacart ve Whole Foods işçileri çalışma koşullarını protesto etmek için şimdiden greve gitti. Bu kendi başına oldukça sıra dışıd çünkü ABD’li işçiler nadiren greve gider. 2017’de kayda değer sadece yedi iş bırakma eylemi yapıldı. Bu Yaldızlı Çağ’ın dönüm noktası haline gelecek bir olay olan ve Vice News tarafından ele geçirilen bir yazışmada, Amazon avukatı, iş bırakma eyleminin liderlerinden biri olan Christian Smalls’u “pek zeki değil, kendini de ifade edemiyor” diye betimliyordu.
Belli başlı 15 salgını ele alan bir çalışma, salgınların sonraki otuz yıl için ücretleri arttırdığını saptadı. 541’deki Justinianus Veba Salgını işçi gelirlerinin ikiye katlanmasına neden oldu. Kara Ölüm 1300’lerde Avrupa’yı yerle bir ettikten sonra Kuzey Fransa’daki tekstil işçileri yılda üç kez zam aldı. Eski kurallar altüst oldu: İşçiler önceden soylulukla özdeşleşen kırmızı renkte giyinmeye başladı.
Bu yarılmaların nasıl hızlanacağını saptamak için, sınıf sosyolojisi ve siyaseti konusunda uzmanlaşmış 15 kişiyle görüştüm. Toz duman dağıldığında düşük gelirli işçilerin önceden olduğu kadar güçsüz olma olasılığı elbette bulunmaktadır. Ama tarih, salgının işçiler için – sapkın bir şekilde – iyi olduğu bir öncül sunuyor. Düşük ücretlere ve kötü çalışma koşullarına karşı kolektif öfke kalıcı toplumsal değişiklikler üretebilir ve insanlar, yüksek işsizlik dönemlerinde devlet yardımlarını daha fazla destekleme eğilimindedir. Belli başlı 15 salgını ele alan bir çalışma, salgınların sonraki otuz yıl için ücretleri arttırdığını saptadı. 541’deki Justinianus Veba Salgını işçi gelirlerinin ikiye katlanmasına neden oldu. Kara Ölüm 1300’lerde Avrupa’yı yerle bir ettikten sonra Kuzey Fransa’daki tekstil işçileri yılda üç kez zam aldı. Eski kurallar altüst oldu: İşçiler önceden soylulukla özdeşleşen kırmızı renkte giyinmeye başladı.
ABD, ücretli hastalık izni ve diğer iş güvenceleri söz konusu olduğunda zengin ülkeler arasında direnen tek ülke olageldi. Şimdilerde bazı işler koronavirüs için bu hakları elde ediyor; işverenlerin bunları geri alması zor olabilir. Patronunuz COVID-19 olduğunuzda ücretli olarak evde kalmanıza izin veriyorsa, grip olduğunuzda işe gelmenizi gerçekten sağlayabilecek mi? UC Hastings Üniversitesi’nde hukuk öğretim üyesi ve White Working Class’ın [Beyaz İşçi Sınıfı] yazarı olan Joan Williams, “Bu, ABD’lilerin, kamuya, birbirimize ve dayanışmaya gereksinim duyduğumuzu, hepimizin kovboy olmadığımızı anlamaya başladığı bir dönüm noktası mı olacak? Kim bilir?” diyor.
Birçok uzman bu salgının olası sonuçlarından birinin popülist hislerde bir artış olabileceğini söyledi. Ama bunun Senatör Bernie Sanders tarzında solcu popülizm mi, yoksa Başkan Donald Trump tarzında muhafazakâr popülizm mi olacağı net değil. Solcu popülizm, işten çıkarmalara, düşük ücretlere ve işçilerin “gözden çıkarılabilirler” olarak patronları tarafından alaya alınmasına karşı ortak mücadelenin önemini muhtemelen vurgulayacaktır. Lasell Üniversitesi’nde bir sosyolog olan Betsy Leondar-Wright, “Sağ popülizm, tam da bu sırada, işçi sınıfından beyaz insanların zengin beyaz ABD’lilerle ırk dayanışması içinde olmasını talep edecektir” diyor. Muhtemelen bu da Çinlilerin ve diğer yabancıların günah keçisi ilan edilmesine neden olacaktır.
Hangi yoldan gideceğimizse, öncelikli olarak, işçilerin “seçkinler” olarak kimi damgalayacağına bağlı. Bu, işçileri bu duruma sokan şirket CEO’ları mı yoksa görece kıskandırıcı karantina koşullarına sahip hesap koordinatörü orta sınıflar mı olacak? İşçilerin öfkesi şirketleri hedef alırsa, şirket politikalarını gereğince değiştirmeye zorlayabilirler. Ama ABD işçi sınıfı, düşmanının profesyonel sınıf olduğuna karar verirse – yılda 50.000 dolar kazanan Bushwick blogger’ları – aslında “seçkin” olmayanlara karşı yanlış yönlendirilmiş bir öfkeye tanıklık edebiliriz.
Günümüzden birkaç ay sonra, seçeceğimiz yol, seçmenlerin Trump’ı nihai olarak salgından ve onu izleyen iktisadi çöküşten sorumlu tutup tutmayacağına ve Demokratların işlerin daha iyi korunması çağrılarından tutarlı bir anlatı yaratıp yaratamamalarına da bağlıdır. Ve bir yıl içinde, hizmet sektöründe çalışanlar arasında ölü sayısının ne kadar kötü olacağına ve buna yanıt olarak ne kadar iyi örgütlenebileceklerine bağlıdır. Ama geçmiş salgınlar bir rehberse, işçiler sonunda kazanacaktır.
Elbette mavi yakalıların hayatlarının salgın sona erdikten sonra daha iyi olmayacağını düşünmek için de nedenler bulunmaktadır. Dahası, işçilerin sağlığı için kötü olan salgın, işçilerin hakları için de kötü olabilir. Buna karşın sağ eğilimli popülistler bir siyasi partiye sahipken, sol eğilimli popülistlerin partisi yoktur. Liberal Demokratlar – Sanders ve Elizabeth Warren – Demokrat Parti’nin önseçimlerinde yenilgiye uğradı. Trump ise, hala başkan.
Seçim yaklaştıkça, Trump, salgının şimdiye kadar virüsten en çok etkilenen büyük kentlerdeki yabancıların ya da seçkinlerin suçu olduğunu iddia ederek gerilimi alevlendirmeye başlayabilir. “Dışarıdan gelenler” salgın için uygun günah keçilerini oluşturur: Kara Ölüm Avrupa’nın dört bir yanında Yahudilerin katledilmesine neden oldu. Ülkenin ücra köşelerindeki insanlar COVID-19’un neden olduğu kitlesel ölümlere tanıklık etmeyebilir ama kentlerini sarsan iktisadi yıkımı – işten çıkarmalar, işyerlerinin kapanması – yine de hissedebilirler. Yale Hukuk Fakültesi’nden öğretim üyesi ve Political Tribes [Siyasi Kabileler] kitabının yazarı Amy Chua, bunun yine de bir kinlenme nedeni olabileceğini belirtti. Olan biten her şey, liberal [ABD’de solcu, Ç.N.] sağlık çalışanları tarafından şirazesinden çıkarılmış bir sahtekarlık olarak görülebilir. Yavaş yavaş ısınan kültürel gerilim Trump’ı iktidara getirdiyse, fokurdayanının ne yapabileceğini düşünün.
Son birkaç on yılda, birçok düşük gelirli beyaz diğer yoksullarla değil, diğer beyazlarla ittifak kurdu. Harvard sosyoloji öğretim üyesi Bart Bonikowski, “Eğitim düzeyi düşük beyaz işçiler, büyük gruplar halinde Cumhuriyetçi Parti’ye kaçtı ve gittikçe artan bir biçimde sınıf dayanışması temelinde değil, etnik-milliyetçi inançları temelinde oy veriyorlar” dedi.
https://twitter.com/mikailfirtinaci/status/1254146266075992065?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1254146266075992065&ref_url=https%3A%2F%2Fdunyadanceviri.wordpress.com%2F2020%2F04%2F26%2Fkoronavirus-yeni-bir-isci-sinifini-nasil-yaratabilir-olga-khazan%2F
Cumhuriyetçiler ve Demokratlar şimdiden salgını oldukça farklı görüyor. 10 ve 16 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen bir Pew Research Center anketi, esas haber kaynağı Fox News olan insanların yüzde 80’inin, medyanın salgın riskini hafifçe ya da büyük ölçüde abarttığını düşündüğünü saptadı. Meslektaşım McKay Coppins’in yazdığı gibi, Demokratlar, Cumhuriyetçilere göre, sosyal mesafelenmeyi genel olarak daha ciddiye alırken, en ateşli inkarcılar, sırf liberallere [ABD’de solcular, Ç.N.] gıcıklık olsun diye yabancılarla inadına dip dibe geliyorlar. Yakın geçmişteki bir Pew raporuna göre, Demokratların, Cumhuriyetçiler’e göre, koronavirüsü “önemli bir kriz” olarak görmesi daha olası. İronik bir biçimde adlandırılmış Kansas Eyaleti’ndeki Wellsville [İyilerin/Sağlıklıların Köyü, Ç.N.] Kenti’nin Washington Post’daki profili, kentin, virüsün Trump’ı lekelemek için medya tarafından uydurulduğuna inandığını açığa çıkardı. Ülkenin virüsten daha az etkilenen kısımlarında daha fazla insan Trump destekçisi haline gelebilir. Trump’a destek oranı yükseliyor çünkü bazı insanlar onun salgını idare etmekte iyi iş çıkardığını düşünüyor.
Yoksul ABD’liler, işçiler lehine daha fazla devlet müdahalesini birörnek bir biçimde desteklemiyor ve salgının bu sertleşmiş siyasi fay hatlarını kaydırıp kaydırmayacağı net değil. Son birkaç on yılda, birçok düşük gelirli beyaz diğer yoksullarla değil, diğer beyazlarla ittifak kurdu. Harvard sosyoloji öğretim üyesi Bart Bonikowski, “Eğitim düzeyi düşük beyaz işçiler, büyük gruplar halinde Cumhuriyetçi Parti’ye kaçtı ve gittikçe artan bir biçimde sınıf dayanışması temelinde değil, etnik-milliyetçi inançları temelinde oy veriyorlar” dedi.
Yasa koyucuların, Zoom seansları, evden eğitim projeleri ve tükenmiş ebeveynlerin bir bileşimi aracılığıyla kendileri açısından yeterli bir eğitim almış olduğuna kanaat getirdikleri bir grup çocuğu görerek, devlet okullarının maddi olarak bu kadar cömertçe desteklenmeye değmeyeceğine karar vermesi daima bir risk. (Yine de ABD’liler, Skype üzerinden toplantı yaparken kendi çocuklarıyla kavga ettikten sonra, çocuk bakım işçileri ve öğretmenler için yeni bir minnettarlık geliştirebilir.)
Son olarak, son yıllarda örgütlü emeğin içi öyle boşaldı ki, sürdürülebilir herhangi bir işçi hakları hareketi zor görünmektedir. Ülkenin dört bir yanına dağılmış büyük perakendecilerdeki meşgul çalışanlar, merkezileşmiş bir iletişim yoluna ya da bunu yapmak için zamana sahip değildir. Onlar, COVID-19 hastalarını tedavi eden sağlık çalışanlarıyla – şimdilik her iki grubun da zarar görebilir olması dışında – pek az ortak noktaya sahiptir. Penn State Üniversitesi siyaset bilimi öğretim üyesi Christopher Witko, “Bunun bir hareket haline gelmesinin zor olduğunu düşünüyorum. ABD’lilerin daima söylediği gibi, Bu her şeyi değiştirir. Ama hiçbir zaman hiçbir şeyi değiştirmez” dedi.
Buna rağmen yoksulluk ve zenginlik hakkındaki değişmez inançlar şimdiden sarsılıyor. ABD’liler hiyerarşinin tepesindeki yerlerini hak ettiklerine inanarak, zenginliğe uzun süre saygı gösterdi. Bazı çevrelerde ileri sürülen sav, insanların ardiyelerdeki ya da marketlerdeki “çıkışsız” işlerden kurtulmak için basitçe daha çok çalışması gerektiği ya da daha fazla eğitim alması gerektiğidir. Ama günümüzde bu işler, beyaz yakalı şirketlerdeki orta düzey yöneticiliklerden daha hayatidir. Zenginliğe karşı duyulan nefret, alçakgönüllü kasiyerlerin ya da teslimat şoförlerinin ne kadar önemli olduğunu öğrendiğimizde, Occupy düzeyine erişebilir. Bu tür bir değişim, düşük ücretli işlerin bir haysiyet algısı sunduğu, 1950’ler tarzı bir işçi sınıfı görüşüne geri dönüş olabilir. Gest, “O dönem bu işçilerden biriyseniz kendinizi ‘Amerika’nın omurgası, kalbi ve ruhu’ olarak görürdünüz” diyor. Hiç kimse uzun, ürkütücü bir haftanın sonunda yiyecek getiren bir kişiden daha asli değildir.
Virginia Üniversitesi’nden bir sosyolog olan Allison Pugh, Amerika’nın yoksullarının, yoksullukları için kendilerini suçladığını söylüyor. “Ama büyükanneniz öldüğünde kendinizi suçlamanız güçtür. Aniden artık sizin hatanız gibi görünmez. Ve etrafa bakınıp, bunun doğru olmadığını hissedeceksiniz” diye ekliyor.
Sol eğilimli popülizm yakın geçmişte ulusal düzeyde zafer kazanmadı: Joe Biden, Senatör Sanders’in yenilgisinden sonra Demokratların muhtemel adayı oldu. Ama bu tür işçi korumaları, yıllardır Demokrat Parti’nin payandası olagelmiştir. Gelecekte daha sosyal demokrat türden bir aday ulusal düzeyde atılım yapabilir – özellikle, Witko’nun dediğine göre, seçmenlerin geniş kesimlerine hitap eden, genç, muhtemelen Hispanik bir aday. Bu kriz, hizmet sektörü çalışanlarının krize ne kadar kötü bir biçimde maruz kaldığını ve sonrasında da, mücadelelerini görmezden gelmenin ne kadar güç olduğunu açığa çıkardı.
Benzer bir görüngü 1892’de kolera Hamburg’u vurduğunda meydana gelmişti. Kuzey Almanya’da büyük bir deniz limanı olan kent o zamanlar yarı özerkti ve ticarete her şeyden daha çok değer veren tacirler tarafından yönetiliyordu. Bu işadamları kamu sağlığını makul bir yatırım olarak görmedi. Kolera kirlenmiş su aracılığıyla bulaşmasına rağmen, Almanya’nın geri kalanının aksine, Hamburg’un yetkilileri belediyenin su kaynaklarına filtreleme sistemi kurmadı.
Hamburg yerel yönetimi ilk başlarda salgını küçümsedi ve kente karantina dayatmaya direndi. Geçtiğimiz haftalarda Başkan Trump gibi, kendi kendilerine “Hangi çıkar daha öncelikli, iktisadi olan mı yoksa insanların hayatları mı?” sorusunu sorarmış gibi göründüler. Death in Hamburg’un [Hamburg’da Ölüm] yazarı Richard Evans “Salgın da bir şey olduğunu kabul etmeye yanaştıklarında artık çok geçti,” diyor.
O Ağustos ayı sıradışı bir biçimde sıcak ve kuraktı; kentin kanallarındaki su azaldı. Bu Vibrio cholerae’nın su kaynaklarına sızması için ideal koşullardı. Çünkü hastalık insan atıkları aracılığıyla yayılır, kendi banyoları olan insanların kolerayla temas etmesi daha az olasıydı. Hayatta kalanlar, evlerini temizleyen hizmetçileri olduğunu ve kullanmadan önce suyu kaynattıklarını hatırladı. Hizmetçilerin kendileri ise bu tür bir lükse güç yetiremedi. Ve kent yoksullarının büyük bir kısmı, suyun kirli kolera bakterisiyle dolu olduğu, limanın yakınlarında çalışıyordu. Altı hafta içinde 10.000’den fazla kişi öldü ve yoksullar arasında ölüm oranı zenginlerinkinden çok daha yüksekti. Zenginler hayatta kalabilsin diye yoksullar emekleri aracılığıyla kendilerini kurban verdi.
Bu eşitsizlik tüm kenti tahrik etmiş göründü. Sonraki yıl sol eğilimli Sosyal Demokratlar Hamburg’un ulusal parlamentodaki üç koltuğunun tamamını kazandı. Daha sonra oy hakkı genişletildi, konut reformu yapıldı ve son olarak kent suyunu işleyen bir sistem kuruldu. Kolera Hamburg’da binlerce kişiyi öldürdü ama sonrasında, işçi sınıfına yeni bir yaşam verildi. 2021’de ABD’li işçi sınıfı da kendi dönüm noktalarını yaratabilir.
Bu yazı, theatlantic.com sitesinden S. Erdem Türközü tarafından çevrilmiştir
Kaynak: Dünyadan Çeviri