24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı nedeniyle yazılı açıklamalar yapan basın örgütleri gazeteciler açısından ortada bayram yapılacak bir durum olmadığını vurguladı
Basın örgütleri, Türkiye’de sansürün kaldırılışının yıldönümü olan 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı vesilesiyle yayımladıkları açıklamalarda, ortada “bayram” edilecek bir durum olmadığını vurguladı.
DİSK Basın İş, “Sözümüz kısa ve net: Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü ayaklar altındadır” dediği açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
67 yaşındaki gazeteci Hüseyin Aykol, geçtiğimiz günlerde hapishaneye gönderildi. Üstelik hakkında yaşı kadar açılmış başka davalar var.
Cumhuriyet gazetesinin eski 6 çalışanı, kumpas bir dava nedeniyle, ama esas önemlisi iktidarın da kabul ettiği ağır bir skandal nedeniyle halen hapiste. Meclis, onları ve aynı durumdaki insanları hapishaneden çıkarmak için yapılacak basit bir düzenlemeyi yapmadan tatile çıktı!
Onlarca meslektaşımız halen cezaevlerinde tutuluyor. Arkadaşımız Ertuğrul Mavioğlu, yaptığı bir belgesel nedeniyle 4 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yüzlerce meslektaşımız hakkında sayısız dava var.
Sansür, otosansür devam ediyor. İş, iktidar partisinin bir hizbine mikrofon uzatmanın bile işten atılma nedeni sayılmasına kadar vardı.
Koşulsuz ve tam biat isteniyor. Uluslararası yayın organlarında çalışan meslektaşlarımız hedef haline getiriliyor. Sivil iktidar eliyle “andıç”lar hazırlanıyor.
Sadece gazeteciler değil, siyasetçiler, akademisyenler, kadınlar, işçiler, aydınlar ağır baskı altında. İktidar baskısını artırmak için yeni cezaevleri inşa ediyor. Sadece basın ve ifade özgürlüğü değil, demokrasi ayaklar altında.
Tüm bu baskılara rağmen gazetecilerin onurlu direnişi şimdiden tarihe geçti.
Basın ve ifade özgürlüğü için, demokrasi için mücadelemiz sürecek,
Hep birlikte kazanacağız.
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Yönetim Kurulu ise yaptığı yazılı açıklamada “Bugün ‘basım bayramı’ değildir. Basın ve ifade özgürlüğümüz için mücadele günüdür” dedi. ÇGD, sansürün kaldırılmasının 111’inci yılında sansür ve otosansür koşullarının ağırlaştığını; medya gruplarının el değiştirmesi, satışı, yöneticilerinin değişmesinin iktidar yönlendirmesi ile yapıldığını, Tayyip Erdoğan’ın basın yöneticilerini bir araya toplayarak iktidarın dış politika hamlelerine açıktan destek istediğini anımsattı. Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
Bunlar sadece yaşananların bir kısmıdır ve inkâr edilemez Türkiye gerçekleridir. Her biri sansürün farklı bir boyutu, sansür tanımının birer parçasıdır. Bu halde, Abdülhamit’in tramvay biletlerini sansürlediği günlerden bile daha karanlık günlerde olduğumuzu söylemek abartılı olabilir mi? Öyle ki bugünkü medya düzeni AKP yöneticileri tarafından bile “Medyanın tamamını yandaşlaştırarak yanlış yaptık” diye eleştirilmektedir.
Türkiye’de basının yüzde 90’ı ekonomik olarak bağımlı, siyasi olarak taraf ya da taraf olmaya esir edilmiştir. Kalanı yargısal engeller, soruşturmalar, fiziksel saldırılar, kapatılma ya da susturulma tehditleri ve ekonomik darboğazla boğuşmaktadır. Cezaevindeki gazeteci sayısı 137’ye ulaşmıştır. Mahkemeler, olmadı RTÜK üzerinden yayın yasaklar, erişim engelleri konulmakta, cezalar kesilmekte. Eksik olmayan Cumhurbaşkanına hakaret davaları, sözde raporlarla ‘devlet-millet düşmanı’ suçlamaları, sokak ortasında dövülerek darp edilmek gazeteciler için artık sıradanlaşmıştır.
Bu karanlık günlerde sığınağımız kamu yararı için doğrular, demokrasi için özgürlük, gazetecilik için örgütlülüğümüzdür. İfade özgürlüğümüzü yeniden kazandığımız zaman, aynı istibdattan çıkan Osmanlı gazeteleri gibi iki katı, üç katı okur özgür basılan gazeteleri takip etmeye başlayacaktır. Biz gazetecilere düşen, mesleğimizin ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmak, basın ve ifade özgürlüğümüz için örgütlenerek mücadele etmek, her türlü zor koşula karşın karanlığın üzerine yürümektir. Yayınlarımızı özgür yaptığımız zaman, kamu yararı için doğruların peşinde koştuğumuz zaman, o günler bizim bayramımız olacaktır. Bu nedenle tüm meslektaşlarımızı ifade özgürlüğü için örgütlenmeye çağırıyor, basın özgürlüğü mücadele günlerini kutluyoruz.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) gazetecilik mesleğinin tarihin en güç döneminden geçtiğini, gazetecilerin işsizlik, sansür, otosansür, davalar ve gözaltılarla baskı altında tutulmaya çalışıldığını belirtti. “Gazetecilerin görevlerini özgürce yapmalarına müdahale edilerek halkın haber alma hakkı engelleniyor” diyen TGC, açıklamasında şunları kaydetti:
Basın İş Kanunu’na göre çalıştırılan gazetecilerin dört katı kadar hukuksuz çalıştırılan gazeteci bulunuyor. Basın özgürlüğü endeksinde 157. sıradaki Türkiye, en fazla profesyonel gazetecinin hapiste olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Çalışabilen gazetecilere de iktidarın taleplerine uygun ‘tek tip haber yazmaları, tek tip gazeteci’ olmaları dayatılıyor.
24 Temmuz Osmanlı İmparatorluğunda İkinci Meşrutiyetle (1908) birlikte basından sansürün ilk kez kaldırılışını simgeliyor. O gün gazeteciler, yayıncılar olağanüstü bir dayanışma göstererek gazetelerine, matbaalarına görevlerini yapmaya gelen sansür memurlarını içeriye almıyorlar. Ertesi gün ilk kez gazeteler sansürsüz yayınlanıyor. Bu nedenle 24 Temmuz, meslek örgütlerince 1971’e kadar basın bayramı olarak kutlanıyor.
Ancak 1971 darbesinden sonra TGC yönetimi gazetecilere ve yayıncılara yönelik sıkıyönetim sansürü ve ağır baskılar karşısında 24 Temmuz’u bayram olmaktan çıkarıyor “Geleneksel Gazeteciler Günü ve Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü” olarak kabul ve ilan ediyor.
Şeffaflık ve basın özgürlüğü çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Çok sesli çağdaş bir toplum olabilmenin yolu, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasından geçiyor. İktidar ve muhalefetin basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü geliştirecek, toplumsal barışı ve kardeşliği oluşturacak bir tutum belirlemesine büyük ihtiyaç duyuluyor.
Bu zor koşullarda fedakarca çalışmayı sürdüren meslektaşlarımızla 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’nde dayanışma içinde olduğumuzu duyuruyoruz. Gazetecilerin düşünceleri ve haberleri nedeniyle hedef gösterilmediği, işten atılmadığı, gözaltına alınmadığı, tutuklanmadığı bir Türkiye istiyoruz.
TGC’nin açıklamasının tam metnine ulaşmak için tıklayın.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ise “24 Temmuz Basın Bayramı’nı kutlamıyoruz” başlıklı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
Sansürün kaldırılışının 111. yıldönümünde sansüre daha fazla maruz kaldığımız bir dönemden geçiyoruz.
Osmanlı’nın son döneminde, gazeteler sansür memurlarının kontrolünden geçtikten sonra yayımlanıyordu. 24 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra bu uygulamaya son verildi. Türkiye basın tarihinde bu olay “sansürün kaldırılması” olarak adlandırıldı ve Basın Bayramı olarak kutlandı.111 yıl sonra bugün:
- 134 gazeteci cezaevinde,
- Türkiye, dünya basın özgürlüğü sıralamasında 157. sırada,
- 10 bini aşkın işsiz gazeteci var,
- Yüzlerce basın kartı iptal edilmiş durumda,
- Medyanın yüzde 95’i iktidar kontrolünde,
- İnternet gazetecileri güvencesiz,
- Yerel gazeteler resmi ilân kıskacında,
- Medya çalışanlarının çoğu sendikasız, toplu sözleşmesiz.
Türkiye bugün böyle bir baskı dönemini yaşıyorken ‘basın bayramı’ demek de o günü kutlamak da zül.
Unutulmamalı ki hükümet/patron sansürü kaldırılınca, gazeteciler üzerindeki baskılar son bulunca, cezaevlerindeki meslektaşlarımız özgür kalınca, medya dördüncü kuvvet olarak işlevini yine yerine getirebilince kazanan tüm Türkiye olacaktır.Bayram kutlayabildiğimiz günleri getirene kadar 24 Temmuz bizim için sadece tarihte bir gündür.
Gazeteciler haklarına, toplum haberine sahip çıktığında 24 Temmuz bayram olacaktır.
Sendika.Org