Münbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik “birkaç gün içinde” operasyon başlatacaklarını söyleyen Erdoğan, “Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir” dedi
Tayyip Erdoğan, Suriye’de PYD-YPG kontrolündeki Fırat’ın doğusu için “Harekatımıza birkaç gün içinde başlayacağız” dedi. “Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir” diyen Erdoğan, ABD’yle görüş ayrılıklarına rağmen bir uzlaşma zeminleri olduğunu da hatırlattı
Yeni bir seçim sürecine daha Suriye’de operasyon çıkışlarıyla giren Tayyip Erdoğan, PYD-YPG kontrolündeki Münbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon sinyali verdi.
Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nden düzenlenen Türk Savunma Sanayii Zirvesi’nde konuşan Erdoğan, ne ABD yönetimine ne de Suriye’deki ABD askerlerine yönelik bir husumetlerinin bugüne kadar olmadığını belirterek “Fırat’ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurtarmaya yönelik harekatımıza birkaç gün içerisinde başlayacağımızı ifade ettik, ediyoruz. Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir, bölgede faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarıdır” dedi.
ABD’yle görüş ayrılıklarına rağmen bir uzlaşma zeminleri olduğunu da hatırlatan Erdoğan’ın, konuşmasında öne çıkan bölümler şöyle:
Münbiç’te hala netice alamadık. Şimdi açıklama yaptı, Sayın Başkan diyor ki, ‘30 günde bunları temizleyeceğiz’. Göreceğiz, temenni ederiz ki temizlerler. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Her şeyimizle. Teknolojik olarak, insan unsurlarımızla. Güçlü bir orduya sahibiz bunu hepsi kabul ediliyor. Ama yanıltılıyorlar. Bakın biz ne zaman Suriye’de sahaya girdik, işte o zaman işin gidişatı değişti. Ama bizi çok oyaladılar. Dedik ki artık ‘Kusura bakmayın indik iniyoruz’. Ve bir gece ansızın indik ve ondan sonra iş lehimize döndü. Yıllarca DEAŞ diyerek Suriye’nin altını üstüne getirenlerin balonlarını Fırat Kalkanı Harekatı’nda birkaç ay içinde patlattık. Aynı şekilde Zeytin Dalı Harekatı’yla da bir başka balonlarını söndürdük. İdlip’te, bu harekatlarımızın başarısından aldığımız destekle yürüttüğümüz politika sayesinde, büyük bir insani krizin önüne Rusya’yla beraber orada geçtik. Sıra, Fırat’ın doğusundaki terör öbeklerini dağıtma kararımızı hayata geçirmeye geldi. 20 bin TIR’ı aşkın, ne yazık ki Suriye’nin kuzeyindeki teröristlere silah gönderildi. Bunun yanında araç, gereç bunlar gönderildi. Stratejik ortağımız gönderiyor. Söylüyoruz, ‘Hayır böyle bir şey yok diyorlar’. Yahu bizim bütün kayıtlarımız ortada. Sizin istihbaratınız varsa, bizim de istihbaratımız var. Üstelik insani istihbaratla kayda giren şeyler. Türkiye bir göçebe devleti değil, modern bir devlet, bunları bilmeniz lazım. Bunları çoktan aştık. Tabii bu konuda maalesef Amerika ile derin görüş ayrılıkları yaşadığımız herkesin bildiği bir gerçektir.
Münbiç’te inkarı mümkün olmayan bir oyalama taktiği uygulanmıştır. Şu anda hala uygulanıyor. Kendilerine bunu defaatle söylememize rağmen. Terör örgütünün isminin sürekli değiştirilmesi… Devekuşu misali, Münbiç’teki hakikati ortadan kaldırmaya yetmiyor. Diyorlar ki, ‘O terör örgütü değil.’ Neymiş? Suriye Demokratik Güçleri imiş. Ya kimi uyutuyorsunuz? Biz kimin kim olduğunu biliyoruz. Onlar işte Kürtler değil, onlar Araplarmış. Biz Arap’ı da terörist Kürtleri de iyi biliriz. Benim şu anda Kürt kardeşlerimle aramıza herhangi bir nifak sokmanıza gerek yok. Eğer, Kürt kardeşlerimizin arasından teröristler varsa kusura bakmasınlar onlara da gereğini yaparız. Niye? Ülkemize karşı, ihanet içinde olanlara karşı asla elimiz yumuşak olamaz, kim olursa olsun. Bu başka bir etnik unsurdan da olabilir. Tüm görüşmelerimizde DEAŞ’ın bölgeden temizlenmesinin ardından PYD’ye verilen desteğin geri çekileceği, silahların toplanacağı, bölgenin asli unsurları tarafından yönetilmesinin sağlanacağı ifade edildi. Neticeye baktığımızda ise PYD’ye verilen desteğin neredeyse 20 bin TIR’ı aştığını görüyoruz, 3 binin üzerinde kargo uçağı silah, malzemenin bölgeye geldiğini görüyoruz. 22 tane üs var bölgede ve buraya bunlar geliyor.
Terör örgütünün kontrol ettiği yerlerdeki Arap ve Türkmen unsurların baskıyla, hatta şiddetle sindirilmiş, karşı koyanlar yerlerinden edilmiş, tapu ve arşiv kayıtları yakılarak insanların mülkiyet haklarına tecavüz edilmiştir. Suriye DEAŞ’ın ardından PYD/YPG zulmü altında inlemeye başlamıştır. Üstelik tüm bunlar, Amerikan askerlerinin nezaretinde, belki yönlendirilmesinde yapılmıştır. Türkiye’nin artık bu gidişata tahammül edemeyeceğini belirterek, meşru müdafaa veya müdahale hakkını kullanma ihtimaline karşı da Amerikan askerleri teröristlerin aralarına serpiştirilmiştir, yerleştirilmiştir. Yine Amerikan askerleri tarafından kurulan radar üsleri ve gözlem noktalarının hedefinin de ülkemizi teröristlerden değil, teröristleri Türkiye’den korumak olduğu aşikârdır. Amerikan hava unsurlarının bölgedeki tüm faaliyetleri teröristlerin güvenliğini sağlamaya, faaliyetlerini rahatça icra etmelerini temine yöneliktir. Bu ülkenin toprak bütünlüğünden bahisle Türkiye’nin oluşturduğu güvenli bölgelerden çekilmesini talep edenler, Suriye’nin neredeyse üçte birini işgal altında tutan terör örgütüne yönelik hiçbir söz ve eylem içinde değildir.
Suriye’de artık DEAŞ diye bir tehdit yoktur. Bu, bizim için bir masaldır. Güya bu örgütün hala etkinlik gösterdiği 150 kilometrekarelik bir alandan söz ediliyor. Eğer bütün mesele buysa biz Türkiye olarak bu bölgedeki DEAŞ unsurlarını derhal etkisiz hale getirmeye hazırız. Biz bunu yaparız. Hiç onlara gerek yok. Elbette bunun Suriye üzerinde uygulanmaya çalışılan asıl planın bir bahanesi, sahte görüntüsü, oyalama taktiği olduğunu biliyoruz. Bölgedeki DEAŞ unsurlarının kimler tarafından beslendiğini, eğitildiğini, ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere hazır halde tutulduğunu da gayet iyi biliyoruz.
Amerika’nın ülkemize verdiği ve bir kısmını özetle ifade ettiğim sözlerin her birinin tarihinin, kiminle yapıldığının, ne dendiğinin devletin kayıtlarında mevcuttur. Gözümüzün önünde sınırlarımızın dibinde oynanan bu oyuna daha fazla seyirci kalınmayacağını her fırsatta muhataplarımıza söyledik. Dolayısıyla burada ifade ettiğim hususların hiçbiri bizim için meçhul, sürpriz, oyunbozanlık değildir. Fırat’ın doğusu ile ilgili ikazlarımızı yaparken, aynı zamanda hazırlıklarımızı da tamamladık. İşte Deyrizor, işte Münbiç. Deyrizor petrol yataklarını bu terör odakları kullanıyor. Oradan yılda 600-650 milyon dolar ham ve işlenmiş petrol olarak gelir elde ediyorlar. Kaynak neresi demeyin, işte kaynak burası ve onlara göz yumuluyor. Bizim ne Amerikan yönetimine ne de Suriye’deki Amerikan askerlerine yönelik bir husumetimiz bugüne kadar olmadı. Her şeye rağmen Amerika’yı, doğru zeminlerde buluşabilmemiz şartıyla gelecekte de birlikte yol yürüyebileceğimiz stratejik müttefikimiz olarak görüyoruz.
Ülkemizin beka meselesi olarak gördüğümüz Suriye politikasındaki derin görüş ayrılıklarımızın gelecekteki daha büyük iş birliklerimizin önünde bir engel oluşturmasına izin vermemeliyiz. Bu anlayışla Fırat’ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurtarmaya yönelik harekatımıza birkaç gün içinde başlayacağımızı ifade ettik, ifade ediyoruz. Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir, bölgede faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarıdır. Bunun da altını özellikle çiziyorum. Suriye’nin güvenli hale getirdiğimiz diğer bölgeleri gibi Fırat’ın doğusunu da asli sahipleri için huzurlu ve yaşanılabilir yerler haline dönüştürmekte kararlıyız. Bu önemli sorunun geride bırakmamız hem Suriye’nin toprak bütünlüğünün temini ve siyasi çözümün önünün açılmasına hem de Amerika ile bölgede daha sağlıklı iş birliği iklimi oluşturtmamıza imkân verecektir. Bunu İdlip’te Rusya’yla başardık. Süreç orada başarılı şekilde yürütülüyor. Aynı durumu Fırat’ın doğusunu da Amerika ile yapalım. Münbiç’te yapalım. Münbiç yüzde 80-85’i ile tamamen Araplara ait olduğu halde şu anda orada terör örgütleri bulunuyor ve dürüst davranmıyorlar, oradaki teröristleri oradan hala çıkarmıyorlar. O zaman biz çıkaracağız, iş başa düştü.
Sendika.Org