İstanbul Kartal’da 8 Mart gecesi kadına şiddet iddiasıyla gündeme gelen mekânın sahipleri, kendi beyanlarının dikkate alınmadığını belirterek daha sonra konu ile ilgili bir açıklama yayımladı
İstanbul Kartal’da 8 Mart gecesi kadına şiddet iddiasıyla gündeme gelen mekânın sahipleri, kendi beyanlarının dikkate alınmadığını belirterek daha sonra konu ile ilgili bir açıklama yayımladı. Açıklamada şiddet olayını reddeden net bir ifade yer almazken, şiddete uğradığını iddia eden kadınlar suçlanıyor
İstanbul Kartal’da bir grup kadın 8 Mart gecesi Feminist Gece Yürüyüşü sonrası eğlenmek için gittikleri Beyrut Nostalji Cafe-Bar’da şiddete uğradıklarını iddia etmişti.
KARTAL’DA BİR BARDA 8 MART GECESİ EĞLENMEYE GİDEN KADINLARA SALDIRI
Darp raporu alan ve suç duyurusunda bulunacaklarını dile getiren kadınların iddiası, olaya ilişkin farklı kaynaklarla yapılan görüşmelerin ardından Sendika.Org tarafından da haberleştirilmişti.
Suçlamalara konu olan mekân sahipleri, kendi beyanlarının dikkate alınmadığını belirterek daha sonra konu ile ilgili bir açıklama yayımladı.
Söz konusu açıklamada kadınlara şiddet uygulandığını reddeden net bir ifade yer almazken, şiddete uğradığını iddia eden kadınlar suçlanıyor.
Mekânın konuyla ilgili açıklamasını olduğu gibi yayımlıyoruz:
Basına ve Kamuoyuna,
8 Mart Dünya Kadınlar Günü akşamı Kartal’da Beyrut Nostalji cafe-bar işletmesinde Kadına Şiddet başlığı altında sosyal medyadan ve çeşitli haber ajanslarından işletmemiz hakkında –ne yazık ki tek taraflı ve gerçekleri olduğu gibi aktarmayan ve belirli bir tarafı tutarak- yapılan açıklamalar gerçeklikten uzaklaşacak boyutlara ulaşmıştır. Türkiye ilginç bir ülke, basının ve kamuoyunu yönlendirmenin –kısaca dezenformasyonun- sistemin bir aracı olduğunu hepimiz biliyoruz. Olayın makul boyutları çok aştığını ve olaylara dair yapılan açıklamalarda iki taraflı dinleme bilincinin ise pek yetersiz kaldığına hepimiz şahidiz. Bu bizim sosyal gerçekliğimiz. Aynısı Dünya Kadınlar Günü meselesinde de karşımıza çıkar: sosyal dilin bu kadar eril olduğu bir ülkede, basının ve kamuoyu yönlendirmenin de aşırı maskulist bir söylemle yapılması da olağandır. Ne yazık ki bunun doğrudan toplumsal sonucu Kadınlar Gününde de olayların yorumlarının kadınların kullanıldığı dilde dahil eril bir söyleme bürünmesidir, işte acının bir tarifi de budur.
Tam da bu nedenlerle size ve kamuoyuna, ama özellikle de 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe olan saygımız ve sevgimiz nedeniyle söz konusu açıklamayı yapmaya karar verdik. Bu ne bir savunma ne de bir saldırı aracıdır, tam aksine kamuoyunu nesnel ve objektif olarak bilgilendirmek için yapılmıştır. Bizzat insanların kendi kararlarını özgürce verebilmeleri için.
Olay günü -8 Mart- saygıdeğer N. M. (kendisi de çok yakın civarımızda bir meyhane sahibidir) bir grup kadın arkadaşı ve personeli ile (8 kişilik bir gruptu) önce N. M.’nin işletmesine gittiler. Daha sonra ise bizim işletmemizdeki önemli bir sanatçının konserine geldiler. Buraya kadar her şey normaldir. Ancak işletmemiz ile N. M.’nin işletmesi arasında uzun süredir devam eden ve ne yazık ki hiç istemediğimiz şekilde köklerinde ve altyapısında ticari kaygıların olduğu –ve yine ne yazık ki şahsileşmiş- sorunlar bulunmaktadır.
Olayların sosyal medyaya yansıyış biçimi ilk önce olgusal olarak doğru değildir.
Çünkü olaylar neden, sonuç ve zamansal olarak sıralandığında, çıkışı ve sonraki aldığı somut biçimler tamamen farklıdır.
Konser alanının büyüklüğü, gelenlerin sayısı, konser alanındaki olayların oluş biçimi ve daha sonra önlenemez biçimde “başkalaşmış ve kontrol edilemez” şekillere bürünmesi kimin masum kimin kontrol dışı davranışlarda bulunduğunu çok iyi göstermektedir.
İlk önce tartışma başlamadan önce konsere gelen grubun çok iyi vakit geçirdiklerini, aldıkları hizmetten ve konserimizden büyük keyif aldıklarını iyi biliyoruz. İkinci olarak konser salonuna “belirli bir bayrak ile girmelerine karşı çıkan” işletmemiz değil, bizzat sanata duyduğumuz saygı nedeniyle, konseri veren müzisyenin bir talebi olduğunu öğrendiğimizde durum değişmektedir. Çünkü bu olayla ilgili tartışmanın başlamasına neden olan konuşmaların en başında işletme müdiresi C. T. “söz konusu bayrağın taşınmasına karşı çıkmamıştır”. Tam aksine bugün bizim günümüz o bayrakla isterseniz benim de katılacağım şekilde sokakta hep birlikte yürüyelim, şarkılar söyleyelim, bu özel ve güzel ve haklı günümüzü birlikte kutlayalım diye alternatif bir öneride de bulunmuştur.
İkinci olarak bu olayın ardından protesto mahiyetinde tepkilerin başlangıcında “kadının kadına kullandığı kötü ve kırıcı sözler”i ne yazık ki konuklarımız olan kadınlar kullanmıştır, bu işin en acı tarafı ve toplumsal hakikatimizin en acı suretlerinden birisidir. Evet, kadınlara dair Dünya genelinde bir kutlama ve mücadele gününde, çalışan yetkili ve etkili konumdaki müdire ve diğer konuğumuz olan bir kadına karşı “kötü, yargılayıcı ve onur kırıcı sıfatları” kullanan söz konusu konuğumuz olan kadınlardı. Kısaca mekanımıza eğlenmeye gelen müşterilerimizden bir bölümüdür. Aynı 8 kişilik grup, diğer gelen insanlara da rahatsızlık verecek sözleri ve eylemleri de yapan insanlardır. Aynı zamanda söz konusu müşterilerimiz ne yazık ki hiç istemediğimiz şekilde işletmemizle ticari rekabette bulunan insanlardır, ki bu hepimiz için acıdır, çünkü olayların gerçekleştiği gündeki Özel ve Meşru günün içinde olayların patlak verdiği sözler ile çatışmanın gerçekleştiği insanların da günüdür. Kısaca olay kadının kadına kullandığı sıfatlar ve saldırı fiilleri ile başlamış ve şekillenmiştir.
Olaylar bu kullanılan “yargılayıcı ve onur kırıcı sıfatların” ardından önlenemez biçimlere büründüğünde, ardından fiili saldırı biçimlerine büründüğünde etken ve sınır tanımayan grup da kadın müşterilerimizdi. Yani gerçek acı, çünkü olayın kendisi hiçbir biçimde maskulist karakterli bir sorun olmadı, erkelerin fiillerinden kaynaklanmadı, zaman içinde sürekli “kadının kadına şiddeti ve kullandığı sıfatlar üzerinden” ortaya çıktı, şekillendi ve nihai sonuca ulaştı. Aynı şekilde, sözlerde, kullanılan sıfatlarda, fiili saldırılarda ilk hamleler aynı grup tarafından kullanıldı. Üstelik bunlar başlangıçta ve devamında sürekli kadının kadına karşı “saldırısı” biçimlerine büründü. Olaylar sırasında kadının kadına karşı bu fiili ve sözlü saldırılarında, mekandaki yönetici kadınların yanındaki erkeklerin olaya müdahale etmesi de sürekli çalışan kadınların en yalın ve basit ifadesi ile tamamen devre dışı kalmaktaydı, o erkeklerin müdahalesi de fiili müdahale değil, duyduklarına inanamadıkları için sözlü olarak “bu şekilde konuşamazsınız” biçimindeydi. Dolayısıyla biz burada en yalın ve en açık şekliyle olayları anlatırsak, -ki umarız daha fazla bunu yapmak durumunda kalmayız- zararlı çıkacak ve eril söylemi ve fiili kullananların kimler olduğu net olarak açığa çıkacaktır.
Bu anlamda, olaylara dair kamuoyuna yansıyan biçimlerin altındaki hakikate baktığımızda;
Olguları çarpıtmak ve önyargıları besleyerek kamuoyunu yanlış yönlendirmek gibi bir tavra başvurulduğu da bizim hakikatimizdir,
Bu acı hakikate karşı bir kez daha ülkemizdeki eril dil ve fiiliyatın bizzat kadınlar tarafından da kullanılması Dünya Kadınlar Gününün anlam ve önemine bir saldırı biçimine büründüğünü üzüntüyle karşılamakta ve buna bir kez daha şahit olmaktayız.
Ne yazık ki kamuoyuna yansıyan hali ne şahitlerin tanıklıklarına ne de hakikate saygı duymayan bir hal aldığı için bu açıklamayı yapıyoruz, devamında ise sesi çok çıkanın gündemi belirlediği bir hale doğru ilerledi. Nesnel habercilik için böylesi durumlarda, haberi yapanın olayları iki taraflı dinlemesi ve tanıkların dilinden olayı öğrenmelerinin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Söylem meşrudur, ama söylemin kendisi bir hakikate dayanmalıdır, söylemi üretenlerin fiilleri söylem ile çeliştiğinde olguları çarpıtmaları ise hiç meşru değildir, bizzat kendi suretleri o söylemden yara almaya başlar.
Peki, bizim bu olaydan bizim çıkardığımız ve bizim kendi payımıza düşen ders nedir?
Sonuç olarak, biz ilk önce bu olaylar dizisinden tam olarak üzüntü duymaktayız. Ne kadının kadına kötü sözler söylemesini, ne kadının kadına fiili saldırısını ne de erkeklerin bu olaylara şu ya da bu şekilde müdahale etmesini, kısaca “hak etti” ama söylemiyle şiddetin ve sözlü saldırının meşrulaştırılmasından yanayız. Kısaca hepimiz bu olaylardan derin üzüntü içindeyiz. Karşılıklı atılacak adımlarla, her şeyin düzeltilmesini, incinen ruhlar ve kırılan kalplerin onarılmasını isteriz, hatta bu olayların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe gelmesinden sonra daha da derin bir üzüntü içinde olduğumuzu kabul edilsin. Şiddet şiddeti doğurur, ötekileştirme kontrol edilmezse daha saldırgan biçimlere bürünür, özeleştiri doğruyu bulmanın ilk adımıdır kuralları gereği, biz payımıza düşeni yapmaya hazırız, ama tek taraflı ötekileştirme ve linç için diyeceğimiz nettir: Bu düzenin siyasasıdır, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayan onurlu ve direnen kadınların değil.
Hepinize saygı ve sevgiyle, maskulinist söylem ve fiilden uzak, karşılıklı anlayış ve konuşmak kadar dinlemenin de büyük bir erdem olduğunu, Yargılamayın çünkü Yargılanacaksınız anlayışının erdemin ve diğergam ahlakın kurucu öğesi olduğunun bilinciyle hareket edersek, sorunların büyük bölümü sorun olmadan çözülür.
Bilginize
Saygılarımızla
Beyrut Nostalji Kartal
Sendika.Org