Akdeniz’de kapitalist yağmanın büyüyeceği savaşların hemen eşiğindeyiz. Bu yağmanın çığırtkanlığını yapan bir isim olan Necdet Pamir, Kıbrıs’ta çalışma yürüten şirketlerin, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesine girmesi, ‘Türk donanmasının meşru müdahale gerekçesidir’ açıklaması yapmıştı. Temmuz 2017’de CHP Enerji Komisyonu Başkanı sıfatıyla yaptığı bu açıklama, AKP iktidarının politikalarına âdeta yön verdi. Kıbrıs sorununun çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) […]
Akdeniz’de kapitalist yağmanın büyüyeceği savaşların hemen eşiğindeyiz. Bu yağmanın çığırtkanlığını yapan bir isim olan Necdet Pamir, Kıbrıs’ta çalışma yürüten şirketlerin, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesine girmesi, ‘Türk donanmasının meşru müdahale gerekçesidir’ açıklaması yapmıştı. Temmuz 2017’de CHP Enerji Komisyonu Başkanı sıfatıyla yaptığı bu açıklama, AKP iktidarının politikalarına âdeta yön verdi. Kıbrıs sorununun çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından desteklenen görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının hemen ardından, bölgede bir enerji krizi ortaya çıktı. Pamir’in yaptığı açıklama sonrası Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın küresel enerji şirketlerini Kıbrıs’la anlaşma yapmamaları konusunda uyarmasının ardından bir açıklamada Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’tan geldi. Çipras, “Doğu Akdeniz’de gaz yataklarını işletmek Kıbrıs’ın ‘egemenlik hakkı” olduğunu belirtti.
Bölgede başlayan paylaşım savaşının Kıbrıs halklarına ve Akdeniz ekosistemine hiçbir faydasının olmadığı çok iyi biliniyor. Deniz ekosistemini zehirleyecek olan bu adımlar sırasında Meksika Körfezi’nin başına gelenler hatırlanmalı. Fransız petrol şirketi Total’in, “Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’ olarak belirlenen ‘Afrodit’ gaz yatağının parsellenmiş 11 numarada keşif sondajına başladığı ve bölgeye sondaj teçhizatının getirildiği” açıklanmıştı. Total’den gelen açıklamayı Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Türkiye’nin de bu hamle karşısında hamleleri olacağını belirttiği dakikalarda, TSK’ye ait bir savaş gemisi, Total’in West Capella adlı gemisini takibe başladı.
Petrol ve doğalgaz araması amacıyla bölgede Total’le ortaklık kuran İtalyan Enerji Şirketi (ENI), sondaj gemisinin Türkiye savaş gemileriyle tehdit edilmesi üzerine bölgeden geçici olarak çekildi. Rum lider Nikos Anastasiadis, “Hedefimiz tüm Kıbrıs halkının azami faydalanmasını sağlamak için Kıbrıs’ın hidrokarbon potansiyelini mümkün olan en iyi şartlarla tam olarak keşfetmek” olduğunu iddia ettiği açıklamasıyla, Kıbrıs’ın enerji alanındaki planlamasının devam edeceğini söyledi. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, bu gelişmeler üzerine Kıbrıs açıklarında faaliyet yürüten yabancı şirketler için tehditler savurdu. Erdoğan, “Rum tarafına güvenerek hadlerini ve güçlerini aşan işlere alet olmamalarını tavsiye ediyoruz. Bunların efelikleri, bizim ordumuzu, gemilerimizi, uçaklarımızı görene kadardır” açıklamasında bulundu. Rum lider Nikos Anastasiades, Erdoğan’ın sözleriyle ilgili bir yorumda bulunmazken, konuyla ilgili olarak Avrupa Birliği’nin kapalı kapılar ardında müzakereler yürüttüğünü söyledi.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), 2012 yılında Kıbrıs’ın kara sahasında sondaj çalışmalarına başlamıştı. Türkiye en son yaptığı açıklamayla, bölgede 2018 yılı itibariyle deniz içinde doğalgaz arama sondajlarına başlayacağını duyurdu. Güney Kore’de 2011’de inşa edilerek denize indirilen ‘Deepsea Metro-2’ adlı sondaj gemisi, Norveç’in Hoylandsbygda Limanı’ndan Türkiye’ye getirildi. KKTC tarafından Türkiye Petrolleri’ne verilen arama ruhsatı kapsamında ilan edilmiş bulunan ruhsat sahaları dahil olmak üzere, Doğu Akdeniz’deki Türkiye’nin ruhsat sahalarında arama yapılacağı açıklandı. Türkiye’nin İsrail’deki Leviathan gaz sahasından Türkiye-İsrail boru hattı için en elverişli rota olduğu belirtilen ve bu hattın Güney Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinden geçecek olması, Kıbrıs’la süren en önemli gerginlik olduğu biliniyor. Güney Kıbrıs bu projede olmayı reddetmesi sonucu, Türkiye boru hattına çözüm üretemedi. Tüm bu sorunlar yaşanırken, Akdeniz’de Güney Kıbrıs ve Türkiye dışında Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve Mısır gibi ülkelerin de hak iddia ediyor olması büyük bir krize işaret ediyor.
Türkiye’nin Yunanistan ve G.Kıbrıs’a yönelik tehditkâr tutumları nedeniyle bölgede gaz sondajları başlayabilmiş değil. Ancak Kıbrıs Rum’ları karasularının 10. parselinde ExxonMobil ile Katar Petrolleri (Katar’ın devlet şirketi olan Qatar Petroleum) Konsorsiyumu’nun yürüteceği doğalgaz sondaj çalışmaları için anlaştığı duyuruldu ve iki sondaj gemisi bölgeye doğru yol almakta. Rum Yönetimi’nin ilan ettiği parsellerden olan 1-2-3-4-6-7 parsellerinin Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesiyle çakıştığı Türkiye tarafından iddia edilirken, ExxonMobil’in gemilerinin arama çalışmaları yürüteceği 10. parselin ise çakışmadığı belirtildi. Buna rağmen 10. parselde başlayacak arama ve sondaj işlemlerinin, 6. Filo’nun Suriye’ye olası müdahale gerekçesiyle Doğu Akdeniz’e geleceği tarihle aynı olması, Amerika’nın Türkiye’ye bir mesajı olarak yorumlanırken, Türkiye’nin itiraz ettiği parsellerde de çalışabileceği yorumlanıyor.
ExxonMobil, ABD’nin ve dünyanın en büyük enerji şirketlerinden biri. ExxonMobil’in Akdeniz’de doğalgaz ve petrol sondajları yapmak için Katar petrollerine ihtiyaç duyacağını söylemek oldukça zor. Türkiye’de AKP iktidarının en önemli ‘stratejik’ ortağı olan Katar’ın ABD’li bir şirketle bölgeye geliyor olmasına yönelik sorulması gereken birçok soru var. ExxonMobil’in yönetim kurulu başkanıyken ABD Dışişleri Bakanı olan Rex Tilerson, geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelmiş ve R.T. Erdoğan’la 3 saat 15 dakika görüşme yapmıştı. Efrîn ve Cargill meselelerinin konuşulduğu düşünülen toplantıda, Akdeniz’deki petrol varlığının da ele alındığına yönelik işaretler ortaya çıktı.
Açıklanmış bir şey yok ancak bu görüşme sonrası ExxonMobil’in Katar’ı da yanına alarak ve savaş gemileri eşliğinde bölgeye geliyor olması, yapılan toplantıda bir anlaşmanın yapılamamış olduğunu gösteriyor. Ancak bir başka düşünce ise, Türkiye’nin Efrîn üzerinden ABD ile anlaşmış olabileceği ve bu nedenle Akdeniz’deki çıkarlarından vazgeçmiş olabileceğine yönelik. Bu düşünceye göre Katar’la girilen grift ilişkilerin geri dönülemez noktalara gelmiş olması, bu sonucu ortaya çıkarmış olabilir. Emperyalist kapitalizmin ve onun uzantılarının anlaşmış olması ya da olmaması, sonuçta hem doğal yaşama hem de halklara kan kusturacak. Türkiye’nin Efrîn’de süren işgal girişimi sonucu yüzlerce insan yaşamını yitirirken, ‘inşallah ölenlerin sayısı şu kadara ulaşır’ gibi sözlerin sarf edilebiliyor olması ciddi ve büyük bir savaşın eşiğinde olduğumuza işaret ediyor.