Türkiye, AİHM’e taşınan KCK Ana Davası için verdiği savunmada HDP’li vekillerin de arasında olduğu yargılamalarda kusur olmadığını iddia etti
Türkiye, AİHM’e taşınan KCK Ana Davası için verdiği savunmada HDP’li vekillerin de arasında olduğu yargılamalarda kusur olmadığını iddia etti
Aralarında HDP’li vekillerin de yer aldığı “KCK Ana Davası” kapsamında tutuklu yargılanan 103 Kürt siyasetçinin uzun tutukluluk süresi nedeniyle 2010 yılında AİHM’e yaptığı başvuruya dair, 7 yıl sonra savunma yapan Türkiye, davanın özel şartlarından kaynaklı 5 yıl tutukluluk süresinin “makul” olduğunu, yargılamanın ise “kusursuz” olduğunu ileri sürdü.
Diyarbakır’da yargılandıkları “KCK Ana Davası”nda, 5 yıla yakın süre tutuklu kalan 103 Kürt siyasetçi, somut kanıt ve makul bir gerekçe gösterilmeden siyasi faaliyetleri nedeniyle uzun süre tutuklu kaldıkları, yakalama ve tutuklama kararlarının hukuka aykırı olduğu, tutuklama kararlarına karşı itiraz edecekleri etkili kanun yolları bulunmadığı gerekçesiyle 2010 yılında AİHM’e başvurdu.
Aralarında DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, DEP eski milletvekili Hatip Dicle, HDP milletvekilleri Selma Irmak, Nadir Yıldırım ve Besime Konca’nın da bulunduğu “Irmak ve Diğer 102 Başvurucu” davasında Kürt siyasetçiler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5’inci maddesinde yer alan “özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini” belirterek tazminat talebinde bulundu.
Başvuruyu kabul eden AİHM, 3 Ekim 2016’da Türkiye’den savunma istedi. Savunma için AİHM’den defalarca süre talep eden Türkiye, davaya ilişkin 2017 yılının Eylül ayında 180 sayfalık savunma gönderdi.
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından AİHM’e gönderilen savunmada, “KCK Ana Davası” soruşturması ve davanın iddianamesinde Kürt siyasetçileri isnat edilen suçlamalara ve buna ilişkin bilgilere yer verildi. Savunmada, KCK soruşturması kapsamında 14 Nisan 2009 ile Ocak 2010 tarihleri arasında Diyarbakır, Mersin, Adana, İzmir, Batman, Şırnak ve Mardin gibi kentlerde eş zamanlı yapılan 7 ayrı operasyonda 152 kişi gözaltına alındığı belirtildi. Soruşturmanın ise 1 yıl 1 ay 25 gün ila 3 ay 20 günde tamamlanarak 9 Haziran 2010 tarihinde 8 bin 152 sayfalık iddianame hazırlandığını, bu sürenin makul olduğunu ve soruşturmanın 366 dosyadan, davanın sonuçlandığı 27 Mart 2017 tarihi itibariyle dava dosyasının 836 klasörden oluştuğunu kaydedildi.
Her bir klasörü 400 sayfadan oluşan davada, 836 klasörde toplam 344 bin 400 sayfa belge bulunuyor. Öte yandan davanın gerekçeli kararı ise 11 bin sayfadan oluşuyor.
Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılama sonucunda 27 Mart 2017’de açıklanan kararda bazı başvurucuların; “örgüt yöneticisi olmak”, “örgüt üyesi olmak”, “örgüte yardım etmek”, “devletin birliğini ve bütünlüğü bozmak”, “örgüt propagandası yapmak”, “iş ve çalışma hürriyetini engellemek”, “eğitim ve öğretimi engellemek”, “belgede sahtecilik”, “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu ihlal etmek” suçlarını işledikleri iddiasıyla 6 yıl 3 aydan 21 yıla kadar değişen hapis cezaları verildiği belirtildi.
Davada, 103 başvurucudan 26’sı hakkında beraat kararı verildiği kaydedildi. Başvuruculardan, Selma Irmak, Besime Konca, Alican Önlü, Nadir Yıldırım, Ünal Ahmet Çelen ve Dirayet Taşdemir hakkında açılan davanın halen Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ettiği kaydedildi. Dava sonucunda elde edilen deliller göz önüne alındığında, başvurucuların “KCK örgütüne” dâhil oldukları yönünde objektif bir gözlemciyi şüphelendirmeye yetecek kadar bilgi ve belgelerin mevcut olduğu ileri sürüldü. Devamında, başvurucuların üzerlerine atılı suçları işlediğinin ve bunun mahkeme kararıyla tespit edildiği iddia edildi.
Başvurucuların, kararına itiraz ettiğini kararın Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay nezdinden temyiz incelemesi henüz sonuçlanmadığından henüz kesinleşmediği belirtildi.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 141. maddesi uyarınca haksız yakalama, gözaltı ve tutuklamalara ve makul sürede mahkeme çıkarılmayan kişilerin tazminat talebinde bulunacağı hatırlatılan savunmada, başvurucuların CMK 141. madde kapsamında dava açmadıkları kaydedildi. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yapma hakkının getirildiği 2012 yılından sonra bazı başvurucuların uzun tutukluluğa ilişkin bireysel başvuruda bulunduğunu hatırlatıldı. Savunmada, 4 yıla yakın süre tutuklu kalan başvuruculardan Fedile Bayram’ın 18 Mayıs 2015 tarihinde, 5’er yıla yakın tutuklu kalan Mehmet Abbasoğlu’nun 5 Haziran 2015 tarihinde ve Sevi Demir’in 5 Ocak 2016 tarihinde yaşamını yitirmesi nedeniyle haklarında açılan kamu davaların düşürüldüğü anımsatıldı.
Ölüm nedeniyle Demir, Bayram ve Abbasoğlu’nun mağdurluk statüleri bulunmadığı gerekçesiyle başvurularının reddedilmesini talep edildi. AYM’nin belediye başkanları ve milletvekilleri için verdiği ihlal verdiği ihlal kararıyla bu başvurucuların mağdurluk statülerinin bulunmadığı ileri sürülerek, başvurularının reddedilmesi istendi. Bazı başvurucuların AYM’ye yaptığı bireysel başvuruların henüz sonuçlanmamış olması, bazılarının ise bireysel başvuru yapmaması, başvurucularından hiçbirisinin CMK 141 kapsamında tazminat davası açmaması nedeniyle somut olayda iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvurunun reddedilmesi istendi.
Savunmada, KCK Ana Davası’nda çok sayıda kişi hakkında yürütülen soruşturma ve suçlamaların mahiyeti göz önüne alındığında “iyi yapılandırılmış bir örgüt” hakkındaki iddia, bu iddiayı destekleyen sayısız deliller ve soruşturmanın eş zamanlı olarak farklı şehirlerde yürütüldüğünü hesaba katıldığında soruşturma ve kovuşturma süresince 4 ay 20 günden (Abdullah Demirbaş) 5 yıl 2 ay 17 güne (Sara Aktaş, Mehmet Akın) kadar değişen sürelerdeki başvurucuların tutukluluk halinin “son derece makul” olduğu savunuldu.
Başvurucular Selma Irmak, Besime Konca, Alican Önlü, Nadir Yıldırım, Ünal Ahmet Çelen ve Dirayet Taşdemir sırasıyla 4 yıl 8 ay 20 gün, 4 yıl 11 ay 28 gün, 4 yıl 11 ay 28 gün, 5 yıl, 5 yıl ve 5 yıl süreyle tutuklu kaldığı ifade edildi. Savunmada, AİHM’nin “davanın özel şartlarını göz önüne alarak” tutukluluk süresinin uzunluğu konusunda Türkiye’nin AİHS hükümlerinin ihlal edilmediği yönünde hüküm vermesi istendi.
Başvurucuların şikâyetlerinin “spekülatif” ve açıkça dayanaktan yoksun olduğu ileri sürülen savunmanın sonuç bölümünde şu iddia ve taleplerde bulunuldu:
Dolayısı ile ulusal makamlar, soruşturma ve duruşma aşamalarında gereken ilgi ve alaka ile hareket etmiştir ve görülmekte olan davada kendilerine isnat edilebilir herhangi bir etkisizlik veya kusur bulunmamaktadır. Ulusal makamlar, bu bağlamda kendilerine düşen yükümlülükler doğrultusunda hareket etmiştir ve etmektedir. Bu bakımdan hükümet durumun özel koşulları göz önüne alındığında, başvurucuların yakalanma/tutuklanma süreçleri sırasında aleyhlerindeki suçlamalar ve yakalanma nedenleri hakkında bilgilendirilmediklerine ilişkin şikâyetleriyle ilgili olarak Mahkeme’yi Sözleşme’nin ihlal edilmediği yönünde hüküm vermeye nazikçe davet eder.
Savunmada, davanın soruşturması ve kovuşturmasında yer alan hakim, savcı ve polislerin büyük çoğunluğunun “FETÖ/PDY” üyesi oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edildikleri ve tutuklandıkları konusuna değinilmemesi dikkat çekti.
Davayı en başından beri takip eden avukatlardan Cihan Aydın, AİHM’e yaptıkları başvuruya ilişkin Türkiye’nin gönderdiği savunmayı değerlendirdi. 2010 yılında yaptığı başvurunun AİHM’nin iş yoğunluğu ve Türkiye’nin savunma için süre talebi nedeniyle davanın karara bağlanmasının geciktiğini belirten Aydın, “Bu başvuru davanın esası ile ilgili bir başvuru değil. Başvuruyu daha çok soruşturma süreci ve müvekkillerimizin tutuklanmaları ve bu tutuklanmaların hukuka aykırılığı üzerinden yaptık” dedi.
Müvekkillerinin uzun tutukluluk, haksız yakalama, gözaltı ve tutuklamalara ilişkin CMK 141’e tazminat davası açmamasının hükümet savunmasının temelini oluşturduğunu ifade eden Aydın, “Biz de buna ilişkin olarak CMK 141’in sadece tazminat yolu olduğunu, haksız tutuklamayı ortadan kaldırmadığı, bu yönde mahkemelerin, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı olmadığını yazdık ve gönderdik. AİHM’in bizim talep ve argümanlarımıza göre ihlal kararı vereceğini düşünüyoruz. Umarım bu bir an önce sonuçlanır çünkü bu davada yeterli mağduriyet yaşandı” diye belirtti.
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün konuşulduğu dönemde, 14 Nisan 2009’da “KCK” adı altında Kürt siyasetçilere yönelik başlayan; tüm illere yayılan, sivil toplum örgütü yöneticileri, aydın, yazar, gazeteci ve avukatlara kadar uzanan yoğun gözaltı ve tutuklama operasyonları başlatıldı. 2009 yılından başlayıp günümüze kadar devam eden “KCK Ana Dava” soruşturması, 2007 yılının Şubat ayında Diyarbakır’dan yapıldığı iddia edilen bir “ihbar” üzerine başlatıldı.
İki yılı aşkın süre devam eden soruşturma kapsamında DTP’nin binaları, yerel yönetim büroları, siyasi faaliyetler, toplantılar, telefon görüşmeleri dinlenerek kayıt altına alındı. “KCK” adı altında yapılan operasyonlarla kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) tüm siyasal faaliyetleri ceza soruşturmalarının hedefi haline getirildi. İlk olarak 14 Nisan 2009’da “KCK” adı altında Diyarbakır’da başlatılan operasyonda “KCK/ Türkiye Meclisi (TM) yöneticisi” oldukları ileri sürülen 72 siyasetçi gözaltına alındı. Mahkemeye sevk edilen aralarında 3’ü kapatılan DTP’nin eş genel başkan yardımcısı, 52 kişi tutuklandı.
2009 yılında başlatılan “KCK” operasyonlarının son ve en büyük dalgasında Diyarbakır başta olmak üzere İstanbul, Ankara, Siirt, Van, Şırnak, Batman, Urfa ve Mardin olmak üzere 9 ilde 25 Aralık’ta eş zamanlı operasyonlar düzenlendi. Operasyonda 10 DTP’li belediye başkanının da aralarında bulunduğu toplam 76 siyasetçi gözaltına alındı. Aralarında dönemin DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, 7 belediye başkanının da bulunduğu 23 kişi tutuklandı. Bu operasyonda gözaltına alınan siyasetçilerin Diyarbakır Adliyesi’ne getirilip tek sıra halinde dizilerek, elleri kelepçeli bir şekilde fotoğraflarının çekilmesi tartışmalara neden oldu. Bu fotoğraf karesi davanın sembolü haline geldi.
Davanın soruşturması ve yargılamasında yer alan polis, hakim ve savcıların büyük çoğunluğu “FETÖ/PDY” üyesi oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edilerek, tutuklandı. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 8 yıldır görülen 154 sanıklı “KCK Ana Dava”da 99 kişiye ceza verildi, 55 kişi beraat etti. Mahkeme toplamda bin 109 yıl 10 ay 22 gün ceza yağdırdı. Temyiz için Antep Bölge Adliye Mahkemesi’ne taşınan dosyanın temyiz incelemesi devam ediyor.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı